Celal Başlangıç

Celal Başlangıç

AKP sandıkta koronavirüsün de hesabını verecek!

Muhalif siyasetçileri, bağımsız medyayı ‘virüs’ olarak gören bir anlayıştan ‘halk düşmanlığı’na varan gözü dönmüş bir yönetim anlayışı var karşımızda. Elbet bunun bir bedeli olacak.

Koronavirüs salgını başlamadan önce yokluk, yoksulluk, işsizlik, açlık kaynaklı intihar salgınları vardı.

AKP’liler "Çocuklarım aç, iş istiyorum" diye kendini valiliklerin önünde yakan insanlara çok kızıyorlardı.

Kendini öldüren insanların iktidarlarına bir komplo yaptığını söylüyorlardı.

Hatta hayatını yitiren insanların arkasından "ucuz, siyasi manevra" diye mesaj atma pişkinliğini bile gösterebilecek kadar gözleri dönmüştü.

Korana virüs nedeniyle artık intihar edenleri değil, salgında enfekte olanları "iktidarlarını tehdit eden bir unsur" olarak görmeye başlamışlar.

Canlarını ortaya koyarak, yeterli koruyucu malzemeleri olmadan kahramanca koranavirüs salgınına bilgilerini, bedenlerini bir bent yapmak için gece gündüz demeyen ancak bu süreçte enfekte olan sağlık emekçilerini "kutsal iktidarlarına komplo kuran unsurlar" olarak görmeye başladılar.

Bakar mısın geçen gün ne dedi Zonguldak Valisi Erdoğan Bektaş sağlık çalışanları için:

"Her türlü tedbir alınmasına rağmen maalesef sağlıkçılarımız kendilerini koruyamadılar. Bu bizim faturamızı ağırlaştıran olay oldu. Misafirhanede onları misafir ettik. Onlardan ücret almadık. Yemek ücreti de almadık. Ama orada kendi aralarındaki ilişkilerinde yeteri kadar dikkatli olmadıkları için hem kendilerini sıkıntıya sokuyorlar, hem bizi sıkıntıya soktular."

Gördüğü büyük tepki üzerine ertesi gün özür dilemek zorunda kaldı Vali Bektaş; ama özür dilerken bile özellikle Zonguldak’ta yaşanan ağır tablonun sorumlusu olarak sağlık çalışanlarını gösteriyordu:

"…sağlık çalışanlarımızın özellikle son dönemde kendilerini koruyamamaları nedeniyle, tabloda istenen iyileşmenin sağlanamaması ile yaşanan hayal kırıklığı maalesef sözlerimize yansımıştır."

Senin iktidarın; koronavirüs salgınına karşın 20 binden fazla insanı umreye göndersin, bu da yetmiyormuş gibi geri dönenlerden en az 15 binini karantina uygulamadan evlerine göndersin, virüsün memleketin dört bir yanına yayılmasına neden olsun…

Avrupa’da bile ligler tatil edilirken senin iktidarın maçları yüzlerce kişiyi bir araya getirerek "seyircisiz" oynatmaya devam etsin…

İran’da bile camiler kapatılırken son ana kadar camileri açık tutarak insanları "sosyal mesafe"yi korumadan ibadet etmeye devam ettirsin…

Gelişmiş sanayi ülkelerinde bile virüsün kuluçka süresi olan 14 günün çok üzerinde sokağa çıkma yasakları uygulanır, ülkeler tam karantina altına alırken senin iktidarın "çarklar durmasın" diye her gün binlerce işçiyi dip dibe çalıştırmaya devam etsin, hafta sonları göstermelik iki günlük sokağa çıkma yasağı uygulayarak "biz yaptık oldu" yöntemiyle salgınla mücadele ediyor görünsün…

Salgın tırmanışa geçerken sınırlı sayıda test yapılarak Türkiye’yi Çin’den bile fazla enfekte olmuş insana sahip ülkeler kategorisine soksun…

Bir maske dağıtımını haftalardır beceremesin…

Sen kalk sonra enfekte olan sağlık çalışanları nedeniyle istenen iyileşmenin sağlanamadığını söyle…

İşte bu tam da AKP kafası…

Önceki hafta ilk sokağa çıkma yasağının iki saat kala duyurulması nedeniyle ülke yönetmeyi yüzüne gözüne bulaştıran, insanları çaresizlik içerisinde marketlere, fırınlara koşturan AKP aklı, ortaya çıkan bu büyük yönetim hatasını da sokağa çıkan yurttaşların üzerine yıkmaya çalışmıştı.

Saray’dan beslenen kalemşorları, ihtiyaçları için sokağa fırlayan insanlara "ayılar", "lümpenler", "zekâ özürlüler", "alt tabaka" diye hakaret etmişlerdi.

Çünkü her sokağa fırlayan kişi aslında onların yüzüne bu ülkeyi yönetemediklerini, toplum psikolojisini bilmediklerini, bu salgın karşısında ne kadar iktidarlarının toz duman olduğunu haykırıyorlardı.

Bu yüzden de gece iki saatlik sıkışık bir zamanda temel ihtiyaçlarını karşılamak için sokağa çıkan insanları da "iktidarlarını tehdit eden bir unsur" olarak gördüler.

Bir yandan insanların toplu olarak bulunduğu alanlarda maske takma zorunluluğu getiren, diğer yandan hem maske satışını yasaklayan hem de maske dağıtımını beceremeyen AKP iktidarı, görevlerini yerine getiren, işlerini hakkıyla yapmaya çalışan muhalif belediye başkanlarını da "iktidarlarını tehdit eden bir unsur" olarak görüyor.

Muhalif belediyelerin halka yardım götürmesinden, yoksula yemek ve para ulaştırmasından adeta öcüden korkar gibi korkuyorlar.

Çünkü kendilerini iktidara taşıyan "yoksullara sadaka" yönteminin daha gelişmiş bir anlayışla "sosyal belediyeciliğe" dönüşerek yurttaşlarla insan onuruna yakışan yeni ilişki biçimiyle muhalif yerel yönetimlerin tabanlarını ellerinden almasından çok korkuyorlar.

Bu yüzden CHP’li belediyelerin bağış kampanyasını yasaklıyorlar, belki de kayyım atamanın alt yapısını oluşturacak soruşturmalar açıyorlar.

CHP’li belediyelerin sokağa çıkma yasağı süresince halka bedava ekmek dağıtmasını İçişleri Bakanlığı genelgesiyle yasaklıyorlar.

CHP’li Adana Büyükşehir Belediyesi’nin uluslararası standartlara uygun olarak kurduğu sahra hastanesini mühürlemeye kalkıyorlar.

Sonra da kendilerinin yapamadığı; muhalif belediyelerin yoksul, işsiz, muhtaç insanlar yararına yaptığı tüm hizmetleri engellerken AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal, "Bunun devletteki karşılığı paralel yapıdır" diyebiliyor.

Oysa devletteki paralel yapı gizli örgütlenir, yasalara karşı sorumluluğu yoktur, kendi içinde illegal bir hiyerarşisi vardır, kumpas peşinde koşar, kendinden olmayanlara tezgâh kurar, varlığına karşı tehlike gördüklerini komplolarla diskalifiye eder.

Demek ki AKP iktidarı muhalif belediyeleri tabiri caizse "korsan" bir yapı olarak görüyor.

Zaten Erdoğan geçen gün yaptığı konuşmada muhalif siyasetçileri ve bağımsız gazetecileri "virüs" olarak nitelemişti.

Bu yüzden de intihar edenlerden virüs kapan sağlık çalışanlarına, ihtiyaçları için sokağa çıkan insanlardan muhalif belediyelere, bağımsız gazetecilerden "kral çıplak" diyen siyasetçilere kadar herkesi "AKP iktidarını sabote etmek isteyen yapılar" diye görüyorlar.

Haydi, iktidarı kaybedeceğinizden korkuyorsunuz, bunun için her türlü baskıyı, zulmü yapıyorsunuz… Hepsi anlaşılır da halka ücretsiz ekmek dağıtımı nasıl bir akılla engellenir iktidar tarafından!

Muhalif siyasetçileri, bağımsız medyayı "virüs" olarak gören bir anlayıştan "halk düşmanlığı"na varan gözü dönmüş bir yönetim anlayışı var karşımızda. Elbet bunun bir bedeli olacak. AKP sandıkta koronavirüsün de hesabını verecek! Elbette muhalefet izin verirse…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Celal Başlangıç Arşivi