‘Memlekette patrik seçilecekse onu da ben seçerim’

Bugün Anayasa Mahkemesi’nde olan dava Türkiye’de olmasa bile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde kazanılır ama umarım mahkeme kararı beklenmeksizin devlet bu hatadan döner, Ermenilerin seçim yapma hakkını engellemekten, bu ayıptan vazgeçer.

Nurcan KAYA

Agos gazetesi son sayısında "Ateşyan seçimi kaybetti, devlet müdahale etti" manşeti ile çıktı. Ermenilerin patriklerini seçmeleri sürecine devletin müdahale ettiğine dair haberler tek tük haber sitesinde yer aldı. Bazılarımız bu vesileyle belki ilk defa bu konuda bir haber görmüş oldu, ancak aslına bakarsanız 9 yıllık bir patrik seç(eme)me ve 100 yıllık bir patrik seçimlerine elverdiğince müdahale etme sorunu var karşımızda.

Bu ülkede yaşamaları dâhi lütuf olarak görülen ve mütemadiyen zapturapt altına alınan, mesela okullarında hâlâ devletin atadığı müdür başyardımcılarının görev yaptığı Ermenilerin kendi dini liderlerini seçmeleri konusunda bir sorun yaşamamaları şaşırtıcı olurdu. Nitekim Cumhuriyet’in kuruluşundan bugüne, devlet hep birtakım müdahalelerde bulunarak kendisi için "makbul" olan bir ruhaninin patrik seçilmesini sağlamaya çalıştı. Bugün yaşanan da devletin bu minvaldeki son denemesi.

Ermeni Kilisesi’nin yapılanmasında, Ermenistan’daki Eçmiadzin olarak bilinen Başpatriklik Makamı (Mayr Ator) dışında Lübnan’da yine bir Başpatriklik, Kudüs ve İstanbul’da ise iki Patrikhane bulunmakta. Fatih Sultan Mehmet döneminde İstanbul Patrikliği’nin kurulmasından sonra (1461) Osmanlı topraklarının büyük çoğunluğundaki Ermeniler İstanbul’daki Patrikhaneye bağlıydı. 1863 yılında Sultan Abdulaziz döneminde kabul edilen Ermeni Milleti Nizamnamesi uyarınca kültürel, hukuki ve yönetsel olarak bir tür özerklikten yararlanan Ermeni Patrikhanesi, Ermenilerin günlük hayatlarına ilişkin pek çok konuda geniş yetkilere sahipti. Ermenileri ilgilendiren, evlenme, boşanma ve miras gibi medeni hukukla ilgili konularda ve Ermenilerden vergi toplamada yetkiliydi. Ermeni okullarının idaresi (öğretmen yetiştirme ve ders kitaplarının hazırlanması dâhil) gibi cemaatin kültürel hayatına ilişkin konularda da yetkili organdı. Patrik sivil hayata ilişkin yetkisini yine sivil kişilerden oluşan bir Ermeni Meclisi ile paylaşırdı. 1891 yılında, bugün çokça konuşulan II. Abdulhamid’in emriyle kapatılan bu Meclisin yerine, 1908-1923 arasındaki 15 yıllık dönem dışında, herhangi bir yapı kurulmadı. Daha kötüsü, Cumhuriyet kurulduktan sonra Ermeni Patrikhanesi tüzel kişiliğini ve bu yetkilerin çoğunu kaybetti. Ermenileri ya da diğer azınlıkları ilgilendiren herhangi bir kanunun çıkarılmaması nedeniyle, Ermenilerin patrik seçimi konusunda 1863 tarihli Nizamname’deki düzenlemeleri esas alan ama son şeklini devletin verdiği geçici düzenlemelerle iş görüldü. 1961 yılında patrik seçimini düzenleme yetkisi bu amaçla oluşturulacak bir müteşebbis heyete bırakıldı. O tarihten beri, Ermeniler patrik seçimi yapılacağı zaman, din adamlarının değil sivillerin ağırlıkta olduğu bir müteşebbis heyet oluşturup İçişleri Bakanlığı’na dilekçe veriyor ve seçim çalışmalarına başladıklarına dair bildirimde bulunuyorlar. Evet, bu yalnızca bir bildirim, zira Ermenilerin patrik seçmek konusunda devletten izin almasını gerektiren bir yasal düzenleme ve teamül yok. Zaten bir cemaat veya bir kilise kendine ruhani önder seçmek için devletten neden izin alsın ki?

Bir patriğin hayatını kaybetmesi, görevden ayrılması gibi durumlarda patrik seçimi yapılıyor. Osmanlı İmparatorluğu döneminde 79, Cumhuriyet döneminde 5 patrik seçimi yapıldı. Son Patrik Mesrob Mutafyan’ın 2008 yılında görevini icra edemeyecek derecede hastalanması sonucunda Ermeni cemaatinin bugün yaşamakta olduğu patrik seç(eme)me sorunu ortaya çıktı. 2010 yılında oluşturulan müteşebbis heyetin yeni bir patrik seçmek için yaptığı başvurunun sonucunda, devlet yetkilileri, Patrik Mutafyan hâlâ hayatta olduğu için ancak patrik genel vekili seçilebileceğini bildirdi. Böylece devlet, teamüllerde ve Ermenilerin inancında yer almayan bir pozisyon ihdas etmiş; Ermenilerin iç meselelerine müdahale etmiş, din hürriyetlerini ve dini liderlerini seçme özgürlüklerini bilerek ve isteyerek ihlal etmiş oldu. Ermeni toplumunun bu karara tepki göstermesine fırsat bırakılmadan ruhaniler hızla toplanıp Aram Ateşyan’ı patrik genel vekili olarak seçtiler. Müteşebbis heyet devletin bu kararına karşı idari başvuruda bulundu; bir sonuç alamayınca da konu yargıya taşındı. Bu konuya ilişkin dava hâlâ sürmekteyken yeni bir gelişme oldu.

Yoğun tartışmalar ve Ermeni toplumunun bir kesiminin ısrarı sonucunda ruhaniler nihayet Eylül ayında Patrik Mutafyan’ın emekli edilmesine karar verdiler. Böylece devletin sürece müdahale gerekçesi ("Patrik resmen görevinin başında olduğuna göre yeni patrik seçilemez") de ortadan kalkmış oluyordu. Patrik genel vekili Aram Ateşyan’ın istifa etmesi ve bir değabah’ın, yani yeni bir patriğin seçilmesi süreci boyunca patrikhaneyi temsil edecek Patrik kaymakamının seçilmesi süreci böylece başlamış oldu. Ancak, bütün bu yıllar boyunca hükümetin desteğini almış görünen Ateşyan’ın istifa etmek istememesi üzerine konu Eçmiadzin’e, yani Başpatriklik makamına intikal etti ve orada yapılan görüşmeler sonucunda değabah seçiminin yapılmasına karar verildi. Devletin ikinci kez ortaya çıkışı da işte bu karar üzerine oldu. Planlandığı üzere 15 Mart günü Türkiye Ermeni Patrikhanesi Ruhaniler Genel Kurulu toplanarak Ateşyan’ın da aday olduğu bir değabah seçimi düzenledi ve bu seçimi Ateşyan değil, diğer aday, İstanbul’da yetişmiş bir din adamı olan Almanya Ermenileri Ruhani Önderi Karekin Bekçiyan kazandı. Seçim sonucunun açıklanmasını takiben Ateşyan, valiliğin gönderdiği, değabah seçiminin patrik genel vekilinin hâlâ görevde olduğu gerekçesiyle hukuka aykırı olduğuna ilişkin yazıyı paylaştı. Bu yazı, patrik seçme sürecinin başlatılamayacağı anlamına geliyor. Garip olan, Ateşyan’ın toplantıdan önce kendisine ulaştığı anlaşılan bu yazıyı seçimi kaybettiğini anladıktan sonra ortaya çıkarması oldu. Böylece patrik seçme konusunda kendi kararını vermek hakkına sahip olan Ermeni cemaatinin bu hakkı bir kere daha devlet tarafından ellerinden alınmış oldu.

Ateşyan değabah seçilmiş olsaydı böyle bir yazı ortaya çıkar mıydı, muamma. Bugüne kadarki pek çok gelişme, devletin Ateşyan’ın Patrikhane’nin başında şu ya da bu sıfatla bulunmasını istediğini gösteriyor. Devlet böylece "Memlekette patrik lazımsa onu da ben seçerim" diyor, üstelik bunu "Elhamdülillah Müslüman" bir hükümet söylüyor!

Ermeni cemaatinin yaşadığı bu sorun iki şeyin onlar için hayati önemde olduğunu gösteriyor: Birincisi Ermenilerin – ve tabii ki diğer azınlıkların – haklarını ve statülerini tanımlayan bir kanun ve yönetmeliğin kabulü, zira ilgili mevzuatın olmayışı patrik seçiminde olduğu gibi azınlıkların pek çok alanda sorun yaşamalarına yol açıyor. Örneğin Ermeniler ve diğer azınlıklar 6 yıldır vakıflarının yönetim kurullarını belirlemek için seçime gidemiyorlar, zira bu konuya ilişkin yönetmelik, henüz yeni bir yönetmelik çıkarılmadan iptal edildi ve ortada bir yönetmelik olmadığı gerekçesiyle vakıf seçimleri yapılamıyor. İkincisi ise Anayasa ve bu kanun ile Ermenilere ve diğer azınlıklara kültürel özerkliğin, yani kendi kurumlarını kurup, yasalar çerçevesinde yönetme haklarının tanınması.

Ermeni toplumu öyle ya da böyle on yıllardır bütün zorluklara ve müdahalelere rağmen kiliselerini, okullarını, vakıflarını ve Patrikhaneyi ayakta tutmayı ve zaman zaman zorlansa da arzu ettiği kişileri temsilci olarak seçmeyi başarıyor. Er ya da geç yapılacak olan seçimle yeni patriğini seçmeyi de başaracaktır. Bugün Anayasa Mahkemesi’nde olan dava Türkiye’de olmasa bile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde kazanılır ama umarım mahkeme kararı beklenmeksizin devlet bu hatadan döner, Ermenilerin seçim yapma hakkını engellemekten, bu ayıptan vazgeçer.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Nurcan Kaya Arşivi