Enver Topaloğlu
‘Kâğıdın Ölümü’ ve kederin şerefi
Son otuz yılda, modern Türkçe şiirde adı ön plana çıkan şairlerden biri de Şeref Bilsel oldu (1972). Onun adını ön plana çıkaranınsa şiiri olduğunu söyleyelim.
Bilsel’in ilk şiiri 1990’da, ilk kitabı “Dar Zaman Rivayeti” 1996’da yayımlanmış. İkinci kitabı, “Magmada Kış Mevsimi”, 2003’te okurla buluşmuş. Sonraki yıllarda iki şiir kitabı daha yayımlanıyor; 2007’de “Mecnun Dalı” ve 2013’te “Dünyanın Külü”. Bir yıl sonra dört kitap, “Sürgündeki Rüzgâr” adıyla sunulur okura. Sonra…
AYNA KAYGISI, TOPLU ŞİİRLER
Şairlerin kitaplarını, şiirlerini tek kapak altında bir araya getirmesinde, toplu olarak yayımlamasında birçok etken ve neden söz konusu olabilir. Örneğin şair, daha önce yayımlanan kitaplarını, toplu şiirler olarak “tek”e indirip eksiğini, fazlasını, yaptıklarını ve yapamadıklarını gösterecek bir ayna elde etmek isteyebilir. Bu tercihte, şiir yolculuğunun, şiir macerasının belli bir aşamasında, deyim yerindeyse “arkasını derleyip toparlama” düşüncesi de etkili olabilir. Yoruma açıktır elbette. Ama neticede toplu şiirler, bir tür toparlanmadır. Başka niyetler, mesajlar da içerebilir. Şairin; şiir yolculuğuna geçici olarak ara, mola vermek ya da artık şiiri “bıraktığını” duyurmak gibi…
Şeref Bilsel, dört kitabını “Sürgündeki Rüzgâr”da topladıktan sonraki yıllarda okurla bağını koparmaz. Takip edenlerin bildiği gibi dergiler başta olmak üzere değişik mecralarda şiir ve şiir üzerine eleştiri, deneme, değini türünden yazılarını yayımlamayı, kısaca şiire çalışmayı sürdürür. Bu arada arka arkaya deneme kitapları; “Yalnız Şiir”, Yalnız Edebiyat” ve “Şiire Giriş Dersleri” yayımlanır. Bilsel, denemeleriyle de dikkatleri üzerine çeker. Ancak yeni şiir kitabı yayımlanana kadar on yıl gibi hiç de az denilemeyecek bir süre geçer. Dikkat çekici bir zaman aralığı. Hayat için uzun olduğu gibi sanat, şiir için de uzun bir süredir on yıl ara. Buna karşın yine de zamanın ne önemi var denilebilir mi? İlgili çevrelerle bağlar, bağlantılar kopmamışsa, belki. İlgili çevrelerden kastımızın okur olduğunu kaydedelim.
ŞİİR VAR KİTAP YOK
Şubat 2023’te yayımlanan “Kâğıdın Ölümü”yle (Yitik Ülke Yayınları) şairin “şair var, şiir var, niye hâlâ kitap yok dönemi” sona ermiş oldu.
Şeref Bilsel, modern Türkçe şiirin lirik geleneğine bağlı bir şair. Bunu da açıkça “lirizm ölse İclâl’i sever miydim bu kadar” dizesiyle dile getiriyor.
Yazdıklarını ilk şiirinden son kitabındaki şiire kadar lirik şiire ve geleneğine bağlı kalarak geliştirdi. Geleneğin içinde kişilik ve kimlik edinmek aslında hayli zordur. Bu açıdan Şeref Bilsel’in zoru göze aldığını ve bunu da başardığını söylemek gerekir.
Adından okunmaya başlayan kitapların bilhassa şiir kitaplarının yeri başkadır. “Kâğıdın Ölümü”, okumaya adından başlanan kitaplardan. Bilsel, okura kitabın kapağında, düşünüp yorumlamaya açık, anlam yelpazesi hayli geniş bir metafor sunuyor. Öyle ki bu, şiir okurunu “dürten”, anlam aralığını kat etmek için çağrışımlarıyla uğraşmak mecburiyetinde bırakan bir metafor. Karşılığını aramaya kışkırtan o bildik soru, kaçınılmaz olarak giriyor devreye: Acaba şair ne demek istiyor? Sorular şiiri hem genişletiyor, hem derinleştiriyor. Şiirin okunmasını da büyük ölçüde sorular sağlıyor… Adı soru ve merak yaratan kitaptan, hele bu bir şiir kitabıysa, daha cazibi var mıdır?
Mensur şiir (düzyazı şiir) tarzının ağırlıklı olduğu “Kağıdın Ölümü” üç bölümden oluşuyor. İlk bölümde okur için güzergâh çiziyor şair. Bölümün başlığı da “Okur İçin Güzergâh”. Bir sonraki bölümün başlığı “Öfkeli Şiirler”. Üçüncü bölümde “Keramos Göğü Altında Sekiz Parça” yer alıyor. İlk bölümden, iki dizesi kitaba alınlık olmuş “Kalan” başlıklı şiirin giriş dizelerini ve son betiğini aktaracağız:
Her şey yüktür
Sözcüklerden başka yükü olmayana
(…)
Akşam olur
çöker gündüzün beyaz atı gürültüyle
kararan ormanın ortasına
uzak bir evde solgun ışık
tarihten ve tabiattan sızan
gölgeler, gölgeler, gölgeler…
EDEBİYATÇI ŞAİR
Şiirin edebiyat olmadığını ve edebiyatçı şairlerin de gittikçe sanki azalmakta olduğu meselesini paranteze alarak söyleyelim. Şeref Bilsel günümüzün az sayıdaki edebiyatçı şairlerinden biri. Bu saptamamızın, onun edebiyat öğretmeni olmasıyla alakası varsa da çok az. Savımızın esas dayanakları oluşturan, onun şiir anlayışı, şiire yaklaşımı, şiirle kurduğu bağ, şiir tutkusu ve benzeri etkenler. Başka bir örnek de verebiliriz. Örneğin Refik Durbaş da gazeteci şairdir. Mesleği gazeteci olduğu için söylemiyoruz bunu. Başka bir isim; Attilâ İlhan, jurnalist (gazeteciden farklı; bilgi toplayan ve paylaşan anlamında. Bu arada, Turgut Uyar onun için “komitacı” diyor) şairdir. Mühendis şairler de var. Özellikle ikibinli yıllarda şiirlerini okuduğumuz. Görsel ya da deneysel şiirin çoğu aynı zamanda bir mühendislik ürünü değil mi? Dil mühendisliği, şiir mühendisliği… Amacımız aradaki farkı vurgulamak.
Kitaba dönüp bir alıntıyla devam edelim. Alıntılayacağımız dizeler kitaba adını veren “Kâğıdın Ölümü” başlıklı şiirden:
oysa kâğıt öldü, duygu destelenip kaldırıldı içimizden
yağmaladı rakamlar harflerin nişanlılık günlerini
Yazmadıklarımız uzakta, çözülmemiş çözülse yazılır onlar da
uzaklar hoyratça basıp geçti güzelliklerin üzerinden
arıyor şimdi bu taştan çalılıkta kaybettiği aynayı
eski yüzünü hatırlamak için bizim insan geçmişimiz
şükürler olsun dışarıda hayat var
lirizm ölse İclâl’i sever miydin bu kadar
Şeref Bilsel’in okur için yazılmış bir tür pulsuz mektup, bir potkal olarak da yorumlanacak yönlendirici metniyle açılan kitabı, şiirin edebi bir tür olan denemeye, denemenin şiire karışmasının, karışarak yeni bir bileşim oluşturmasının imkânlarına işaret etmesi bakımından da son derece önemli. Bu arada Şeref Bilsel’in “mısra işçisi” bir “dize şairi” olduğunu da kaydedelim. Düzyazı şiirlerinde bile şaşmıyor bu.
Şeref Bilsel’in biçeme olduğu kadar biçime de önem verdiğini belirtelim. Hatta “Kâğıdın Ölümü’nün yeni bir biçem arayışını yansıttığını da söyleyelim.
KEDERİN ŞEREFİ
Şiir varsa, hele de şiir kitabı varsa bir de mesele, o meseleyle ilgili arıza var demektir. Varlık, varoluş, dünya hali, hayatın akışı ya da akmayışı; kâh kişisel boyutta, kâh toplumsal yönüyle acı, yas, ayrılık, aşk ve benzeri temalar, konular şiirin değişik açılardan, bakış açısına, anlayışına göre şairin uğraştığı meselelerdir genellikle. Şeref Bilsel insana dair birçok şeyle uğraşıyor “Kâğıdın Ölümü”nde. Ama dünyanın ve hayatın çökeltisi gibi varlığına, varoluşuna yerleşen kederle uğraşıyor en çok. Keder de uğraşılmayacak bir mesele değil.
Bilsel, kederin şerefli bir hal yerleşik bir jest, bir tavır olarak da mesele edilebileceğine çekiyor dikkatimizi.
Şeref Bilsel’in şiirinin bir tavır şiiri olduğu söylenebilir. O tavrı güçlendiren kederle yaralanmışlığa eşlik eden bir gurur da söz konusudur. Şeref Bilsel’in şiirlerinin iskeletini oluşturan kederin iç sızı olarak neşeyle, hazla ve gururla iç içe olduğunu da göz ardı etmemek gerekir. Heder olanların kederiyle oluşan ve düşünceyi de etkileyen, hatta tetikleyen duygu durumunun belirleyici olduğunu da ekleyelim. “Kederin şerefi” olarak ifade ettiğimiz jest ya da tavır aslında, “Kâğıdın Ölümü” de dahil Şeref Bilsel şiirinin duyarlılık, farkındalık yönünden başat özelliği olarak ifade edilebilir. “Kederin şerefi” tabirinden kastımızın da bu dünyaya, bu hayata tahammül edebilmekten kaynaklanan gurur olduğunu ekleyelim.
Kitabın on sekiz bölümlük “Fazlasıyla” başlıklı metin şiirin ilk parçasından uzun bir alıntı aktaracağız. Bu parça, düzyazıyı da, şiiri de aşmaya yönelik bir deneysel girişim, yeni bir form arayışı olarak değerlendirilebilir.
Alıngan, dalgın, tembel, sinirli, sorumlu, sevecen,
Merhametli, yorgun, vefalı, kahraman, yaralı… Hayvanları
Duydum, bitkilere çalıştım, insanlarla oturdum.
Fazlasıyla gurbet, fazlasıyla dağa bakan, denize küskün.
Birini yolcu ederken sigaraya düşkün. Fazlasıyla her şeyi
yaşadığı için bir türlü normalleşemeyen ülkenin içinde
her şeyini eksik bulan olarak fazlasıyla yalnız. Sese
düşkün gürültüden rahatsız fazlasıyla. Öfkemiz, şiirimiz,
kitaplarımız, yıllıklarımız, dergilerimiz, antologyalar,
fazlasıyla çöp. Facebook, genel fotoğraflar, hasta ve ölü
ilanları, kültür-sanat duyuruları fazlasıyla pöç. Memlekette
realite fazlasıyla işlek ama duygular heyelan gibi önüne
çıkıyor gerçeklerin fazlasıyla delirmiş yükselmekte olan.
KÖPRÜ KURMAK
Bilsel, şiirinin yapısını kuran hem sanat, hem zanaat kaynakları geleneğin hayli derinlerinde olan bir şair. Onun için ikibinli yılların şairi tanımı yapılıyor. İkibinli yılların şairi olarak geleneksel şiirin her iki kanalından; halk şiirinin de, divan şiirinin de tüketilmemiş imkânlarını kaynağından bulup işinin ehli olarak istifade etmesi takdire şayan. Geleneksel şiirden kalan mirasla modern Türkçe şiirin ses, söz, dil birikimini titizlikle sentezlediğini, şiirinin estetik gücünü buradan aldığını da belirtelim. Şeref Bilsel gelenekselle modern arasında köprü kurma girişimi olarak sürdürüyor şiirini.
“Kağıdın Ölümü”nün son bölümünden “Sızıyor Yüzümden” başlıklı şiirden bir bölüm okuyalım:
nar ağacı bahçeyi bahçeyi, bahçe gözümü
bağladı. Hiçbir şey görmüyorum artık. Lambaları açıyorum
görmek için karanlığı. Bana bakıyor karanlık, eskiden
annem bakardı. ben o altın üstünde uyuduğumu görüyorum
rüyamda sessizlik ve acı, anılar eşliğinde iki ırmak sızıyor
yüzümden.
Kitabı oluşturan üç bölüm birbirinin devamı olarak, birbiriyle bağlantılı biçimde “Kâğıdın Ölümü” ekseninde de okunabilir. Ancak ayrı parçalar, ayrı bütünlükler olarak da okumak mümkün.
Ne memleket yansın, ne geçmiş, ne gelecek; yanacaksa gönül yansın düsturuyla girişilen hesaplaşma, yüzleşme oturumlarının tutanakları gibi de okunabilen “Kağıdın Ölümü”nün, güncel şiir, gündemdeki şiir için de perspektif açıcı olduğunu belirtelim.
Şiirin okura selamı var, bizden iletmesi…
Enver Topaloğlu: Türk dili ve edebiyatı öğrenimi gördü. Birçok sanat edebiyat dergisinde şiirleri yayımlandı. Altı şiir kitabı bulunuyor. Cumhuriyet gazetesinde 1993 – 2015 yılları arasında düzeltmen olarak çalıştı. Emekli oldu. Gazete Duvar’de yazarlığa başladı. Beş yıl süreyle cumartesi günleri modern Türkçe şiiri odak alan yazılar yazdı. 10 Eyül 2022 tarihinde Artı Gerçek’te başladığı köşe yazarlığını sürdürüyor. Topaloğlu 2017’den bu yana İzmir’de yaşıyor.