Enver Topaloğlu
Çorak ülke yüz yaşında
Şairler ölür de şiirler ölmez mi? Tabii ki ölür. İyi bir şiirin ömrünün en fazla elli yıl olur denir. Çok ölmüş şiir var. Bunu şairler de bilir.
Öte yandan, zamana meydan okuyan, adeta zaman üstü bir boyuta geçmiş, yaşamaya öyle devam eden, üstelik diriliğini, tazeliğini sürdüren şiirler de çok.
İlk yayımlandığı tarihten (Ekim 1922) bu yana tam yüz yıl geçen T. S. Eliot’un (tam adıyla Thomas Stearns Eliot, 1888-1965) “Çorak Ülke”si de zaman duvarını aşan yapıtlardan.
Eliot’un 434 dizeden oluşan şiiri, Birinci Dünya Savaşı’nın sona erdiği ölümden kurtulmuş ve yaralı askerlerin eve döndüğü, ama evlerin de ev olarak ne hallerinin kaldığı ne de yerinde durduğu bir dönemde İngiltere’de şairin yayımlamaya başladığı The Criterion adlı dergide okura sunulur. Şiirden çok bir fragmanlar toplamı izlenimi veren yapıt için parçalanmış ayna benzetmesi de yapılabilir. Eliot’un, modern şiirin köşe taşlarından biri kabul edilen kitabında değişik kültürlerden birçok sanat yapıtına değinilir, çok sayıda yazara göndermede bulunulur, bir o kadar sayıda da dilden alıntıya yer verilir. Bu arada, şiirin yayımlanmadan önce Ezra Pound tarafından redakte edilmiş olduğunu da kaydedelim.
“Çorak Ülke” beş bölümden oluşan bir destandır. Ama nasıl bir destan? O zamana kadar bilinen destanlardan, destan tarzı anlatılardan köklü bir kopuşun örneği olan bir destan.
Eliot’un kırılmış ve beş parçaya ayrılmış bu boy aynasının dikkat çeken bir başka boyutu da sembolizmin etkisinin yanı sıra henüz ayak sesleri duyulan sürrealizmden de izler içermesidir.
Şiirleri başka dile aktarılması zor şairlerden biri olarak gösterilmesine karşın birçok dile çevrilen Eliot’ın şiirleri Türkçe olarak da yayımlanır.
Osman Türkay tarafından çevrilen ve yayına hazırlanan “Şiirler” kitabı, Yeditepe Yayınları'ndan 1965’te okurla buluşur. Kitapta fragmanlar toplamı izlenimi veren “Çorak Ülke”den de bir bölüme yer verilir.
“Çorak Ülke”nin tamamı ilk defa Cevat Çapan’ın çevirisiyle 1985’te Adam Yayınları'ndan çıkan “Çağdaş İngiliz Şiir Antolojisi”nde yayımlanır. Şiirin bir başka çevirisi de “Eliot Suphi” olarak da adlandırılan Suphi Aytimur’a aittir. Aytimur’un çevirisi de tam metin olarak, Adam Yayınları'ndan çıkan “Çorak Ülke Dört Guartet ve Başka Şiirler” kitabında yer alır.
Şiirin son çevirisi Cem Yavuz’a ait. Everest Yayınları, geçen günlerde Yavuz’un çevirisini “Çorak Ülke”nin yayımlanışının yüzüncü yılı dolayısıyla tek başına bir kitap olarak okurla buluşturdu.
Eliot, şiirinin temel özelliği Türkçeye dramatik monolog ve nesnel bağlaşıklık olarak çevrilen yönteme dayanır. Nesnel bağlaşıklık ve dramatik monolog şairinin poetikasının omurgasını oluşturur.
Modern şiirin yirminci yüzyıldaki önemli temsilcilerinden biri olan şair, nesnel bağlaşıklık ve dramatik monolog yöntemlerinin geliştirilip uygulanmasının da öncüsü ismidir. Dramatik monolog ve nesnel bağlaşıklığın ne olduğunu burada uzun uzun anlatmamıza imkân yok. Konuyla ilgilenenler için Devrim Dirlikyapan’ın Metis Yayınları'ndan çıkan “Ölümü Gömdüm Geliyorum” adlı kitabını kaynak gösterebiliriz.
T. S. Eliot’un şiirinin bir başka dinamiğiyse düşünceyi askıya almasıdır. Deyim yerindeyse Eliot’un şiirinde imge konuşur. Duygu, duyarlılık, farkındalık gibi varlığa ve varoluşa ilişkin hasletlerin ön plana çıktığı anlatıda, düşünce yok olmaz, ama geriye çekilir ya da boşluğa itilir diyelim. Askıda, temassız bir biçimde havada bırakılır. Eliot, büyüsünü yitirmiş dünya karşısında dilini değil de sanki düşüncesini tutar. Onun bu tutumunda, insanın uygarlaşma sürecinde rasyonel olmayan, akıldışı düşünme yetisini yitirdiği görüşünün de esini vardır. Bu görüşün savunucuları ve temsilcileri şiirde kaldıkları sürece çıtayı yükseltmişlerdir. Fakat şiirden uzaklaştıklarında tutuculuğun, milliyetçiliğin, şovenizmin balçığına saplandıkları söylenebilir. Örneğin Necip Fazıl Kısakürek…
“Çorak Ülke”, adıyla yüz yıl önce okuruyla buluşan bu modern epik, beş parçadan oluşur. Beş parçanın aslında beş ayrı şiir olduğu izlenimi de metnin yorumu açısından aykırılık içermediğini söyleyebiliriz.
Bilhassa modern şiir, biraz da farklı kişilerce değişik okumalara, yorumlara açık kapı bırakmasıyla değerini yükseltir. “Çorak Ülke” bu yönüyle de dikkati çeker. Geçen yüzyılın ilk dünya savaşının ardından yaşanan çöküntüye, çürümeye, kokuşmaya; kaybolup gitmekte olanın bıraktığı boşluğa, toplumu derinden etkileyen ruh haline yol açan “yapısal krize” odaklanan destanın bir başka yorumu da şu olabilir: Feodal düzen yıkılırken onun yerine geçerek yükselen kapitalizm, insanlığa hiç de huzur ve refah sağlamamıştır. Sağlaması da mümkün gözükmemektedir. Eliot bir yönüyle hem geleneğin hem de modern hayatın, modernizmin negatifini çıkarır.
“Çorak Ülke”nin, kırılmış bir boy aynasının düştüğü yerde beşe ayrılması gibi beş parçadan oluştuğuna değinmiştik. Geçmişi, şimdiyi ve geleceği aynı anda yansıtma deneyimi olarak da değerlendirebileceğimiz bu modern epiğin Cem Yavuz’un çevirisiyle “Ölülerin Gömülmesi” başlıklı bölümünü, şöyle bir sahne olarak tasarlayabiliriz: Şiirin öznesi ya da anlatıcı kişisi, Londra köprüsünün ortasında durmuş şehre bakmaktadır; eskiyenin ve onun yerini almak üzere hareket edenin yarattığı maddi dünyaya bakmaktadır. Daha yalın bir ifadeyle Marx’ın önceki yüzyılda saptadığı “katı olan her şeyin buharlaştığı” dünyaya bakmaktadır.
“En zalim aydır Nisan” dizesiyle başlayan ilk bölümden bir betik okuyalım (şiir alıntılarımız, son çeviriden Cem Yavuz’un Türkçeye aktardığı “Çorak Ülke”den olacak):
Hangi köklerdir yapışıp onu kavrayan, hangi dallar
Uç verir şu moloz yığınından? Ey insanoğlu,
Söyleyemezsin bunu, kestiremezsin, çünkü senin bildiğin anca
Parçalanmış suretler yığınıdır, güneşin kavurduğu,
Orda ne ölü ağaç sayvan olur, ne cırcır böceği teselli
Şehrin puslu aynasından yansıyan siluetten şair, kapitalist uygarlığın neden olduğu huzursuzlukla birlikte kurulmakta olan modern hayatın insan için refah ve mutluluk getirmeyeceği sonucunu çıkarır. Şiirin sonraki bölümlerinde de düşünceden çok, düşüncenin duygusal atmosferi ön plana çıkarılmıştır. “Satranç Partisi” başlıklı ikinci parçada, maddi dünyanın yarattığı enkazda burjuva sınıfının ve yoksul halk kesiminden insanların sürdürdükleri yaşama odaklanılır. Üst ve alt sınıfların günlük hayatından alınan kesitlerle bireysel, toplumsal ve aile içi ilişkiler yansıtılır. Büyük boy aynasının bu parçasından da bir kesit sunalım:
Eğilip sessizliğe gömerek odayı, sarkıyordu aşağı
Ayak sesleri.. sürüklenen adımlar merdivenlerde.
Şömine ışığında, fırçanın altında, saçları
Ateşin kıvılcımlar saçıp akkor
Kelimelere dönüşür, vahşi yabanıl dinerdi sonra.
“Sinirlerim bozuk bu gece. Berbat. Yanımda kal.
Konuş benimle. Neden hiç konuşmazsın ki? Söyle.
Ne düşünüyorsun? Nedir aklındaki? Ne?
Hiç bilmem ki ne düşünürsün böyle. Düşün öyle”
Galiba fareler geçidindeyiz
Hani şu ölülerin kemiklerini yitirdiği.
Thomas Stearns Eliot bir düşünce insanı değil belki ama ahlakçı bir şairdir. Onun bu tavrı, “Çorak Ülke”nin “Ateş Vaazı” başlıklı üçüncü bölümüne de yansır.
Eliot, dünyayı maddi ve manevi büyük bir krize sokan, moloz yığınına dönüştüren birinci paylaşım savaşının neden olduğu kötülüklerle yüzleşmeden, hesaplaşmadan ne birey, ne toplum olarak ahlaki arınmanın gerçekleştirilemeyeceği kanısındadır. Şiirin üçüncü bölümünde daha çok bu tema üzerinde durulduğu söylenebilir. Şiirden bir parçayla devam edelim:
Tatlı Thames aheste ak, bitireyim şarkımı bırak.
Ne boş şişelerle sandiviç kâğıtları var artık nehirde
Ne ipek mendiller, mukavva kutular, kotikler
Ne de yaz gecelerinin başka başka tanıkları. Gitmiş su perileri.
Ve ahbapları, Şehir kalantorlarının aylak vârisleri;
Onlar da çekip gitmiş, hiçbir adres bırakmadan.
Oturup ağladım Leman Gölü’nün kıyısında…
Tatlı Thames, aheste ak, bitireyim şarkımı bırak,
Tatlı Thames, aheste ak, bağırmadan uzatmadan söylüyorum bak.
Dördüncü bölüm aynı zamanda kitabın en kısa parçasını oluşturur. Diyebiliriz ki “Suda Ölüm” başlığı altında yer alan on dizelik bu kırık ayna parçasına şair huzursuz bir dünyada huzur isteğini, arayışını yansıtmıştır. Bu bölümden üç dizelik bir betik aktarıyoruz:
Fenikeli Phlebas, henüz iki hafta oldu öleli
Unuttu bile martıların çığlığını, açık deniz soluğanlarını
Ve kârı zararı.
Şiirin son parçasında havanın değişmesi, sesin yükselmesi, hatta homurtuya dönüşmesi söz konusudur. Bu parçanın “Aldı Gök Gürültüsü” adı da bunu ima ediyor diyebiliriz: Eliot çürüyen, kokuşan maddi ve manevi hayata yönelik eleştirisini, ölümlülüğün hatırlatıldığı son bölümde de sürdürür. Şunu da ekleyelim: Son bölümde Munch’un 1893 tarihli tablosu “Çığlık”takine benzer bir sessiz çığlık söz konusudur: Ancak bu bölümün ana temasını oluşturan ölüm karşısında bir çığlık değildir söz konusu olan. Şairin sessiz çığlığının alt metninde, insanı huzursuz eden çürümeye, kokuşmaya karşı geliştirilen bir tavır alış yer alır. Shakespeare’in Hamlet’inin Danimarka prensliğinde saptadığı kokuşmanın Eliot tarafından kapitalist uygarlığın tümünde içkin olduğuna işaret edilir.
T. S. Elilot, yüzyıl önce imgelerin diliyle oluşturduğu beş parçada bir yandan büyüsü bozulmuş dünyada katı olan her şeyin buharlaştığı gerçekliğini dile getirmiştir. Bir yandan da yükselen yeni değerleriyle birlikte çöken maddi manevi tüm hayatın oluşturduğu krizin altını çizmiştir. Şiirin beşinci bölümünün oltada çırpınan balığın çığlıklarını da kulaklarımıza kadar getiren son betiğini okuyalım:
Oturmuş balık avlıyordum
Kıyıda ardımda kıraç ova
Hale yola mı koysam hiç dğilse şu topraklarımı?
Londra köprüsü yıkılıyor yıkılıyor yıkılıyor
Poi s’ascose nel foco che gli affina
Quando fiam uti chelideon – Ah kırlangıç kırlangıç
Le prince d’Aquitaine a la tour abolie
Enkazıma payanda kırdım bu parçaları
Madem öyle uyarım ben de size. Hieronymo çıldırdı gene.
Data. Dayadhvam. Damyata.
Shantih shantih shantih
Şiirde “Çorak Ülke” olta, şair de oltanın ucunda çırpınan bir balıktır sanki. Çağa tanıklığın, imgelerin hayattaki nesnel bağlaşıklığına dayandırıldığı “Çorak Ülke”nin zaman bariyerini aşmasında, bu özelliğinin de önemli rol oynadığını söyleyebiliriz.
“Çorak Ülke”nin Türkçe kitap baskısında şiirin orijinalin dilindeki haline de yer veriliyor. Ayrıca kitabın sonuna eklenen “Çorak Ülke Üzerine Notlar” da önemli olduğunu söylemek gerekiyor. Şairin ve çevirmenin notlarının, yapıtın şifrelerinin çözülmesi için önemli bir kaynak oluşturduğunu da belirtelim.