Muhammed Salar
Aynı gemide miyiz?
Ülkeyi 16 yıldır keyfince, istediği gibi yöneten bir iktidar ve bu iktidarın her türlü icraatını en azından sessiz kalarak destekleyen vurdumduymaz bir çoğunluk var.
Önce el birliği ile sözün kıymetini harcayan bu süper ikili sonra kutsalın, âkîl adamların, akademiyanın, ilmiye sınıfının, entelektüel dünyanın söz, ikaz ve eleştirilerini dinlemez oldular. Bu aşık-maşuk ikili; adalet, hukuk, merhamet, ahlak gibi erdemleri harcamayı da ihmal etmediler. İş; Anayasa Mahkemesi, Sayıştay ve Diyanet gibi temel kurumların aşınmasına, değersizleşmesine kadar varınca artık uluslararası endekslerde Türkiye’nin karne notu ard arda ‘kalıcı zayıf’ olarak tescillenir oldu!
Türkiye; 2017 Dünya Hukukun Üstünlüğü Endeksinde 113 ülke arasında 101. Sıraya,
Küresel Barış Endeksinde 92 ülke arasında 78. Sıraya,
Daha İyi Yaşam Endeksinde 38 ülke arasında 36. Sıraya,
Mutluluk Endeksinde 155 ülke arasında 69. Sıraya geriledi.
Özetle tüm veriler, ülke olarak özgür ve toplum olarak mutlu olmadığımızı söylüyordu. Yatırım yapmak isteyen yerli-yabancı girişimci iş insanları için çok önemli olan bu uluslararası tanıklıkları da takmayan şimdiki yerli ve milli zihniyetin sebep olduğu sosyo-siyasal çürümüşlüğün sonucunda tüm toplum ekonomik bir krize tosladı. Bu krizle beraber artık sadece değerlerimiz değil paramızla beraber iş, aş ve alışkanlıklarımız da değersizleşiyor. Kapanan yüzlerce iş yeri, artan işsizlik oranları, zamlar ve artık ciddi önlemler alınmazsa uçuk gıda fiyatlarının dürtmesiyle herkesin uykudan uyanacağı yüksek faiz ve enflasyon rakamları…
Açıkça söylemek gerekirse adalet ve ahlak gibi hem İslâmın hem de insanlığın olmazsa olmaz ortak erdemlerini bu derece bir cüret ve pişkinlikle hırpalayan bir iktidar ve toplumun ilahi sosyal yasalar gereği cezasız kalmaması gerektiğini herkesin vicdanı usulce kendisine fısıldayıp duruyordu. Evet, enva-i türlü hukuksuzluklara hangi nedenle olursa olsun ses çıkarmadan taraf olanların bir sonraki durağı açlık ve korku atmosferini solumak olacaktır:
"Yaptıkları nankörlükten dolayı Allah, onlara açlık ve korku elbisesini tattırdı." (Nahl: 112)
Anlaşıldı ki ekonominin hukukla, ahlakla, insan olmakla irtibatı çok güçlüymüş.
Gerçek; Kürd Meselesi, başkanlık sistemi, yitirilen hukuk ve adalet, daralan özgürlük alanlarımız gibi temel sorunlarda ortaklaşamayan bir toplumun tabii ki bu krizde de birleşmesinin çok zor olduğudur. İktidarın tutulduğu trajikomik sosyo-siyasal ve de ekonomik anafordan kurtulmak için hatırladığı bir gemi metaforu var.
Bildiğiniz gibi, meşhur gemi metaforu Hz. Muhammed’e ait:
"Bir gemiyi paylaşan ve bir kısmı üstte bir kısmı altta bulunan insanları düşünün. Altta bulunanlar, su ihtiyaçlarını karşılamak için gemiyi delmek istediklerinde, üsttekiler de buna mani olmazlarsa gemi batar ve hepsi birden boğulur; eğer mani olurlarsa hepsi de kurtulur!" [Buhari]
Önceki sorunlarda olduğu gibi bu metaforu sahiplenme konusunda da toplum siyah-beyaz gibi iki kutba ayrılmış vaziyette.
"Hepimiz Aynı Gemideyiz" diyenlerle "Hepimiz Aynı Gemide Değiliz!" diyenler.
Her iki tarafın da kendini savunurken başvurduğu haklı argümanları, kendine göre gerçekçi nedenleri var. "Aynı Gemideyiz" diyenler diğer tarafı öncelikle sorumluluk almaya davet ediyor.
Doğru, bu güzel hadis’e göre;
Hepimizden ailemizi, okulumuzu, işyerimizi mesela şeker fabrikamızı, yeşil alanımızı, parkımızı mesela Gezi’yi, Hasankeyf’i, ülkemizi nihayet tüm Yerküremizi, binip seyahat ettiğimiz ortak bir gemi olarak değerlendirebilme duyarlılığını, farkındalığını ve başarısını göstermemiz bekleniyor.
Doğru; bu emaneten ve geçici olarak bulunduğumuz şahane gemiyi rotasından şaşırtıp bir buzdağına çarptıracak, ormanlarıyla birlikte yakacak, kaynaklarını kurutacak, batıracak icraat ve davranışlara sessiz-ilgisiz kalmamak gerekiyor. Sessiz ve ilgisiz kalmak bir tarafa, herkesi Allah’ın bir emaneti olan bu gemiye özenle bakmayı, sosyal düzen ve hatta eko-sistemi iyileştirecek olumlu katkılar sunmaya çağırıyoruz.
"Aynı Gemide Değiliz!" diyenler ise seyahat boyunca kaba-saba söz ve eylemleriyle itici olan, güce aşık, yalana alışık bir iktidar ve tebaasının hem kendilerine büyük haksızlıklar ettiklerini hem de gemiye büyük zararlar verdiklerini dolayısıyla alabora olmaya yüz tutan geminin kendilerine ait olmadığını savunuyorlar.
Durum bu ve ikisi de doğruysa demek oluyor ki; "AynıGemideFarklıGüvertedeyiz!"