Ali Duran Topuz

Ali Duran Topuz

Kürtlere vur diktatörlüğü kur

İşler iyi gitmiyor mu? Seçmene satacak öykü kalmadı mı? O zaman en kolay oyunu oyna: Kürtlere vur, arkası gelir. Arkası? Elbette seçim gecesi düzgün haber verecek, direnecek ne kadar az insan olursa o kadar iyi.

İktidarın elinde tek güvendiği imkan kaldı, o da Kürtlere vurmak. Tek taşla çok kuş vuruşları, işte bu sabah Diyarbakır’da başlatılan hukuki saldırı bunlardan biri.

Operasyonun sebebi, hedefi, etkileri kimlerin hedef alındığında gizli, yani çok açık:

Gazetecilere hukuki görünümlü saldırı ve rehin alma stratejisi uzun süredir gündemde, bu sabah da kural bozulmadı: Birçok mensubu hapiste tutulan Mezopotamya Ajansı’nın birçok mensubu yine hedef oldu. Hepsi birbirinden kıymetli gazeteciler var heyette ama ben birini anmak istiyorum:

Abdurrahman Gök. Abdurrahman olmasa “Kemal Kurkut teröristti” diyeceklerdi katlettikten sonra. Gök mesleki ciddiyet ve cesaretiyle hazırlanan yalanı tuzla buz eden görüntülerle kamuoyunu aydınlattı. Devletin yalanını ortaya çıkarmanın cezasını çekmeli değil mi, her zaman öncelikli hedefler arasında. Cinayeti işleyene bir madalya takılmadığı kaldı ama Abdurrahman’a ceza vermenin bin bir yolunu arıyorlar hâlâ. Mezopotamya sadece bu demek değil elbette, ikinci bir örnek de var: MA olmasa helikopterli işkence vakasını duymayacaktı kimse.

Diyarbakır merkezli Kürtçe gazete “xwebûn” hedef elbette, niye olmasın, bir kere Kürtçe yayın zaten. Yakın zamanda internet yayınını engellediler. O okula “Türkçe konuş” emrini boşuna yazmadılar.

ANA HEDEF: SEÇİM GÜNÜ VE GECESİ, YANİ SANDIK

Gazetecilerin hedef olmasının son ve bugün bakımından en önemli sebebi elbette gelecek seçimler: Ne kadar az gazeteci çalışabilir durumda olursa seçimlerde, özellikle seçim günü ve gecesi yapmak istedikleri için arzuladıkları ortamı sağlayabilirler.

Seçim dedik, ikinci hedef grubu bu sebep ve hedefi daha iyi açıklıyor: Özgür Hukukçular Derneği avukatları. Avukatlar neye hazırlanıyorlardı? Seçim günü ve gecesi sandık güvenliği ve güvencesi konusunda rol oynamak, bu güvenliği ve güvenceyi sağlayacak örgütlenmeleri yürütmek. “Örgüt” lafı da buradan çıkıyor zaten: Kimsenin örgütlenmesini istemiyorlar, Kürtlerin örgütlenmesini hiç istemiyorlar.

SANAT EDEBİYATTAN KÜRTLERE NE?

Üçüncü hedef grubu yine Kürt meselesinin ruhuyla ilgili: Tiyatrocular. Aynı operasyonla Aram Yayınevi’nin hedef olduğunu hatırlayalım. Buna bir de geçen haftalarda bir Kürt romancının, Yavuz Ekinci’nin romanının toplatılmasını da ekleyelim; evet, bir roman, yani bir kurgu eser, kurgu öykü ve kurgu kahraman ceza yargısının hedefi oldu. Sanat ve edebiyat Kürtlerin neyine?

“KARDEŞLİK HUKUKU” LAFTA KALSIN DİYE

Gazetecisi, avukatı ve sanatçısıyla Kürtler hedef, ama Kılıçdaroğlu’nun “Kürtler” videosunda da söylendiği gibi “ne zaman seçim yaklaşsa” Kürtlerin “terörist” olma vasfı mutlak hale geliyor. Hele gelecek seçim Kürtlerin hem anahtar hem kilit rol sahibi olması söz konusuysa. Hele Kürtlerin bu rolü ortadayken Kürtler ve Alevi videolarıyla hatırı sayılır pozitif etki üreten Kılıçdaroğlu’nu durdurmak için atılan adımlar zayıf kalmışsa, o zaman bırak Bay Kemal’i doğrudan Kürtlere vur ve olacakları bekle. Bakalım videosonda sözünü ettiği “kardeşlik hukuku”nu savunabilecek mi? Bıktırıcı oyun ama bıkmıyorlar çünkü çalışıyor, çalışamaz hale getirene kadar bıkmazlar o yüzden.
Evet hamle hem seçim öncesi seçim günü ve gecesi dahil hem Kürt hem Kürt olmayan kamuoyunu etkileyecek bilgilerin üretilmesi ve yayılmasını engellemeyi, seçim/sandık güvenliğini iktidar lehine azaltmayı hedefliyor hem de başta Kılıçdaroğlu olmak üzere bütün “muhalefet”in hareket alanını daraltmak. İktidar şunu iyi biliyor: Evet, “Kürtler videosu”nu çıkardı ama bu meselede sırtında yumurta küfesi çok: Masada Akşener’li İYİ Parti var, CHP seçmeni içinde “ulusalcı” nam kümenin Kürt alerjisi yüksek kesimleri var filan.

SES DEMEK OY DEMEK VE TERSİ

Kılıçdaroğlu ve muhalefet susarsa, operasyonlar güçlenerek devam eder, susmazsa “Kardeşlik hukuku” dediği videoya ve “samimi Müslüman”lığını vurguladığı videoya karşı geliştiremedikleri saldırgan tutumları “terör” maymuncuğu ile bu bahiste artırırlar. Yani Kürtlere bu sefer vurmanın iki sebebi var: Biri genel, dinci-ırkçı-bürokratik oligarklardan oluşan iktidarın temel mutakabatına (yani Kürt karşıtlığına) dayalı sebep. İkincisi özel sebep, Kılıçdaroğlu’nun Kürt meselesindeki hamle cesaretini kırmak, onu sadece soyut güzellemelere mahkum etmek. Zaten kaç saat geçti bir ses de çıkmadı. Dahası, mesela CHP medyasının güçlü kurumları mesela haberi adeta “kerhen” verdiler. Operasyon büyükmüş, tepki çokmuş, olan bitenin siyasi önemi varmış kime ne, konu “Kürtler” olunca iktidarın elini bozacak yayına ne gerek var?

İktidarın hedefi hem cesaret kırmak, hem bu tuhaf seçimin iktidar aleyhine olacak dayanışmalarını ortadan kaldırmak. Saldırı olduğunda sessiz bir Kılıçdaroğlu, Kürt seçmenin “sesini” de etkiler. Kürtçede oy için (rey ve sewt’in yanı sıra) “deng” kelimesi de kullanılır, “ses” demek bu esasen. Deng isteyen ses çıkarır; deng çıkaran deng alır. Ha ama Kürtler, Kılıçdaroğlu’ndan doğrudan bir beklenti içinde oldukları için oy vermeyecekler, o zaman canı gönülden verme ile kerhen verme arasındaki fark gelir gündeme. Muhalefetin bu “Kürt kompleksi” aslında yaklaşan seçimler konusunda çok önemli bir şey daha söylüyor bize: Parlamento’da güçlü bir Kürt temsili bulunmazsa, muhalefet seçimleri kazansa bile “demokratikleşme” adımlarını atma şansı neredeyse hiç olmaz. Yeşil Sol Parti’nin varlığı ve seçimdeki başarısı bu bakımdan çok kritik. Tabii seçilmiş cumhurbaşkanına “kerhen” oy verme ile “canı gönülden oy verme”nin farkı da o gün ortaya çıkar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ali Duran Topuz Arşivi