Ali Duran Topuz
İskender, şah, sultan, bir de Erdoğan
Seçimin kilit ve anahtar ittifakı, HDP ekseninde buluşmuş partilerden oluşan Emek ve Özgürlük ittifakı meydanlara merhaba dedi.
Ne var ki ufuktaki seçimin ana sahnesi bugüne kadar meydanlardan çok masalar oldu: Altılı masa var malum, tabii ki oraya gelmeden önce iktidarın kurduğu üç masa var: Polis masası. Asker masası. Yargı masası. Üç dedik, dört aslında, bir de yalan masası var, sistematik profesyonel yalanların üretildiği trol masası dahil. Beşinci masa da var, ekonomi masası, fakat o masanın görünürde bir sahibi yok, yokluğun yoksulluğun genişlemesi ve derinleşmesini yönetiyor o masa.
OLİGARŞİK TROYKA
Polis masasını Soylu (ve Bahçeli) yönetiyor. Asker masasını Akar (ve Bahçeli) yönetiyor. Yargı masasını Soylu (ve Bahçeli) yönetiyor. Erdoğan bir şey yönetmiyor, 2002’den 2015’e kadar yapıp ettiklerinin yüzü suyu hürmetine troykanın bir dönem daha iktidarda kalmasını sağlamaya çalışıyor; adına kurulan müzenin bir beş yıl daha gezilmesi mümkün olacak böylece. Troyka: Bahçeli, Soylu ve Akar. Bozdağ’dır, Nebati’dir troykanın yazıp oynadığı senaryoların figüran eksiğini gidermekten öte rollere sahip değil. Müze şansları bile yok.
Polis masası, asker masası ve yargı masası tek bir işle meşgul: HDP ve yoldaşlarının oluşturduğu ittifakı bu seçimde nasıl etkisiz hale getirebiliriz? Ne yaparız, nasıl yaparız da meydan bize kalır? Yokluğu yoksulluğu geniştelip derinleştirip nasıl daha zenginleşiriz? Başka umurları yok.
HDP’NİN SEÇMENİ, HDP’NİN SAHİBİ
HDP’ye yönelik 2016’dan beri süren gözaltı ve tutuklamalar, temelde iki şeyi hedefliyordu: Öncelikle partinin tecrübeli kadrolarını iş göremez hale getirmek ve böylece ikinci olarak yeni yetişen kuşakların bu tecrübelerden yararlanmasını engelleyerek partiyi ve yol açtığı etkileri küçültmek; en azından, barajın altına süpürmek. Polis masası, asker masası ve yargı masası bunun için çırpındı durdu ama sonuç operasyonların kararlaştırıcı ortağı MHP’nin barajın altına inmesi oldu.
Hesaplamadıkları şey basitti: HDP seçmeni. Daha da basitçe söyleyelim: HDP, “seçmeni”nden ayrı bir parti değil. Seçmeni HDP’ye oy vermiyor sadece, partinin kurucusu ve koruyucusu olarak görüyor kendisini. Hiç Hazine yardımı almadığı zaman da bu böyleydi, aldığı zamanda böyleydi, şimdi yeniden Hazine yardımı gasp (pardon, bloke) edilmişken de bu böyle. Şiir onlara dairdir:
Binlerce yıl sağılmışım,
Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
Nazlı, seher-sabah uykularımı
Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
Haraç salmışlar üstüme.
Ne İskender takmışım,
Ne şah ne sultan
Göçüp gitmişler, gölgesiz!
Selam etmişim dostuma
Ve dayatmışım...
Görüyor musun?
ERDOĞAN’IN EKMEĞİ
Görülmek üzere meydanlara çıktı o kitle. Tecrübeli, etkileyici kadroları hapiste, partisinin Hazine yardımı kesilmiş, umut bağlayacağı bir şey kalmamış olmalıyken meydanlarda da olmamalıydı. Ne var ki meydanlardaydı işte. Seçmen kitlelerinden partiye yönelen ve iktidarı umutlandıran eleştiriler mesela, daha iyisini yapabilmek için kendi kendisini eleştirmekten ibaret oldu hep.
HDP’nin başı çektiği Emek ve Özgürlük İttifakı’nın İstanbul’da, Kartal’da yapılan seçim sürecinin ilk mitingi bunu bir daha açıkça ortaya koydu. Seçmen, kilit de biziz anahtar da biziz dedi dün. Geçen haftalar içinde HDP’nin cumhurbaşkanı adayı çıkaracağını ilan etmesi, “altılı masa”nın zaferini arzulayanların öfkesine yol açmıştı: Olur muydu böyle olur muydu, aday çıkarıp Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürülür müydü? Kartal mitingi, Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürmeye dair en ufak bir umut içermiyordu oysa. Zaten bu fobi, “Kürtler”in Erdoğan’ı yeniden seçtirmek üzere hareket ettiğine ilişkin fobi 7 Haziran 2015 seçimlerinden önce de çok çiğnenmiş, çürümüş bir sakızdan ibaretti.
BİR BABACAN İLE YAZ GELMEZ!
Şimdi artık “altılı masa”ya dönebiliriz: Erdoğan’ı yenmek ve iktidara gelmek istiyor. Bunun için Kürtlerin ve yoldaşlarının oylarına talip, saklanabilecek bir şey değil zaten bu talep. Fakat bir tuhaflık var: HDP ile görüşmeden, HDP’nin adını anmadan bunu sağlamak istiyor. Daha dava açıldığında görüldü manzara: Davayı “siyasi” diye niteledi, fakat davaya karşı HDP ile hiçbir siyasal söylem eylem ortaklığına girmemeye özen gösterdi. En son Hazine yardımının kesilmesinde de aynı tutumu sergiledi. HDP aday çıkaracağını açıkladıktan sonra da tam siper kalmaya devam etti. Anlaşılan, altılı masa adayını açıklamadan önce, polis, asker ve yargı masasının HDP ve yoldaşlarına reva gördüklerine pek laf etme niyetinde değil; Ali Babacan’ın DEVA Partisi hariç. Peki aday açıklandıktan sonra? Bir Babacan ile yaz, pardon iktidar gelir mi? İşte Kartal mitingi, böyle bir yaz gelmeyeceğini ortaya koydu.
Altılı masa adayını seçtikten sonra kritik bir kararla karşı karşıya kalacak: Ya seçimden sonra hedeflediği iktidarın Kürt meselesinde ne yapabileceğini açıkça ortaya koyacak ya da troyka oligarşisinin siyasetine razı gelmiş olacak.
Dolayısıyla Kartal mitingi aslında, HDP ve yoldaşlarının ne yapıp yapmayacağını değil, altılı masanın ne yapıp yapmayacağını sorgulamaya açan miting oldu: Ya masanın altında/üstünde Erdoğan ve troykasının saklı olduğunu kabul ederek yeni bir yenilgiye razı gelecekler ya da seçim galibiyeti için ihtiyaç duydukları Kürt oylarını alabilecek, yani özeti “eşit yurttaşlık” olan zorlu bir siyasete yönelecekler. Yani kimin gölgesiz göçüp gideceğine karar verecekler. Bir ihtimalde “Masa da masaymış ha” denilecek, diğer ihtimalde zaten gelecek seçime kadar nasıl gelmişse öyle gidecek.