Nurcan Kaya
Kimin israfı, hangi adaletsizlik?
Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada paylaşılan bir video nedeniyle bir bakanın müşavirliğini yapmış bir kişi ile sosyal medya fenomeni olduğu söylenen eşinin bebeği için düzenlenen mevlidin ne kadar şatafatlı olduğu fark edildi ve bunun üzerinden tartışmalar yaşandı. Bu mevlit üzerinden eleştiriler paylaşılırken başörtülü kadınların kına gecelerinde ve düğünlerde nasıl eğlendiklerini gösteren videolar da viral oldu. Bu kına gecelerinin bilmem kaçıncı sınıf Hint dizilerine benzediğini söyleyen de oldu, Rio Karnavalı’nı hatırlattığını söyleyen de. Bir düğünde çekildiği tahmin edilen bir videoda gayet güzel dans eden başörtülü bir kadın yadırgandı. Bu yorumlar binlerce kez paylaşıldı ya da beğeni aldı.
Görebildiğim kadarıyla, insanların gösterdikleri tepkilerde bazı ortak noktalar var.
Kimilerinin ‘süslüman’ diye andığı bu kadınların insanlarla çekinmeden paylaştıkları israflarının ve böyle şatafatlı hayatlar yaşamalarının, inançlarına aykırı olduğu iddia ediliyor. ‘Bir lokma, bir hırka’ felsefesiyle yaşaması beklenen ‘dindar muhafazakâr’ zenginler, kına ve düğün gibi geceleri bırakın, Hz. Muhammed’in hayatının anlatıldığı mevlitte bile israfa kaçabiliyor.
Ayrıca yıllarca bazı ‘laik’lerin memlekette har vurup harman savurmalarından ve dejenere bir hayat yaşamalarından şikâyet eden bazı dindar muhafazakarların şimdi benzerini yapmaları, benzer biçimde eğlenmeleri bir ikiyüzlülük olarak algılanıyor belli ki.
Daha önemlisi, dindar muhafazakârların harcadıkları paraların kaynağının iktidarın yandaşlarını kayırmasıyla, yani haksız bir şekilde kazanç elde edilmesiyle oluştuğu söyleniyor. Yani harcanan bu paralarda, ödediğimiz vergiler ve bizden esirgenen hizmetler ile yatırımlar var.
Bu argümanların hepsinde doğruluk payı olabilir.
Dindarların nasıl yaşamaları ‘gerektiği’ konusunda hiçbir fikrim yok. Kimseye nasıl yaşaması gerektiğini öğütleyecek de değilim ama tüketimde aşırılığa kaçmanın, israfın, İslam inancında pek hoşgörüyle karşılanmadığını biliyorum. Mütevazı yaşamak bir yana, sahip oldukları malı mülkü adeta insanların gözüne sokuyor ve gösteriş yapıyor bazıları.
Bir yandan başörtüsü takarken, bir yandan göbekleri açık, mini ya da yırtmaçlı eteklerle şov yapan profesyonel kadın dansçılar eşliğinde kutlama yapmak çelişkili bir görünüm arz ediyor. Kabul.
Mevcut iktidar kendi sermaye sınıfını yarattı. Bunların bir kısmı ihalelerde/yatırımlarda öncelik kazanarak, bir kısmı da doğrudan hak edilmeyen maddi kazançlar elde ederek zenginleştiler. Ve bu hiç adil değil. Doğru.
Ancak öncelikle kullanılan üstenci dil, aşağılayıcı üslup ve sapla samanın karıştırılması rahatsız edici. Bir israf görüntüsünün paylaşıldığı ve tartışmaların sürdüğü bir dönemde bir düğünde sadece keyifle dans eden, eğlenen başörtülü bir kadının görüntülerinin paylaşılması garip değil mi? Başörtülü bir kadının eğlenmesi neden rahatsız ediyor birilerini? Dindar olup dans etmek, eğlenmek mümkün değil mi?
Ayrıca bu israfa tepki gösteren insanların neden büyük oranda başörtülü kadınların harcamalarını ve yeni yaşam tarzlarını eleştirdiklerini sorgulamak gerekir. İktidardan nemalanan erkekler har vurup harman savurmuyor, inançlarına ters düşen şekilde eğlenmiyor ya da yaşamıyorlar mı acaba? Bu erkeklerin taktıkları saatler, takılar, giysiler, bindikleri arabalar, çıktıkları seyahatler insanların dikkatini aynı ölçüde çekiyor mu? Tamam, başörtüsü iktidar tarafından bir ideolojinin simgesi haline getirildi ve başörtüsüne ilişkin yasakların bol miktarda demagojisi yapıldı ama yine de aradan geçen bunca zamana rağmen bazı insanlar da iktidarla hesaplarını bir bakıma başörtülü kadınlar üzerinden görerek hata yapmıyorlar mı?
Bu israfı eleştirirken, parayı harcayan kişilerin servetlerini haksız şekilde elde ettiğinden şikâyet eden insanlar Cumhuriyet tarihi boyunca dindar muhafazakâr olmayan birilerinin de servetlerini epey haksız bir şekilde elde etmiş olmalarından rahatsız oldular mı? Anadolu’daki varlıkları 1915’de neredeyse tamamen yok edilen Ermenilerin mallarına konarak bir anda zenginleşen kişiler; Hristiyan ve Musevi vatandaşların mallarını ellerinden almak için uygulanan Varlık Vergisi sayesinde bu vatandaşların mallarını yok pahasına satın alarak zenginleşenler on yıllar boyunca Cumhuriyetin elit aileleri olarak görülmediler mi? 20 kilo eşya ve 20 dolarla ülkeyi terk etmek zorunda bırakılan Rumların ve ayrımcılığa maruz kaldıkları ya da güvende olmadıkları için Türkiye’yi terk eden diğer Rumların mallarını işgal ederek ya da yine yok pahasına satın alarak zenginleşen kişilerin serveti bugüne kadar kimlere dert oldu? Yoksa bazı insanları yalnızca kendilerinden olmayanların kazandığı haksız kazançlar mı rahatsız ediyor?
O kına gecelerinde, düğünlerde bazı dindar muhafazakârların para harcadığı o pahalı takılar, varaklı eşyalar, abartılı olan her şey biraz da zevksizlik ve görgüsüzlük olarak görüldüğü için birilerinin dikkatini çekmiyor mu? Ülkedeki adaletsizliklerden nemalanarak zenginleşmiş olan bazı ‘laikler’in saraylarda ya da köşklerde ya da başka ülkelerde düzenledikleri düğünler, bilmem hangi ülkede yaptırdıkları servet değerindeki gelinlikler, smokinler, zarif pırlanta takılar, pahalı saatler, birkaç milyon liralık güzel arabalar bazı insanları aynı şekilde rahatsız ediyor mu? Yoksa ‘paranın nasıl harcanacağının bilinmesi, zevk sahibi olmak ve görgü’ veya paranın çok eskiden yapılan bir haksızlık nedeniyle kazanılmış olması o sahip olunan servetin ve yapılan israfın hoş görülmesine mi yol açıyor?
Bir de israf dediğimiz şey illa ki kasırlarda, köşklerde düzenlenen şatafatlı mevlitlerde, eğlencelerde mi gerçekleşiyor? Hemen her gelinin bir çeşit Hürrem Sultan kılığına girdiği, saçma sapan masalara, süslemelere, bir takım garip şeylere bir dünya paranın harcandığı, eskiden evlerde aile arasında mütevazı bir şekilde düzenlenen ama günümüzde salonlarda düzenlenen ve özellikle dar gelirlileri çok zorlayan kına geceleri, komşular görsün diye alınan takılar, birbirinden sıkıcı ve pahalı ritüellerle dolu ve aslında kimseyi eğlendirmeyen düğünler, kiralanan ya da satın alınan 200 m2’den bile büyük evler, pahalı ev eşyaları, 300-400 bin TL’den başlayan fiyatlarla satın alınan, ihtiyaç olmadığı halde yeni modeliyle değiştirilen arabalar, pahalı cep telefonları, bekarlığa veda partileri, organizasyon şirketleri aracılığıyla evlerde ya da başka mekanlarda düzenlenen baby shower’lar, doğum günü partileri filan hangi inanca ya da ideolojiye göre caiz? İnsanların pek de sorgulamadan ortaya çıkan her trend tüketimi bir zorunluluk olarak görmesi ve gerekirse kendini zorlayarak dahi bunlara sahip olmaya çalışması ne kadar sorgulanıyor? Şehirleri dolduran varaklı, işlemeli, asma tavanlı, koca avizeli ve birbirine benzeyen mekanlar, pastaneler, oteller, hatta evler kaç kişiyi rahatsız ediyor? Sarayları andıran mekanlarda yiyip içmek ya da yaşamak insanların kendilerini ‘soylu’ hissetmelerine mi yol açıyor yoksa? Bütün bunlar hangi boşluğu dolduruyor?
Bana kalırsa memlekette bu mevzuyla ilgili esas meseleler haksız yolla elde edilen tüm zenginliklerin mazur görülmesi, sistematik olarak iktidarın, yani devletin sahibi konumuna gelenlerin kendi yandaşlarını beslemeleri, ülkede gelir dağılımında büyük bir uçurumun olması ve bu uçurumun giderek derinleşmesi ve ülkedeki yoksulluğun insanların topluca intihar edecek noktaya getirmesidir. Türkiye gelir dağılımında eşitsizlikte Avrupa ülkeleri arasında ikinci sırada yer alıyor. Ülkedeki en zengin yüzde 20’lik kesim gelirin yüzde 47,6’sını alırken, en düşük gelire sahip yüzde 20’lik kesim ülkede toplam gelirin sadece yüzde 6,1’ini alıyor. Yoksul olarak tanımlanan insanların sayısı 11 milyonu aşmış durumda. Ve ahval yıldan yıla kötüye gidiyor.
Hal böyleyken, demem o ki servetin kaynağını da israfı da sorgulayacaksak samimiyetle ve tutarlı olarak sorgulayalım ve esas meselelere odaklanalım. Yoksa memlekette iktidar değişse de zenginleşen sınıflar da israf da yoksullar da hep var olacak.