Muhammed Salar
'Açlık ve korku elbisesi'ni tadan ülke
"Allah, bir ülkeyi örnek verdi: Bu ülke güvenli, huzurlu idi; ona rızkı her yerden bol bol gelirdi. Sonra onlar Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük ettiler. Allah da yaptıkları kötülüklerden dolayı onlara açlık ve korku elbisesini tattırdı." (Nahl:112)
Yaptığımız kötülükler ise bir değil yüz değil;
Tüm Ortadoğu’da insana, insana sunulan nimetlere ve doğaya karşı başta Kur’an olmak üzere tüm semavi dinlerin, antik Yunan filozofların ve tüm insanlık tarihinin bilgelik mirasına zıt vahşice ve nankörce bir yaklaşım söz konusu. Semaviyi dinlemiyor, evrensel ahlâk ve adalet kriterlerini takmıyoruz, doğayı kirletiyor, ‘karada ve denizde fesat’ çıkarıyoruz! İnsanları öldürüyor, yerinden-yurdundan ediyor, mallarını gasp ediyor, komşularımızla iyi geçinmiyor, ekmeğimizi bölüşmüyoruz. Yılandan, akrepten kaçar gibi bizden kaçanlarsa denizlere ve nehirlere ölümüne atlıyor, cenazeleri sahillerimize geri vuruyor…
Evet ülke olarak da şimdi tam olarak bu ilahi, sosyal yasayı tecrübe ediyoruz denilebilir.
Türkiye sadece hukuken, ahlâken ve siyaseten değil bunlardaki çürümüşlüğün bir sonucu olarak ekonomik olarak da ciddi bir krizin içerisinde. ‘Hasta adam’ devletin lüks sarayında ise resepsiyon konuklarına sunulan ‘ejder suyu’ ile şifa beklenirken, olup bitenleri seyretmekle yetinen ve siyasette manevra alanları iyice bir daraltılan muhalefet ise bitamamiha ümit olmaktan çıkmış!
Gün geçtikçe artan şiddet, cinnet ve intiharlarla sosyo-psikolojik depresyon geçiren toplum ise korku ve açlıkla sindirilmiş vaziyette. Diğer bir deyişle ayetin bizi okuduğu gibi açlık ve korku elbisesini tüm toplum yavaş yavaş tatmaya başlamış!
Dinci, yerli-milli iktidarın yönettiği ülkede katl, zina, iş cinayetleri, hayvanlara şiddet, kadına şiddette kısacası sosyal ve ahlâki bozulmalarda feci oranlarda ciddi artışlar söz konusu. Adam öldürmelerde yüzde 261, boşanmada yüzde 37, fuhuşta yüzde 790, çocukların cinsel istismarında yüzde 434, uyuşturucu kullanımında yüzde 678’lik yükselişler görülüyor kimsede çıt yok! İçeride-dışarıda yetmedi zeytinliklerle, yeşilliklerle, ormanlarımızla savaşıyoruz.
İktidarın maharetine bakın ki medyayı, üniversiteleri, akademiyayı, iş dünyasını, medyayı, yargıyı, diyaneti, stk’ları susturabilmiş! Gelecek kaygısı, fişlenme, işten atılma, hapis korkusu derken dolar ve şarbon korkusu da başladı. Korku toplumunu açlık sefaleti takip edecektir!
Enerjide yüzde 76 gibi ciddi bir oranla dışa bağımlı olan ülkede enflasyon yüzde 20’ye dayandı. Türk-İş'in araştırmasına göre, Ağustos Ayı’nda 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı asgari ücretin de üstünde çıkarak bin 812, yoksulluk sınırı 5 bin 904 lira olarak hesaplandı. Ülkede çalışan insan sayısının yüzde 40.3’lük kısmı yani yaklaşık 6 milyon insanımız asgari ücretli. Asgari ücret ise net olarak 1.603 lirayla Dünya’nın en kalabalık nüfusuna sahip Çin’in bile gerisinde!
2003’ten beri harcamaları yüzde 20’ye dayanan bir artışla artan ‘örtülü ödenek’i sorgulayabilecek, ülkede ne bir şahıs ne de bir kurum kaldı! Halkın yarısı açlık sınırında iken kamu harcamalarındaki israfa "dur!" Diyen yok.
Devletine itaatkâr, dünün "zeki ve çalışkan Türk Milleti"nin yerini bugün yine uysal fakat "fedakâr ve cefakâr Türk Milleti" almak durumunda. Fakir bıraktığı vatandaşından ha bire fedakârlık bekleyen devlet, yoğun vergilerle elde ettiği geliri tasarruflu kullanma becerisinden de bir hayli uzak. 2007’de 275 milyon lira olan devletin kira giderleri, 10 yılda beşe katlanarak 1.3 milyar liraya ulaşmış. Kamu harcamalarındaki israf ve debdebe, bütçe dengelerini de bozuyor. 2017’nin ilk yedi ayında 24.3 milyar lira olan bütçe açığı, bu yılın aynı döneminde yüzde 85 artarak 45 milyar liraya yükselmiş.
Tüm bunlar bize ‘tevbe’ etmekte geciktiğimizi gösteriyor. Bir an önce geri dönüp aklımızı başımıza almamızda fayda var. Aksi takdirde ayetin uyarısını kendince dillendiren Aykut Erdoğdu’ların feryat etmekte haklı olduğunu acı bir tecrübe ile öğreneceğiz:
"Ülkenin batma riski dünyanın en yüksek seviyesine çıktı, 550 CDS (ülkelerin kredi riski). 500’ü geçtiğinde ‘bu ülke batmıştır’ deniliyor. Bakın İzlanda’nın 18-19, İngiltere 30, Fransa 40, bizim 550. Buna dayanamayız, bu işin sonu kötü. Bu sadece bir ekonomik kriz değil, tarihimizde görülmemiş bir şeyle karşı karşıyayız!"