Daha da ilginci, sadece kadınların değil erkeklerin de boşanma, şiddet, aile konusunda benzer değişimleri geçirmesi.
Kürt kimliğini öne çıkarmak bir siyasi taraflılık haliyse misal; laik, Kemalist veya sağcı, muhafazakar kimlikle gazetecilik yapmak değil mi?
Dünya literatüründe adı 'indirim' olan ve amacı eldeki malı satmak, tüketimi canlandırmak ve elbette daha çok tükettirmek olan pazarlama yöntemi oldu mu sana 'Enflasyonla Topyekün Mücadele'?
Köşeye sıkışınca 'ona baktı, tayt giydi, başkasıyla mesajlaştı, kıskandım' diye kendini savunmaya kalkan binlerce erkek gibi.
Kuvvetli kanıtlar var deniyor, ancak dosyada gizlilik kararı var. Dahası, dosyaya bakan savcı dahi Kavala’nın ifadesini almamış.
Bütçesinden üniversitesine, yargı kararlarından dış politikasına, her şeyi tek kişinin eline teslim eden, eş dosta rant ve statü dağıtmak üzerine kurulu rejime Cumhuriyet denebilir mi?
Eğer böyle bir dosya gündeme gelmişse Türkiye açısından skandal, ABD bunu Suudilerle maddi ve siyasi ilişkilerini korumak adına kullanıyorsa ayrı skandal.
Baro, hukukun üstünlüğü ve insan haklarını savunmada çok daha etkin olabilecekken birbirlerine saldıracak kadar bölünmüş.
Tek bir vatandaşın, ister hata olsun, ister hile olsun, iradesi gasp edilmiş, seçimi doğru yansıtılmamışsa sandık demokrasisi bile yoktur. Bunun peşine düşmek, tüm siyasi partilerin görevi.
İstismara uğrayan çocuk, yaşadığı travmayı hücrelerinde taşıyor. Bunun bir anlamı, kriminal soruşturmalarda DNA yapısındaki değişimin kanıt olarak sunulabileceği...
Kürt mü? Kürt veya sol bir yayında mı çalışıyor? 'Bölgede' herhangi bir haber mi yapmaya kalkmış? Hafazanallah! Tıkın içeriye!
Operasyonların ardında pek konuşulmayan bir neden daha var: Kadınların siyasette yer almasını, izin verildiği ölçüde, kutulara hapsetmek.
Kimse ifade özgürlüğü davalarında müebbet, ağırlaştırılmış müebbet gibi cezaları savunmaya kalkmasın. Bumerang herkese çarpar.
Demek ki neymiş? Hukukun üstünlüğü, yargının kararı filan yokmuş. Tek adam rejimi böyleymiş. Gereken icabında yapılır, icabında yapılmazmış: Yargı makamlarına bir telefona bakarmış.
Atatürk Havalimanı’ndaki emlak reklamlarında, İngilizce yazan kısımları okudum. İnanamadım. Şöyle diyordu: 'Emlak almadan önce bize danışın. İkinci eviniz Türkiye.'
İşçilerin maaşlarını daha evvel de alamadıklarını hiç önemsemiyor Altaylı gibiler. Ama bir gün kendi maaşları yatmasa, tazminatını filan alamasa görün kopan kıyameti!
1980’lerdeki anti demokratik uygulamaların, hukuksuzlukların, basın ve ifade özgürlüğü üzerindeki baskıların uzantısının bugün, benzer şekilde yaşanmasını da 12 Eylül zihniyetine borçluyuz.
Değişim, ne yazık ki Atatürkçü, laik, demokrat Türkiye'nin zaferi değil. Aksine, AKP-MHP ittifakının arzuladığı, desteklediği bir yayın yönetimin başa geçmesinden ibaret.
Galizia cinayetinin ardından 15 ülkeden 45 gazeteci biraraya gelip, araştırmalarını 'The Daphne Project'- Daphne Projesi adıyla sürdüreceklerini açıkladı.
Merkez medyada günde kaç tane yalan manşet ve haber yapılıyor, takip ve tespit için özel ekipler kurmak lazım. Son örneği, Yeni Akit’te çıkan 'Batı’da teşvik, bizde yasak!' haberi.
Meselenin özünde 'insanın bir kıymetinin olmaması' var, evet. Peki insan hayatı neden bu kadar ucuz bu topraklarda? Neden 'acı duyamıyoruz'?
KHK nedir derseniz, şöyle cevap verebilirim: Türkiye gibi deprem kuşağında olan bir ülkede, nadir olarak bilimsel yayın yapan bir jeofizikçiyi fasulye satmaya zorlayan düzendir...
Neden en milliyetçi parti şimdiye dek parasını dövizde tutuyordu? Yarın yine dövize yatırsa kimin ruhu duyacak? Şov amaçlı döviz bozduran kişilerin ve siyasetçilerin gerçek serveti ne kadar?
Tabii, tabii. Ülke batırılsın, her müttefikle dalaşılsın, her an daha fakirleşelim... Ama 'operasyon' çekiliyor diye koşarak siyasilere destek olalım!
Almayayım, kalsın Yves Rocher... Oje süreceksem Flormar değil, işçiye adil davranan bir marka seçerim. Krem alacaksam Yves Rocher değil, başkasını seçerim.
Birbirinin kopyası 454 adet 100 metrekarelik piknik alanı ve arasından iki üç arabanın rahatlıkla geçeceği asfalt yollar. Yeni dikilmiş cılız ağaçların altında cayır cayır yanma potansiyeli.
Ailenin yaşadığı derin üzüntüyü çiğneyerek, nefretle önüne gelene saldırmak çözüm mü? Bu tutum, varsa kendi sorumluluğunun da üstünü örtmek anlamına gelmiyor mu?
10 Ekim Gar katliamı davası neden kapatılmaya çalışılıyor? Soruşturmanın genişletilmemesi, sorumluların bulunmaması, cezalandırmanın tutuklu sanıklarla sınırlandırılması ne anlama geliyor?
'Şirket-devlet' denkleminde atlanan genel bir kural var: Aile şirketleri, profesyonel yöneticiler olmadığı, kurumsallaşmadığı sürece batmaya mahkumdur.
Seçim süreci, hatta sonucu büyük sürpriz değildi. Rejim değişikliği, kararnameler bombardımanı altında hızlı ilerlerken muhalefetin çok vakti yok. Üzerlerindeki yük, her zamankinden fazla.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır. Bu siteye giriş yaparak çerez kullanımını kabul etmiş sayılıyorsunuz.