Enver Topaloğlu
Mahmut Temizyürek’in ‘Buzulmelek’i
Çağının yaşamı baltalayan bunalımlarına, sancılarına, huzursuzluklarına tepki gösterenler arasında şairlerin ilk sırada geldiği söylenebilir. Halbuki çağının bunalımlarından, sancılarından, huzursuzluklarından toplumların büyük bir kesimi etkilenir. Elbette dünyayı dar, yaşamı zehir eden failler hariç. Şairin değişik tanımları var. O tanımlara şunu da ekleyebiliriz: Şair toplumda duyarlılık, farkındalık yelpazesi olağandan fazla açılmış ve dili, bu duruma göre biçimlenen, biçimlendiren kişidir.
Yaşadıkları toplumun parçası olan bireyle, şair birey arasında ayrımdan söz etmenin günümüz koşullarında artık anlamı ve önemi kalmadı denilebilir. Ancak arada herhangi bir ayrım yokmuş gibi yapmak da kabul edilebilir değil. Şair bireyler var oldukça toplumun diğer bireyleriyle aralarındaki fark da devam edecektir. Şair bireylerin önemli bir özelliği de eleştirel düşünceyi kendi meşreplerince işletmekteki inatlarıdır. Siyasi otoritelerin şairleri “baş belası” olarak görmesi boşuna değildir.
Ancak günümüzde “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” şairin tasfiyesinin amaçlandığı, şairsiz ve şiirsiz bir toplum tahayyül edildiği de artık saklanmıyor.
Geleceğin şairsiz ve şiirsiz toplumunun temelini ise “aklıselim”, “kalbiselim”, “zevkiselim” kuşakların atmasının planlandığı anlaşılıyor. Elbette aklıselim, kalbiselim, zevkiselim kuşaklardan şair çıkmayacağı da hesaplanmıştır. Çünkü şiir arayıştır. Deneyimlemedir, yapılmamışı yapmak, olmayanı oldurmaktır. Aşmaktır; eskiyi, yerleşik olanı, otoriteyi, babayı, erki, iktidarı aşmayı amaçlamaktır. Aklıselim, kalbiselim, zevkiselim kuşaklardan o nedenle şair çıkmaz. Hatta birey de çıkmaz. En fazla kul çıkar.
Eleştirmenler şair olmayabilir, ama şair eleştirmendir. Hatta şairler için bir tür “doğal eleştirmen” bile diyebiliriz. Tarih boyunca şairin susturulmak ya da ondan tamamen kurtulmak istenmesinin kaynağında da şairin doğal eleştirmen oluşu vardır. Bilinmektedir ki hiçbir iktidar eleştiriyi sevmez.
Çağının bunalımından, sancılarından etkilenen şairin verdiği tepki şiirlerindedir. Şiir çoğunlukla hem eleştiri, hem tanıklık hem de yaşananın kaydını tutar. Geçmişten günümüze modern Türkçe şiirin belirleyici özellikleri konu edildiğinde ele ştirelliğine, çağına tanıklığına ve kayıt tutmasına değinmeden geçmek mümkün değildir. Şiirini bu eksende kurup geliştiren, eleştirel düşünceyi yapıtlarında işleten şairlerden biri de Mahmut Temizyürek’tir (1955).
Temizyürek’in ilk kitabı “İz ve Rüya” 1995’te yayımlanır. Ancak onun şiir çevrelerinde adının duyulması çok daha önceleri, seksenli yıllarda olmuştur. O yıllarda bilhassa Edebiyat Dostları dergisinde Mehmet Fikri Ünal adıyla yayımlanan şiirleriyle dikkati çekmiştir. Şairin ikinci kitabı “Kırlangıcım Paranoya” beş yıl sonra 2000’de okurla buluşur. Bir sonraki yapıtı “Yeryüzünü Gezen Atlı” 2004’te çıkar. Dördüncü kitabı sekiz yıl aradan sonra 2012’de “Yalangezen” adıyla yayımlanır. Mahmut Temizyürek için görünenden çıkan sonuca bakılarak az yazan değil de az şiir yazan ya da yazdığı şiirlerin azını yayımlayan bir şairdir denilebilir. Yoksa yazmak konusunda onun son derece üretken olduğu biliniyor. Öyle ki denemeleri, incelemeleri, araştırmaları modern Türkçe şiirin kitaplığında önemli bir yer tutar.
ON İKİ YIL SONRA
Temizyürek’in on iki yıl aradan sonra, geçen ay (Nisan 2024) okura sunulan yeni şiirlerinin toplandığı kitabının adı “Buzulmelek”. Everest Yayınları’ndan çıkan ve seksen sekiz sayfadan oluşan “Buzulmelek”te şairin elli şiirine yer veriliyor.
Kitabın ilk şiirinin başlığı “Ne Diye”. Şiirin öncelikle görselliği dikkati çekiyor. “Ne Diye” için biçimsel olarak ev diyen de olabilir, abajur gibi bir ışık kaynağı da. Hatta bir tür sokak lambası bile diyenler olabilir. Şiirde yer alan bir boş parantez var. Şair o parantezi, okurun şiirin görselliğinde gördüğünü, şiirde bulduğunu birleştirerek doldurması için bırakmış olabilir mi? “Ne Diye”nin son dört dizesini okuyalım:
diyeceğim ne var ne diye
bezdireyim ahaliyi
demezler mi geldi gene
âhı tükenmez geldi gene
Şiirin elbette, metin olarak anlamı ve imlediği bir bağlamı vardır. Ama yine de yoruma, aşırı yoruma en açık metindir şiir. Kitabın ilk şiiriyle bağlantılı da okunabilen ikinci şiirden, “Askıda”dan bir bölüm sunalım:
Eskiyi güncellesem diyorum
hikâyemi derlesem gözler
denize çevrili doğayla sarhoş hayat
reklamı gibi bessem şükran duamı ya,
melekler askıda
METİNLERARASI BİR DENEME
“Askıda”nın sonunda yer alan notta, şiirlerde italik olarak belirtilen alıntıların Behçet Necatigil, Rilke, Mevlana gibi şairlere ait olduğu belirtiliyor. Ayrıca kitabın ortak imgesi “Buzulmelek”in ses ve görüntüsüyle şiirlerdeki esinleyici ve yönlendirici etkisine de ima yoluyla dikkat çekiliyor.
Şiirlerde, divan şiirine ait nazım biçimi olan taştir ve tahmis benzeri bir yöntem izlenmiş. Sadece biçimsel olarak kalmayan bu girişimin metinlerarası bir deney olduğu da söylenebilir.
Modern Türkçe şiirde işlek olmamakla birlikte zaman zaman kullanılan taştir ve tahmisin ne olduğuna kısaca değinelim. Taştir, bir gazelde her beytin iki mısrasının arasına iki veya üç mısra ekleyerek manzume meydana getirmektir. Divan edebiyatı nazım şeklidir. Kelime, Arapça “bir şeyin yarısı, iki cüzünden bir cüzü” anlamındaki “şatr” kökünden gelir. Tahmis de bir nazım biçimidir. Beyitlerin önüne ya da sonuna mısra getirilmesiyle oluşturulur.
Mahmut Temizyürek’in gelenekten sağladığı imkânları şiir için seferber ediyor. Öte yandan geleneğin cenderesinden kurtuluşu gerçekleştirecek hamlenin de arayışı içinde. Çünkü şairin gelenekle kurduğu ilişkide maksadı restorasyona yönelik değildir. Onun şiirsel çabası ve enerjisi geleneği aşmaya odaklanmıştır diyebiliriz. Kaldı ki geleneksiz, geleneği aşmanın imkânı da yoktur. O nedenle “Buzulmelek”i diyalektiğin üçüncü terimi olarak düşünmek de mümkün. Jakobson’a göre sanat yapıtında ikili yapı söz konusudur. Buna göre örneğin şiirde yeniliği, ancak gelenekle ve gelenekten sapmanın bir arada olmasıyla belirleyebiliriz. Şöyle de söylenebilir: Yenilik çelişkili, çekişmeli, çatışmalı ilişkilerden çıkar. “Taşkın” başlıklı şiirden bir alıntıyla devam edelim:
kum dağına benzer yollar
tozanından sakınmalı
yanıla düşe sapağa
gelene sora sora
sonra giden olmalı
(bu da yetmez)
Kitabın ilk iki şiiri bir giriş, sunu, açılış sözü gibi. On iki yıl şair için de, şiir için de uzun bir ara. Şair bu nedenle girişi ya da sunuşu gerekli görmüş olabilir.
ŞAİRLERE SELAM
Kitap bölümlere ayrılmamış. Ayrılabilir miydi? Sayfadan sayfaya, şiirden şiire dolaşan; şairin gözüyle, kulağıyla, kalbiyle, diliyle kısaca beş duyusuyla birden takip ettiği, okuru da peşine takan “Buzulmelek”, kitap bölümlere ayrılmış olsa da imgesel bütünlüğünü kaybetmezmiş gibi. Şiirler arasında, hatta Temizyürek’in şiir yapıtları arasında devamlılığı sağlayan içsel bir bağdan söz edilebilir. Kitabın birkaç bölüme ayrılması belki okura aralarda mola verme, soluklanma imkânı sağlardı. Çünkü Mahmut Temizyürek’in şiirleri okunup uzaklaşılan şiirler değil; okunup yörüngesinde dönülen şiirler. Çekim gücü yüksek şiirler… “Taşkın”da Cemal Süreya’yla etkileşimini sorunsallaştıran şair, takip eden üç şiirindeyse İlhan Berk’i, küçük İskender’i, Ahmet Telli’yi şiirin odağına almış.
Her şairin şiirini taşıyan kolanlar vardır. “İlham ve etkileşim” de o kolanlardandır. Mahmut Temizyürek, bahse konu şiirlerinde üzerinde etkisi olan, bir biçimde yolunun kesiştiği üç şairi, kitabın izleği çerçevesinde selamlıyor. Çıkarılabilecek sonuç; Temizyürek kitaptaki şiirlerde olduğu gibi bu parçalarda da “geçenin geçerken nasıl geçtiğine” odaklanmış, bu deneyimini paylaşıyor. küçük İskender başlıklı şiirde şair, şairi anlatıyor. Şiirle anlatıyor elbette. Bir bölüm okuyalım:
Sıcaktı. Duydum ki gerçek
ateş diyorsa can cazırdıyor
hareleniyor uçkun arzusu
Dipsizdi. İçtikçe içrek
Çocuksu, onurlu, canı gürlek
vadiler özleyen bir aşkın su
İMGELEMDEN GELEN MELEK
Melekler arasından seçilmiş bir melek değil “Buzulmelek”; şairin imgeleminden gelen bir melek. “Buzulmelek” direniş simgesi, “görkemli kaybediş”in imgesi de diyebiliriz… En basitinden buzun erime esnasında oluşan direnişi simgeleyen ya da o direnişten doğan bir imge…
“Katı olan her şey buharlaşıyor” demişti Marx. Katı olan her şey buharlaşırken bir direnişle karşılaşmaması mümkün değil. Şair o erime anında, o buharlaşma esnasında oluşan, ortaya çıkan direnişe yoğunlaşmış. Aktaracağımız betikler “Akıl Dönmesi” başlıklı şiirden:
Şüphesiz sıkılmak devrimci bir hevaldir
(Turgut Uyar’a göre)
Ya bizler yalanız ya da bir sapınç…
Ama niceleri var ki, aklını
çekiçle döven cevval, o da yaktı
bıyığını Zerdüşt ateşinde.
(...)
Seyit Rıza, aksakallı dolanırken urgana:
Aklım olsa gelir miydim davetinize
Lanet aklınıza lanet kalbinize!
Diye seslendi
Duydu Denizler bu sesi,
ceylan boyun bükülürken
Yaşasın Kürt Ve Türk Halklarının Kardeşliği!
Seher yeli seslerini esti savurduydu…
Daha çok yara var ama sende
Bendeki kaçak yapılar gibi katmanlı
(...)
Açtım yarayı zamansız
ey zamanlar meleği
geçenleri sen söyle...
“Buzulmelek”te eriyene, buharlaşana, yok olana ağıt yakılmıyor. Nostalji kışkırtıcılığı da yok. Çünkü şair direnenle, direnişle ilgileniyor. Olmakta olanın başka türlü nasıl olabileceğinin imkânını, dikkat kesildiği o direnişte görüyor. Temizyürek’in poetikasında “başka türlü bir dünya” isteğinin yeri ve önemini belirlemek hiç de zor değil, çünkü bunu şiirleri yeterince yansıtıyor.
Eleştirellik, tanıklık, kayıt tutmak yalnızca toplumcu kaygıları ön plana çıkararak şiir yazmış ve yazan şairlere özgü bir tutum değildir. Hangi dilde olursa olsun, aslında modern şiirin eleştirel bir perspektifi vardır. Kitapta Mahmut Temizyürek’in şiirsel eleştirinin dozunu yükselttiği örneklerden biri de “Zamanın Katırı”. Alıntımız bu şiirden:
Güvenlikli bir ahırı var şifreli
kapısı döner-mercek, atlas okuyor
çelik kuşlar saldırtıyor tavandan,
tahılı var tahta attan kalan mirası
arpası kimyasal samanı kanlı
yeri göğü inletiyor anırırken
nefesi korkular saçıyor
ya kaybedersem bu yarışı
ya düşersem kamu diline,
ben bu giyotinini hipodromda
son tufanım ben! diye kişniyor
Şairin politik duyarlılığı ve farkındalığı şiirlere yansıyor elbette. Ama şair, şiiri politik kaygılara feda etmeden nasıl özerk ve estetik tavır alabilir, buna ilişkin kendi modelini sunduğunu da söyleyebiliriz. Çünkü şiirin bir misyonu vardır. Bu da Mahmut Temizyürek’in çok yönlü şiirinin bir özelliği ve sonucudur. Şu iki dize de “Bir Ses Tanımlaması” başlıklı şiirden:
Taşın kayasından kopuş anında
Çiçeklere çarpıp iç geçirmesi
Acı duvarını delen çınlama
Ateşin bedenle son çekişmesi
GÜNDEM DEĞİŞMİYOR
Şiirin güncelle ilişkisi risklidir. Ama günceliğin şiirle ilişkisinde riski azaltan etkenleri yok saymamak gerekir. Öte yandan tarihin güncellenmesi de, güncelin tarihselleşmesi de şairin cebelleştiği meselelerdir. Çünkü bazı gündem maddeleri var ki halklar için güncelliğini hiç kaybetmiyor. Gündemden hiç düşmüyor.
Çağımızda dünyanın geleceği için en büyük problem aslında küresel boyutta bir sorun olan ekolojik dengelerin bozulmasıdır. Şairin, “Buzulmelek” imgesinin çağrışımla ekseninde toplayacağı çok şey var. Ama imgenin odağında aslında bir tehdit yer alıyor. Kutuplarda erimeye başlayan buzullar nedeniyle yeryüzünde yaşayan halkların büyük bir bölümünün geleceğini askıya alan ekolojik yıkım tehdidi.
“Buzulmelek” aslında bize, geleceğimizle ilgili çok önemli bir şeyi kendi üslup ve usulünce fısıldıyor. Peki acaba ne söylüyor… Bardaktaki suya atılan buz çözülürken çıkan sese verin kulağınızı. O sesin şiiri nasıl olur? “Buzulmelek” o soruyu karşılığına çekiyor dikkatleri.
Devletin gözaltına aldıktan ya da tutukladıktan sonra kaybettiği çocuklarını arayan annelerinin ve kayıpların yakınlarının İstanbul’da Galatasaray meydanında cumartesi günleri yaptıkları oturma eylemi 1000. haftadır sürüyor. Temizyürek’in “Anasız Yasalar” başlıklı şiiriyle oradakilerin, o meydandakilerin acısına, yasına katıyor sesini. “Buzulmelek”in “Anasız Yasalar” başlıklı şiirinden bir bölüm sunalım:
Diyorlar ki Cumartesi toplananlar
-Bizim yasamız
Üç örgülü,
bir sarmaldır ki şöyle:
Zamansız soldurma.
Ecelsiz öldürme.
Yaşat yaşayabildiğince.
Mahmut Temizyürek’in on iki yıl sonra yayımlanan yeni şiir kitabında yer alan şiirlerle ilgili daha çok şey söylemek mümkün. Şimdilik bu kadar diyelim ve sözümüzü kitapla ilgili tanımımızı yineleyerek bağlayalım: “Buzulmelek”te okunup uzaklaşılacak şiirler değil, yörüngesinde dönülecek şiirler var… Yörüngesinde dönülecek şiir bulmak artık çok da kolay değil, bulmuşken gereğini yapmak gerekir.
Enver Topaloğlu:: Türk dili ve edebiyatı öğrenimi gördü. Birçok sanat edebiyat dergisinde şiirleri yayımlandı. Altı şiir kitabı bulunuyor. Cumhuriyet gazetesinde 1993 – 2015 yılları arasında düzeltmen olarak çalıştı. Emekli oldu. Gazete Duvar’da yazarlığa başladı. Beş yıl süreyle cumartesi günleri modern Türkçe şiiri odak alan yazılar yazdı. 10 Eylül 2022 tarihinde Artı Gerçek’te başladığı köşe yazarlığını sürdürüyor. Topaloğlu 2017’den bu yana İzmir’de yaşıyor.