Doğan Özgüden
Ayı kafesinden Brüksel'in eşekli siyasetini temaşa...
Kızgın uzun yaz günlerinden sonra nihayet Brüksel'in göçmen ağırlıklı birinci belediyesi Schaerbeek'in cadde ve sokaklarını fazla ter dökmeden adımlayabiliyorum… Hızla dökülmekte olan kurumuş yaprakları çiğneyerek ilerlerken rastladığım sıladan yeni dönmüş Türkiyeli, Faslı, Cezayirli dostlarımla söyleşiyor, Belçika'da yaklaşan yerel seçimleri tartışıyoruz…
Parkın iki sevimli eşeği Gribouille ile Elite kurumuş yaprakları toplamak için henüz arabaya koşulmamış… Çevredeki bir ana okulunun turuncu yelek giydirilerek parkta hava almaya getirilmiş çocuklarıyla beraber olmaktan son derece mutlular… Yanımda getirdiğim havuçları ikram ediyorum, en gevrek anırmalarıyla teşekkür ediyorlar… Çocuklardan alkışlar…
Parkın bir bankında bir süre dinlendikten sonra Avenue Voltaire'e dönüyorum…İlk adımı attığımda uzunluğu nerdeyse 20 metreyi bulan seçim afişleri panosuyla burun burunayım… Belçika'da 14 Ekim pazar günü yapılacak belediye seçimleri için tüm partilerin rengarenk ve de adaylarının en özenli fotoğraflarıyla donanmış afişleri…
Yıllardır bu görüntülerden öylesine bunalmışım ki, hızla uzaklaşıp Avenue Paul Deschanel'e vuruyorum… Caddenin öbür ucunda duyurularını vitrinde Türkçe olarak da anons eden büyük eczane, sola sapınca Avenue Rogier üzerinde L'Âne Rouge (Kırmızı Eşek) kahvesi… Sekiz yıl önce Schaerbeek'te belediye yönetiminden uzaklaştırılan Sosyalist Parti (PS) üyelerinin sık sık bir araya geldikleri tipik Brüksel kahvesi…
Eşeğin kırmızısı olur da yeşili olmaz mı? Avenue Rogier yokuşunu tırmanıp Rue Royale Sainte-Marie'nin başındaki L'Âne Vert (Yeşil Eşek) kahvesine ulaşıyorum… Orası da Schaerbeek çevrecilerinin zaman zaman buluştukları bir başka kahve… Biraz berisinde de L'Âne Fou (Çılgın Eşek) kahvesi...
Evet, burası Schaerbeek… 19. yüzyıl sonlarında iskana açılmadan önce tarımsal alan olan buranın köylüleri yetiştirdikleri sebze, meyveleri ve öğüttükleri unları Brüksel pazarlarına eşeklerle taşıdıkları için adı "Eşek Mahallesi"ne çıkmış. Günümüzde Brüksel'in nüfus bakımından ikinci büyük belediyesi olsa da halk dilinde adı yine eşek mahallesi… Öyle olduğu için de hem Brüksel Belediyesi'nin, hem de bazı partilerin buradaki yerel örgütlerinin logosu eşek… Sosyalistlerinki kırmızı, çevrecilerinki yeşil, liberallerinki mavi…
Rue Royale Sainte-Marie'nin öteki ucunda Schaerbeek'in görkemli belediye sarayı yükseliyor. 12 yıldır Fransızca konuşanların partisi DEFI ile humanist demokratların partisi CDH ve yeşillerin partisi ECOLO-GROEN yönetiminde… Brüksel bölge hükümetinde egemen Sosyalist Parti (PS), federal hükümette ve Valon hükümetinde egemen liberal Reformcu Hareket (MR) ile Belçika İşçi Partisi (PTB) ise muhalefet cephesinde…
14 Ekim belediye seçimleri yaklaştığı için tüm cadde ve sokaklardaki göçmen ve özellikle de Türk kahve, lokanta, manav, kasap ve berberlerinin vitrinleri rengarenk seçim afişleriyle donanmış… Ağırlıklı olarak da Türk kökenli adaylara ait olanlarla…
*****
Schaerbeek belediye sarayına girip biraz soluklanırken anılarım beni 19 yıl ötesine götürüyor… 1999 Şubat'ında İnfo-Türk'ün ve Güneş Atölyeleri'nin 25. kuruluş yıldönümünü bu belediye sarayında büyük bir sergi düzenleyerek kutlamıştık. O tarihte belediye meclisinde Türk üye bulunmadığından bizim serginin açılışını engelleme misyonunu bizzat TC Büyükelçisi üstlenmiş, dönemin belediye başkanı Francis Duriau'ya telefon ederek Türk'lerin yoğun bulunduğu bir belediyede "Türk düşmanı" bir kuruluşun sergi açmasının derhal engellenmesini istemişti.
Belediye başkanı Duriau büyükelçiye Belçika'nın demokratik bir ülke olduğunu hatırlattıktan sonra İnfo-Türk gibi hem Türkiye'de hem de Belçika'da insan hakları için mücadele veren bir kuruluşa belediye salonlarını açmaktan gurur duyduğunu belirterek talebini reddetmişti. Üstelik serginin açılışında bir konuşma yaparak çalışmalarımızı ve mücadelemizi övmüştü...
Ama çok geçmeden yeni seçimlerde Schaerbeek belediye yönetimi değişecek, sadece belediye meclisinde değil belediye encümeninde de Ankara'nın dümensuyundaki Türk politikacılar ağır basmaya başlayacaktı...
Tüm bunları anımsamanın hüznüyle belediye sarayından ayrılarak arka taraftaki Avenue Maréchal Fochs'a dalıyor, yine Türk adayların rengarenk afişleriyle donanmış vitrinlerin önünden hızla ilerleyerek mahallemizin ünlü Cage aux Ours (Ayı Kafesi)'ne varıyorum…
Aslında burası Schaerbeek'in en yoksul kesimlerinin yaşadığı kuzey yakasında, altından trenler, üstünden tramvaylar geçen Eugène Verboekhoven Meydanı… Resmi adını tanınmış bir ressamdan almış… Ne ki meydan 19. yüzyılın sonunda inşa edilirken planı beğenmeyen belediye yöneticilerinden biri "Burası olsa olsa Berne hayvanat bahçesindeki ayı kafesi gibi olur!" diye tepki gösterdiği için adı Ayı Kafesi'ne çıkmış, günümüze dek de öyle kalmış…
Ayı Kafesi'ndeki banklardan birine oturup göçmenlerin siyasal haklarını kazanması için daha 70'li yıllarda İspanyol, İtalyan, Portekizli, Yunan, Faslı, Tunuslu ve Cezayirli ilerici göçmen örgütleriyle birlikte verdiğimiz mücadeleyi anımsadım…
O günlerde hep Türkiyeli göçmen kitlesinin de bir gün Belçika siyasal yaşamında ilerici partileri destekleyeceğini, bu ülkenin federal, bölgesel ve yerel meclislerine de demokrasi ve özgürlük savunucusu Türk gençlerinin gireceğini, sadece Belçika'da değil, ailelerinin geldiği Türkiye'de de insan hakları ihlallerine karşı mücadelede aktif rol oynayacağını düşlemiştim.
Hele İspanya, Portekiz ve Yunanistan gibi ülkelerde faşist diktatörlükler yıkıldıktan sonra Türkiye 1980 darbesiyle yeniden faşist diktatörtlük altına girince bu beklenti bizim için daha da yaşamsal bir nitelik kazanmıştı.
Ne var ki Belçika'daki Türklere de çifte vatandaşlık hakkı tanınmasından sonra Evren Cuntası bir yandan Türk Diyanet Vakfı'nı kurarak tüm Türk cami ve derneklerini doğrudan kontrol altına alırken, öte yandan Türklere de derhal Belçika vatandaşlığına geçip federal, bölgesel ve yerel düzeyde seçme ve seçilme hakkı kazanarak Türk lobisinin buyruklarını harfiyen yerine getirme çağrısı yapacaktı.
Dahası sürgündeki birçok muhalif siyasetçi, sanat ve kültür insanını "kansızlar" diye suçlayarak Türk vatandaşlığından atacak, bu kişilerle ve onların örgütleriyle ilişkide bulunan göçmen işçileri de Türk vatandaşlığından atarak Türkiye'deki mal ve mülklerine elkoyma tehdidiyle tamamen devlet kontrolü altına sokacaktı…
Ne yazık ki, o tarihe kadar Belçika siyasal partileri, en ilericileri de dahil, Türkiyeli göçmenlerin bu ülkenin sosyal ve siyasal yaşamına katılımı için hiçbir ön çalışma yapmamış, onları Türk Devleti'nin kontrolüne bırakmıştı…
Türk göçmenler Belçika vatandaşlığına geçip seçme ve seçilme hakkını kazandıktan sonra bu partiler işin kolayına kaçıp yeni seçmenlerin oylarını çekebilmek için başta Türk Diyanet Vakfı olmak üzere onun kontrolündeki cami ve derneklerle pazarlığa oturacak, onların önereceği kişileri aday listelerine yerleştireceklerdi.
Bu tavizler nedeniyledir ki Türk adaylar da katıldıkları ilk seçimlerden bu yana Ankara rejiminin hizmetindeki Türk medyasının beyin yıkamasına tabi Türk seçmenlerin oylarını alabilmek için her türlü milliyetçi ve dinci jargonu kullanacak, işi Ixelles'de dikili bulunan Ermeni soykırımı anıtının yıkılması için kampanyalar organize etmeye kadar vardıracaklardı.
****
Ayı Kafesi'ni arkada bırakıp Avenue Voltaire üzerinden eve döndüğümde bilgisayarın başından yeni kalkmış olan İnci "Haberin var mı?" diye sordu, "Belediyede kıyamet kopmuş… Adaylığı düşürülen Türk başkan yardımcısı şimdi de seçimi beklemeden bu görevden uzaklaştırılacakmış…"
O günlerde belediye başkanının listesinde 3. sırada yer alan Türk aday özel ticari yaşamında bazı usulsüzlük iddialarından dolayı hakkında soruşturma açıldığından DEFI başkanı Mangain'in baskısıyla adaylıktan çekilmek zorunda kalmıştı. Türk medyası olayı Türk kökenli siyasetçilere ırkçı baskıların yeni bir örneği diye yansıtmıştı.
Şimdiye kadar bir kaç parti değiştirdikten sonra bu kez DEFI listesinde 35. sıradan aday olan bir başka Türk politikacı hemen harekete geçerek belediye başkanı Clerfayt'a "Madem 3. sıradaki Türk aday listeden dışlanmış, Türk'ün yerine Türk'ten başka aday konulamaz… İlle de beni 35. sıradan 3. sıraya yükselteceksiniz" diye baskı yapmaya kalkmış, ciddiye alınmayıp terslenince de aday listesinden çekilmek zorunda kalmıştı…
DEFI'nin yaşadığı bu iç sorunlar 12 yıl önce belediye yönetiminden uzaklaştırılan Sosyalist Parti'ye yine Türk seçmenler sayesinde yeniden iktidar ortağı olma umudu kazandırmış bulunuyor.
DEFI'nin en şanslı Türk adayını dışlamasından sonra Sosyalist Parti Schaerbeek'teki Türk oylarını çekebilmek için tüm olanaklarını seferber etmiş durumda… Bu partinin aynızamanda Brüksel Bölge Parlamentosu başkan yardımcısı olan birinci Türk adayı geçen yılın ocak ayında da Özel Harekatçı Polisler Derneği'nin bir temsilcisini Brüksel'de ağırlayarak konferans verdirerek Türk seçmenler nezdinde önemli bir yatırım yapmış, parti yönetiminden buna hiçbir tepki gelmemişti.
Ama skandallar bununla da bitmiyor…
Türk kökenli seçmenlerin yoğun bulunduğu Saint-Josse belediyesinde 6 yıldır belediye başkanlığı yapan Emir Kır'ın sadece Ermeni soykırımı'nı tanımayı reddetmesi değil, Türkiye'deki despotik rejimin yanında yer alması da yıllardır eleştiri konusu… Buna rağmen Sosyalist Parti bu eleştirileri hiçe sayarak Kır'ı da hep baş tacı etmişti.
Kır 14 Ekim seçimlerinden aylarca önce de Sosyalist Parti'nin Saint-Josse örgütüne kendi belediye başkanı adaylığını ve kendisi gibi inkarcı ve Erdoğan destekçisi başka Türk'lerin belediye meclisi adaylığını dayatmış, partinin bölgesel ve federal yönetimlerinden de bu konuda hiçbir tepkiyle karşılaşmamıştı…
Kır'ın aday listesinde 19. sırada yer alan bir gencin AKP'nin Avrupa'daki paralel örgütü Avrupa Demokratlar Birliği'nde yöneticilik yaptığı, üç yıl önce Brüksel'de 1915 soykırımının tanınmasına karşı Türk mitinginin organizatörlerinden ve konuşmacılarından biri olduğu belgelerle açıklandığı halde Sosyalist Parti'den hâlâ ses seda çıkmamıştı...
Sosyalist Parti'nin bu teslimiyetinden iyice cesaretlenen Kır, yaz tatilinde kendisi gibi inkarcı Türk adayları da yanına katarak seçim kampanyasını Belçika'da değil Bulgaristan'da Türklerin yoğun bulunduğu Kırcali bölgesinde ve Türkiye'de de Emirdağ'da başlatmıştı.
Üstelik yanındaki Erdoğancı ve inkarcı adaylarla birlikte Emirdağ'ın MHP'li belediye başkanına ziyarette bulunmayı ihmal etmemişti.
Kır'ın seçimler yaklaşırken bunlarla da yetinmeyip diğer partilerden aday olan Türklere ve ailelerine baskı uyguladığı yeşiller partisi ECOLO'nun eşbaşkanı tarafından Belçika televizyonuna açıklandı.
Ya Sosyalist Parti'nin solunda sayılan ve belediye seçimlerine her yerde iddialı giren Belçika İşçi Partisi (PTB)'nin aday listesi? O partinin Schaerbeek aday listesinde 1915 soykırımının tanınmasına karşı kampanyalara katılmış adaylara yer verilmesi de 14 Ekim seçimlerinin bir başka inanılmazı...
Ama Türkiye'nin son başkanlık ve parlamento seçimlerinde Belçika'daki çifte vatandaş Türklerin Tayyip'e ve onu destekleyen partiler ittifakına yüzde 70'in üzerinde oy verdiği anımsanırsa, bu ülkenin en ilerici partilerinin bile sırf oy hesabıyla Erdoğancılara ve soykırım inkarcılarına listelerinde yer vermiş olması hiç de şaşırtıcı değil...
Ama bu 70'li yıllardan beri göçmenlerin siyasal hakları için mücadele vermiş olan bizim kuşak insanları için gerçekten bir hüsran...
Bu hüsranın acısını yüreğimde taşıyarak bu yazıya nokta koyduktan sonra her daim kendimi toparlamak için arşınladığım Voltaire Caddesi'ne inecek, ardından da tekrar Ayı Kafesi'ne uzanıp oradaki banklardan birine çökerek tüm bu inanılmazların ve hüsranların niçin'ini, neden'ini biraz daha sorgulayacağım...