Celal Başlangıç
Bu halk iç savaş tehdidine boyun eğmez
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa bu kadar çoğulcu, bu kadar renkli bir kampanya yürütülüyor. Hem de hiçbir siyasi parti önderliği olmadan.
Celal BAŞLANGIÇ
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın gittiği kente uçaklar inemiyor, lig maçları iptal ediliyor.
Yeni bir uygulama bu.
Önümüzdeki Pazar günü Erdoğan Gaziantep’e gidecek. O günde kentte Gaziantepspor ile Malatyaspor’un maçı var. Erdoğan gelecek diye maç bir gün sonraya ertelenmiş "güvenlik" gerekçesiyle.
Daha önce de Adana’daydı Erdoğan. O gün THY’nin İstanbul-Adana seferini yapan uçak Kayseri’ye indirilmişti.
Dünyanın hiçbir ülkesinde, gittiği kentte futbol maçları oynanamayacak, uçaklar iniş yapamayacak kadar "güvenlik" sorunu yaratan ne başkan, ne cumhurbaşkanı, ne başbakan görülmüştür. Hatta kralların, diktatörlerin bile böyle bir "güvenlik" sorununa tanık olunmamıştır.
Belli ki daha referandum bile yapılmadan "Başkan Baba" muamelesi yapıyorlar Erdoğan’a
Ama işleri de hiç umdukları gibi gitmiyor.
AKP ve MHP yapılacak anayasa değişikliğiyle Erdoğan’a verilecek yetkiler konusunda kendi tabanını bile ikna edemiyor.
Bütün anketlerde "Hayır"lar "Evet"lerin önünde çıkıyor.
Havuz medyasının AKP kalemşorları bile "Evet, geriliyor" diye yazıyorlar.
Hatta panik öyle büyük ki, Aydın Doğan’ın "Hayır" diyeceğini açıklayan İrfan Değirmenci’yi işten atmasını "Hayır cephesini kemikleştirmek" diye sundular topluma.
Bu mantıkla gidilirse Doğan’ın ikinci hamlesini Orhan Pamuk üzerinden yaptığını düşünmek zorunda kalacağız. Malum, Cansu Çamlıbel’in Hürriyet’te yaptığı pazartesi söyleşisinde Pamuk "Hayır" diyeceğini açıklamış, bunun üzerine gazete sayfalarında yer bulamamıştı.
Ancak bu kez sessiz kaldı Ak Kalemşorlar. Çünkü değil "Hayır"ı kemikleştirmek, Pamuk gibi Nobel’li bir yazarı makaslamak ancak çok büyük bir korkudan kaynaklanırdı.
Aynen 1 Kasım seçimleri öncesinde olduğu gibi AKP referandumdan "Evet" çıkarmak için halkın korkusuna oynuyor.
MHP yönetimi de bu "korkutma taktiği"ne destek veriyor. Zaten fitili ilk ateşleyen Devlet Bahçeli oldu. "Hayır, çıkarsa ne olur?" diye soran gazetecilere "Karmakarışık olur Türkiye" karşılığını verdi.
Bahçeli’nin rakibi Ümit Özdağ’ın anlattıkları yabana atılır cinsten değil.
Özdağ, arkadaşlarına "Eğer sivil toplum örgütü, bağımsız veya platform olarak ‘Hayır’ propagandasına çıkarsanız sizi gözaltına alırız" denildiğini anlatıyor.
AKP iktidarı "Hayır" diyecek CHP’den de, HDP’den de hatta MHP muhaliflerinden de çok çekiniyor. Ama en çok da "Hayır" kampanyası yapan sivil toplum örgütlerinden, platformlardan korkuyor. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa bu kadar çoğulcu, bu kadar renkli bir kampanya yürütülüyor. Hem de hiçbir siyasi parti önderliği olmadan. Hatta özellikle kadınların böylesine canla başla katıldığı, önderlik yaptığı az rastlanır cinsten bir "Hayır" çalışması gerçekleştiriliyor.
"Evet"çilerin kampanyaları ise sönük, kıvrak bir zekadan, espriden yoksun, çok asık suratlı. Çünkü "Evet" kampanyasını AKP devleti yapıyor artık. Elbette devlet referandum kampanyasına katılınca copunu, gözaltısını da eksik etmiyor.
Özdağ’a göre ortada tek bir vandalizm, şiddet yokken şu ana kadar "Hayır" çalışmalarında 45 kişi resmen gözaltına alınmış.
Ancak geleceğe dönük okumaları daha vahim Özdağ’ın:
"Kontrol edilebilir bir kaos istiyorlar. Ve bu kaosta ‘Hayır’cıların şiddet yanlısı görünmelerini, ondan sonra da devletin elindeki bütün imkanlarla bu gösterileri ezmeyi, bir panik yaratmayı ve bu panikten istifade ederek ‘Evet’ oylarının artmasını düşünüyorlar. Kontrol edilebilecek bir kaosla muhalefet üzerindeki baskıyı her geçen gün biraz daha arttırıp muhalefeti sert tepki vermeye zorluyorlar. Ortada böyle çok tehlikeli bir plan var."
Bahçeli’yle liderlik yarışında Özdağ’ın rakibi olan Sinan Oğan da "kontrollü kaos" iddiasını bir adım öteye götürüyor:
"Özellikle bu 15 Temmuz sonrasında normalde fırıncı, berber ya da bakkal olan sivillerin zaman zaman kamplara alınıp eğitildiklerini, silah kullanmanın öğretildiğini biliyoruz. Bu yarı milis gücü ha dediklerinde sokağa çıkarıp toplumun diğer kesiminin üzerine salacak bir çalışma içersindeler."
Referandum yaklaştıkça çizilen tablo, beklentiler giderek vahimleşiyor.
Aydınlık yazarı Sebahattin Önkibar’ın iddiası ise neredeyse "nokta atışı"na varıyor:
"İktidar büyük bir algı ve dezenformasyon taarruzuna geçecek. Altını çizerek yazıyorum, Bahçeli’ye çakma bir suikast bile gündemdedir. Amaçları bu sözde suikast ile Bahçeli’yi mağdur konumuna sokup karşıtlarını töhmet altında bırakmak. (…) Bugünden itibaren başta Meral Akşener ve bütün muhalif önder isimler, uydurulacak bir iftira ile karalanıp tutuklanmaları gündemdedir."
Ortada ne yazık ki "kim uydurmuş bunları" diyecek bir durum yok. Çünkü AKP’nin geçmiş pratiği bu türden öngörüleri doğrular nitelikte.
7 Haziran öncesi "HDP barajı aşarsa çözüm süreci biter" diyen, halkı "Verin 400 milletvekilini bu işi huzur içinde çözelim"le, "beyaz toroslar"la tehdit eden, 8 Haziran’da "Halk kaosu seçti" twiti atan AKP kafası Türkiye’yi 1 Kasım seçimlerine büyük bir kaos ve kan revan içinde götürdü.
Çözüm süreci bitti, "beyaz toroslar" yerine akrepler, kirpiler, urallar, tanklar geldi. Kürtlerin kentleri yerle bir edildi.
7 Haziran’dan 1 Kasım’a uyguladığı bu "şok doktrini" ile AKP oyunu yüzde 10’a yakın arttırdı ve 7 Haziran’da kaybettiği iktidarı yeniden elde etti.
Ancak şimdi herkesin üzerinde birleştiği ortak bir görüş var; şu anda Türkiye’de yaşanan 7 Haziran seçimleri öncesindeki havaya çok benziyor. 1 Kasım seçimlerinden sonra yaşanan yenilmişlik duygusundan insanlar silkinip kurtuluyor.
Sonunda AKP’nin varacağı yeri partinin Manisa İl Başkan Yardımcısı Ozan Erdem ağzından kaçırıyor:
"Bu referandum oylamasında başarısız olursak iç savaşa hazırlanın."
Şimdi AKP yönetimi suçüstü yakalanmanın telaşıyla "istifasını istedik", "hakkında soruşturma başlattık" demek zorunda kalıyor.
Bu ülkenin Cumhuriyet Savcıları yok mu?
Eğer bir muhalif "Bu referandum oylamasında ‘Evet’ çıkacak olursa iç savaşa hazırlanın" deseydi şimdi çoktan linç edilmiş halde kendini cezaevinde bulurdu.
Başkanlık hırsı Erdoğan’ı öyle ölçüsüz bir noktaya getirdi ki, gittiği kentte "uçaksız hava sahası", "insansız stadyum" yaratılıyor hemen.
"Hayır"dan o kadar çok korkuyorlar ki, Sağlık Bakanlığı’nın "Sigaraya Hayır" kampanyasını yasaklıyorlar. Artık AKP’liler birbirlerine "Hayırlı Cumalar" dilemiyor, "Hayırlı işler" demiyor.
Ama korkunun ecele faydası yok.
İçinde bulunduğumuz durum "papaz her zaman pilav yemez" ya da "aynı suda iki kez yıkanılmaz" sözleriyle açıklanabilir.
Çünkü bu halk bir daha kaos ve iç savaş tehdidine boyun eğmez!