Celal Başlangıç
‘Kader planı’ndan ‘asrın felaketi’ çıktı: Seçim korkusu
6 Şubat depremi; sadece yüz binlerce insanımızın evsiz barksız kalmasına, yaralanmasına, binlerce canımızın çöken kentlerin enkazı altında kalmasına yol açmadı.
Aynı zamanda tek adam iradesine dayalı Saray rejimi de bu büyük felaketin enkazı altında kaldı; hem de öyle böyle bir zamanda değil, tam da cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerine ramak kala…
Depremde yiten canlarımızın acısı, enkaz altından çıkan insanlarımızın yarası bu kadar tazeyken “asrın felaketinin seçimlere etkisi” gibi bir konuyu açmak elbette çok insani değil.
Ama gelin görün ki on binlerce insanımızı yitirdiğimiz bu felaket sonrasında, hala enkazların altından depremzedelerin canlı çıkarıldığı bir sırada ne yazık ki iktidarın kafasından geçen tek bir soru var; “Depremde yaşattığımız rezilliklerden sonra seçmenin öfkesini gidermeden seçime gidersek iktidarı kaybeder miyiz?”
Büyük bir çaba göstererek bastırmaya çalıştıkları bu seçim korkusunu elbette gizleyemiyorlar, her attıkları adımda belli ediyorlar.
Tartışmayı önce “Reis’in Truva atları” başlattı. Sureti haktan görünüp seçimlerin altı ay ya da bir yıl ertelenmesini, hatta 2024’te yapılacak yerel seçimlerle birleştirilmesini talep ettiler.
Henüz Saray’ın ve Cumhur İttifakı’nın resmi sözcüleri bu topa taktik icabı girmedi. Özellikle “Erdoğan seçimden kaçıyor” imajının oluşmaması için büyük gayret sarf ediyorlar. Ama konuşmalarının, açıklamalarının satır aralarında, önümüzdeki sürece ilişkin bütün yığınaklarını seçimlerin bir yıl ertelenmesi üzerine kurdukları da gizlenemez bir gerçek.
Yaşadığımız süreci “depremden önce” ve “depremden sonra” diye ikiye ayırınca karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor.
Depremden önce de çok belirgin bir gerçek vardı; bütün objektif veriler Saray iktidarının 14 Mayıs’ta ya da 18 Haziran’da yapılacak cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerini zaten kaybedeceğini gösteriyordu.
Son olarak 2 Şubat 2023’te yani 15 gün önce Artı Gerçek’te yayınlanan “Ben Kemal, geliyorum; IŞİD’ini de al git!” başlıklı yazımızda bu gerçeği bir kez daha tespit etmiştik.
ERDOĞAN KAYBETTİ AMA MUHALEFET HENÜZ KAZANMADI
“Yaşanılan bu süreçte görünen bir gerçek var; bütün objektif veriler Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı seçimini hiç de yabana atılmayacak bir farkla kaybettiğini gösteriyor.
Aslında bu gerçeği görmek için öyle çok ayrıntılı anketlere de ihtiyaç yok. Basit bir kıyaslama bile Erdoğan’ın neden kaybettiğini apaçık gösteriyor.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ilk cumhurbaşkanlığını Erdoğan yüzde 52,5 oyla kazanmıştı. Yani Erdoğan yüzde 50+1’i topu topu yüzde 2,5’la geçti.
Seçildiği 2018 Haziran’ında enflasyon yüzde 20’nin altındaydı. Dolar ve Euro dört-beş lira düzeyindeydi.
Aradan geçen beş yıldan daha kısa bir sürede enflasyon baz etkisiyle, hem de TUİK verileriyle bile yüzde 70’e dayanmış durumda.
Dört-beş liralık Dolar ve Euro, TL karşısında çoktan 20 TL’ye dayanmış, hatta geçmiş bile.
Gerisini saymaya çok gerek yok; büyük bir ekonomik çöküşün göstergesi olan bu veriler kaçınılmaz olarak Erdoğan’a yüzde 2,5’un çok çok üzerinde oy kaybettirmiştir.
Zaten gelen araştırma sonuçları da bu saptamayı doğrular nitelikte. İster iktidar yanlısı, ister karşıtı olsun hiçbir araştırma şirketi Erdoğan’ı yüzde 50+1’in üzerinde göstermemektedir.
Künyesi açık olan, bütün unsurlarıyla seçim sonuçlarını gösteren hiçbir ankette Erdoğan’ın ve Cumhur İttifakı’nın seçimi yüzde 50’nin üzerinde bir oyla kazandığını imkanı yok göremezsiniz.
Bu yanıyla bakınca kesin olan şu ki, Erdoğan ve Cumhur İttifakı bu seçimi bugün var olan bütün objektif göstergelere göre kaybetmiştir.
Ancak bu tespit kimseyi yanıltmasın, evet Erdoğan bu seçimi kaybetmiştir ama henüz muhalefet kazanmamıştır.“
DEPREM ERDOĞAN’IN KURGUSUNU BOZDU
Depremden önceki tespitimiz buydu. Saray iktidarı açısından bu olumsuz tablonun üzerine bir de deprem sonrası yaşanılan olumsuzlukları, on binlerce insanımızın göz göre göre yaşamını yitirmesini, enkaz altında bağıra bağıra donarak can vermesini, günlerce deprem bölgesinde görünmeyen “tek adam rejiminin 'güçlü devleti“nin yarattığı olumsuzlukları ekleyince, önümüzdeki seçimin Cumhur İttifakı açısından büyük bir hezimete dönüşeceğini ön görmek için kahin olmaya gerek yok.
Elbette varolan oy kaybının depremden sonra daha da büyüdüğünü, mevcut iktidara karşı halkta büyük bir öfke birikmesi olduğunu Saray iktidarı da net biçimde görüyor.
Depremden birkaç gün sonraki bütün konuşmalarından anlıyoruz ki, Erdoğan 14 Mayıs ya da 18 Haziran seçimlerini en az bir yıl ertelemeye, bu süre içersinde 30 bine yakın binayı bitirip sahiplerine teslim etmeye, halkın öfkesini bir nebze olsun dindirmeye, iktidarının aldığı yaraları en az bir yıl içersinde sarmaya yönelik bir plan yapmış.
İlk kez bunu depremin dördüncü günü deprem bölgesinde gittiği Osmaniye‘de dillendirdi. Sanki hiç seçim olmayacakmış ya da birkaç ay içersinde yapılacak seçimi kesin olarak kazanacakmış gibi depremzedelerden bir yıl süre istedi:
“Bir yıl içinde yıkılan binaları yeniden yapıp teslim edeceğiz.“
Erdoğan’ın bu yaklaşımındaki “kader planı“nı ilk dile getirenlerden biri Millet İttifakı’ndan DP Genel Başkanı Gültekin Uysal oldu:
“Erdoğan’ın ‘bana bir yıl verin‘ sözünden anladığımız, 18 Haziran 2023 seçimini YSK eliyle ‘seçmen kütüklerinin fiili imkansızlık nedeniyle hazırlanamaması‘ gerekçesiyle muhtemelen yerel seçimlerle birleştirmek! Çünkü seçime yönelik tüm popülist kurgusu bozuldu.“
Ardından Bülent Arınç gibi Saray iktidarının resmi olmayan sözcülerinden “Seçimler 18 Haziran’a yetişmez. En az altı ay ya da bir yıl ertelenmeli“ talepleri gelmeye başladı.
Elbette Erdoğan ve Saray’ın resmi sözcüleri böyle bir talebi açıkça dile getiremiyorlar “seçimden korktu, kaçıyorlar“ denmesin diye. Belli ki seçimi erteleme işini Yüksek Seçim Kurulu (YSK)‘ya ihale edecekler.
Zaten depremden önce bile birçok nedenle oy kaybeden ve seçimleri kaybetme gerçeğiyle karşı karşıya kalan Saray iktidarı 6 Şubat depreminde özellikle kendisini destekleyen yurttaşlarda yarattığı büyük hayal kırıklığıyla ölümcül yaralar aldı.
HANGİ SEÇİME KAÇ GÜN VAR?
Bugün itibariyle 14 Mayıs’ta yapılacak seçime 13 Pazar ya da 87 gün, 18 Haziran’da yapılması durumunda da 18 Pazar ya da 122 gün var.
Saray iktidarının bu kadar dar parkurda halkın gönlünü alması, kendisinden kaçan oyları geri döndürmesi pek öyle kolay değil. Zaten eldeki kaynaklar da “seçim ekonomisi“ne göre yapılan bir plan çerçevesinde harcandığından, iyice daralmış durumda.
İşte bu nedenle olsa gerek Erdoğan seçimleri en az bir yıl erteletmenin ve kısmen de olsa yaraların sarılmasından sonra kazanma şansını biraz daha arttırdığı bir “ertelenmiş seçim“e gitme peşinde.
Bu plan çerçevesinde olsa gerek Erdoğan önceki gün yani 6 Şubat depreminin dokuzuncu günü (14 Şubat 2023) yapılan Bakanlar Toplantısı’ndan sonraki konuşmasında en az üç kez “bir yıl süre“ istedi.
Önce “Amacımız bir yıl içinde deprem bölgesindeki konut inşasını çözmektir“ dedi, ardından ekledi:
“Mart başı itibariyle 30 bin konutun inşasına hemen başlıyoruz. Amacımız bir yıl içinde deprem bölgesinin tamamında konut ihtiyacını çözecek sayıda kaliteli ve güvenli yapının inşaasını tamamlamaktır.“
Sonra da “Deprem bölgesi vatandaşlarımızdan bir yıl sabretmelerini istiyorum“ tümcesini yineledi.
Erdoğan üç-dört ay içersinde seçim olacakmış gibi konuşmuyor, hatta hiç seçim olmayacakmış gibi konuşuyor.
Çünkü Saray iktidarının küçük bir kırıntı kadar olsa taşıdığı seçim kazanma umudu 6 Şubat depremiyle aynen fay hattındaki binalar gibi yerle bir oldu.
Artık yurttaşların içine çıkacak, “yaparsa AK Parti yapar“, “Durmak Yok, Yola Devam“ diyecek yüzleri kalmadı. Yaşanan bunca acıdan sonra görecekleri tepkiyi tahayyül etmekten bile korkuyorlar.
Deprem bölgesini gezerken de en büyük korkuları canı yanmış, yakınlarını yitirmiş acılı insanların göstereceği tepkiydi. Yurttaşların birbiriyle haberleşme, enkaz altındakilerin yaşadıklarını bildirme aracına dönüşmüş sosyal medyayı, twitter’ı yavaşlatmalarının nedeni de bu korkularıydı.
CHP Lideri Kılıçdaroğlu da seçimleri en az bir yıl erteleme isteğini görmüş olacak ki sosyal medya hesabı üzerinden Erdoğan’a seslenirken Saray iktidarının içinde bulunduğu çıkmaza da ayna tuttu:
“Bu ülke sana 20 yıl verdi. Darbe gördü sayende. Covid’de 5 maskeye muhtaç ettin. Ormanlarımız yandı, uçak bulamadın. Ekonomiyi çökerttin. Depremde yıkıldık. Hep beceriksizdin. Sana verecek 1 yıl değil, 1 günümüz bile yok. Bir beceriksizliğe daha katlanamayız. Seçimden korkma… Ya da kork, seçim zamanında yapılacak.“
Gelinen noktada Saray iktidarının “seçim kaybetme“ korkusu, deprem felaketine yeterince konsantre olmasını engelliyor.
Saray iktidarı hesabını; seçimleri bir yıl erteleyip bu süre içersinde kendisinden kopan seçmenin önemli bir kısmının rızasını alarak seçime girmek üzerine kuruyor.
Daha 10 gün öncesine kadar 18 Haziran seçimlerinin Erdoğan ve Bahçeli’nin talebi üzerine 14 Mayıs’a alınmasını tartışıyorduk. Erdoğan seçim sloganını seçmişti bile: Yeter Söz Milletin.
Ama yaşanan deprem felaketi sonrası artık tek adam rejiminin seçime gidecek mecali kalmadı. Evet, seçim sandığı kurulunca “Yeter Söz Milletin“ olacak ama mevcut koşullarda millet sandık başında Saray İktidarı için pek de hayırlı konuşmayacak.
Bıçak sırtında bir süreç yaşıyor Türkiye.
Ya bu kusurlu demokrasi seçim yoluyla sağlıklı bir demokrasiye dönüşecek ya da bu sağlıksız demokrasiden “mükemmel“ bir diktatörlük çıkacak.
Selahattin Demirtaş da Edirne’den gördüğü bu yol ayrımına dikkat çekiyordu sosyal medya hesabından:
“Gelen bilgilere göre, herkes felakete yoğunlaşmışken bir grup hukukçuya, seçimlerin ertelenmesi için çalışma yapılması talimatı verilmiş.
Bir kez daha oldu bitti yaparak Anayasa’yı yok saymaya hazırlanıyorlar.
Seçimler, Anayasa’nın 78. Maddesine göre sadece TBMM’de ve resmen ilan edilmiş savaş hali kararıyla ertelenebilir. Bunun istisnası yoktur.
TBMM’yi yok sayıp seçimleri erteleme kararı almak, açıkça siyasi darbe olur.
Anayasal suç olmasına rağmen seçimler bir kez ertelenirse bunun önü açılır ve kimse Yüksek Seçim Kuruluna bir daha seçim kararı aldıramaz.
Deprem felakettir, diktatörlüğe geçiş için ‘Allah’ın lütfu‘ değildir.
Halk buna izin vermez, nokta.“
Deprem sonrası Saray iktidarı müthiş bir iletişim atağı ve algı operasyonu başlattı İletişim Başkanlığı aracılığıyla.
Erdoğan’ın depremi “kader planı“ olarak tanımlaması yaşanılan felaketin sorumluluğunu Saray iktidarı yerine ilahi güçlere yıkarak paçayı kurtarma amacı taşıyordu, ama tutmadı. Daha doğrusu kimse bu “kader planı“nı yemedi.
İletişim Başkanlığı dahiyane buluşuyla depremin yıkımını olağan ve önlenemez olduğunu göstermek için “asrın felaketi“ tanımlamasını piyasaya sürdü, ama alıcısı çıkmadı.
Evet, birinci asrını dolduran Türkiye Cumhuriyeti’nin başına “asrın felaketi“ gelmişti ama bu kesinlikle 6 Şubat depremi değildi.
Saray iktidarının “kader planı“ndan çıkan bir “asrın felaketi“ vardı ve bu Erdoğan’ın “seçim korkusu“ydu.
Celal Başlangıç: 1956 yılında İstanbul’da doğdu. 1975’te Ekspres’te gazeteciliğe başladı. 1978 yılında Ege Üniversitesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’nu bitirdi. Demokrat İzmir, Politika ve Cumhuriyet gazetelerinde muhabirlik, istihbarat şefliği, bölge temsilciliği, politika servis şefliği ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. 1995’te Evrensel Gazetesi’nin Kurucu Genel Yayın Yönetmenliği görevini üstlendi. Radikal’de 10 yıldan fazla süreyle “Zaman Mekan ve İnsan” röportajları yaptı. 2002’de Beyoğlu Gazetesi’nin Kurucu Genel Yayın Yönetmeni oldu. 2011’de İMC TV’nin Kurucu Yayın Kurulu Üyeliğinde bulundu. T24, Haberdar ve Gazete Duvar haber sitelerinde köşe yazarlığı yaptı. 2017’de Artı TV ve Artı Gerçek’in Kurucu Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı.