Doğan Özgüden
Millet İttifakı’nın Kürtlere vefa borcu…
31 Mart akşamı sandıkların açılmasıyla gelen haberler, 2002’den beri AKP’nin gittikçe tırmanan islamo-faşist diktası altında ezilenleri, zındanlarda, engizisyon mahkemelerinde, işkence odalarında zulmedilenleri, sürgünde yurdundan, ailelerinden, yakınlarından uzak yaşamak zorunda bırakılanları son derece sevindirdi. Bir iktidar değişikliği olduğu için değil, bu iktidarın da bir gün halk iradesiyle alaşağı edilebileceğinin ilk işaretlerini verdiği için…
Seçim sonuçları, dünya medyasında da, tıpkı dokuz yıl önce Tunus’tan başlayıp kısa zamanda Mısır, Libya, Yemen ve Suriye’ye yayılan "Arap Baharı"nda olduğu gibi, Avrupa kıtasının güneydoğu ucundaki bu 783 bin kilometrekarelik AB'ye aday ülkede bir uyanışa, bir silkinişe tanık olmanın heyecanı içinde verilip yorumlanıyor.
Bittabi, çoğunca büyük bir yanılgıyla… Yerel seçimin Ankara ve İstanbul metropollerinde Tayyip diktasının dibini oyacak şekilde sonuçlanmasının onuru bu iki kentte seçilen yeni belediye başkanlarına tanınıyor.
Oysa, belediye seçimlerinin belli batı metropollerinde olduğu gibi güneydoğu illerinde de AKP’nin hezimetiyle sonuçlanmasının onuru HDP’ye ait… Batının büyük kentlerinde AKP karşısında oy bölünmesini engellemek için aday göstermeyip tüm muhalifleri CHP-İYİP ittifakının adaylarını desteklemeye çağırdığı, güney doğu illerinde gösterdiği eşbaşkan adaylarını CHP-İYİP ittifakının desteği olmaksızın tek başına seçtirerek AKP’nin kayyım dayatmasını çökerttiği için.
Dünyada benzeri az bir uygulamayla kadın-erkek eşitliğine yüzde 100 saygı gösterip kazandığı her belediyeyi tek başkana değil, eşbaşkanlara emanet ettiği için…
Batı metropollerinde ve illerinde HDP üyelerinin ve sempatizanlarının, içlerinden gelmese de, büyük bir özveri göstererek CHP adaylarına oy vermesinde özellikle hapisteki parti lideri Selahattin Demirtaş’ın son hafta ısrarlı uyarılarının büyük etkisi olduğu muhakkak…
O Demirtaş ki dokunumazlıkların kaldırılması konusunda CHP lideri Kılıçdaroğlu ve birçok milletvekilinin AKP’ye verdiği desteğin kurbanı olarak hâlâ zındanda… Cumhurbaşkanı adayı olarak geçen yılki seçim kampanyasını da, CHP ve İYİP adayları tüm Anadolu’yu ve Trakya’yı dört kol çengi dolaşarak nutuk çekerken, demir parmaklıklar ardından yürütmek zorunda kalmıştı.
CHP eski milletvekili ve gazeteci Barış Yarkadaş seçimden sonra Twitter mesajında gerçeği çok net dile getirdi: "İktidarın aşağıladığı, yok saydığı, terörist ilan ettiği, şeytanlaştırmaya çalıştığı HDP seçmeni, CHP, İYİ PARTİ ve DP'lilerle omuz omuza vererek, demokrasi için BLOK oy kullandı… ‘Bağrınıza taş basın, yaşadıklarınızı unutmayın ama birazcık hatırım varsa faşizme karşı oy verin’ diyen HDP eski genel başkanı Selahattin Demirtaş'ı da unutmayın... Bu başarıda katkısı çok büyük..."
Ama CHP lideri Kılıçdaroğlu o denli nankör ki, seçim gecesi televizyonlarda CHP adaylarının seçilmesinden dolayı İYİP genel başkanı Akşener’e özel olarak teşekkür ederken HDP’ye teşekkür şöyle dursun, adını anmak zahmetine bile katlanmadı.
Yine seçim gecesi HDP’lilerin de desteğiyle seçilmiş olan yeni Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın bozkurt işaretli kutlama gösterileri tam bir skandaldı ve de CHP’liler bunu rahatlıkla sineye çekebiliyordu.
CHP ve seçim… Bu iki kelime bir arada bana hiçbir zaman olumlu ve umut verici şeyleri anımsatmaz.
Savaş yıllarıydı, tek parti dönemiydi… Türkiye’de tanık olduğum ilk seçimi anımsıyorum. 1943’ün dondurucu bir Şubat günü, Artova’nın Kunduz ara istasyonuna yakın beş sınıf tek odaya sığdırılmış tek öğretmenli köy ilkokulunda o gün ders yoktu, biz çocukları azat etmişlerdi… Köylüler çoğunca jandarma zoruyla okula getirilip oy kullandırtılıyordu. İki dereceli seçim sistemi olduğundan köylü doğrudan milletvekillerini değil, daha sonra onların seçimi için oy kullanacak ikinci seçmenleri seçiyordu. Seçmek de ne kelime! CHP’nin önceden "ikinci seçmen adayı" belirlediği kişilere zorunlu onay veriyordu.
O günden bugüne Türkiye kaç seçim yaşadı? 21 Temmuz 1946’da ilk kez sözüm ona çok partili rejimde tek dereceli seçim… Yeni kurulan sol partiler sıkıyönetimce hemen kapatılmış, sadece CHP ile CHP’den kopanlar tarafından kurulan DP’nin katıldığı bir seçim… 1950, 1954, 1957 seçimleri… Hep ABD emperyalizminin Türkiye’ye dayattığı sol alternatifsiz, CHP ve DP’nin düet yaptıkları orta oyunları…
Bu değişmez senaryo Türkiye İşçi Partisi’nin ilk kez 1963 yerel seçimlerine girmesi, ardından daha güçlü olarak katıldığı 1965 genel seçimlerinden Türkiye’nin siyasal gündemini belirleyecek 15 kişilik bir Meclis grubu oluşturarak çıkmasıyla yırtılmaya başlamıştı.
Ama bu kez sağlıklı bir sol alternatifin gelişmesini engellemek amacıyla "Ortanın Solu" maskesi takınan İnönü-Ecevit ikilisi, gerektiğinde Demirel iktidarı ve Milli Güvenlik Kurulu ile de işbirliği yaparak, TİP’in ve yeni kurulan DİSK’in tasfiyesi için ellerinden geleni yapmaktan geri durmadılar.
Türkiye’de 1969 seçimlerine kadar uzanan süreci hem gazeteci hem de sol militan olarak fiilen yaşadım, AP iktidarına karşı olduğu gibi CHP’nin manevralarına karşı da mücadelelerde yer aldım.
1971 darbesinden sonraki süreçte, yönettiğim yayınlarda ve yönetiminde yer aldığım direniş örgütlerinin etkinliklerinde tüm seçimlerin gerçeğini, halklarımızın bu seçimlerden beklentilerini, seçim sonrası düş kırıklıklarını, dünya kamuoyuna yansıtmaya çalıştım.
1973 ve 1977 seçimleri öncesinde büyük umutlar bağlanan, 60’lı yıllarda Türkiye sol hareketinde etkin olmuş bazı grupların yeni dönemdeki sürdürücülerinin dahi tartışmasız destek verdiği Ecevit yönetimindeki CHP’nin tutarsızlıklarını ortaya koyduğumuz zaman ağır eleştirilere hedef olduk.
Benzeri bir süreci 2002’de Tayyip Erdoğan’ın CHP’nin desteğiyle milletvekili seçilerek iktidar basamaklarını tırmanmaya başlamasından sonra da yaşadık. CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun 2016’da önce HDP’li milletvekillerinin hapse atılmasına imkân veren dokunulmazlık kaldırma operasyonuna destek vermesinin, çakma darbe girişimi sonrası Beştepe sarayına çıkmasının, yine Tayyip’in mitingine katılarak Yenikapı ruhuna ortak olmasının ardından da…
CHP’nin gerek 24 Haziran 2018 cumhurbaşkanı ve parlamento seçimlerinde, gerekse 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde HDP’yi dışlayarak bazı sağ partilerle ittifak kurması, seçim kampanyalarında HDP’nin adını anmaktan dahi kaçınması konusunda dün ne düşünüyorsam, bugün de aynı şeyi düşünüyorum.
HDP sayesinde elde ettiği mevzii seçim başarısına bakarak bundan böyle demokratikleşme mücadelesini, tıpkı 1973 ve 1977 seçimlerinde olduğu gibi, CHP’ye endeksleme hatasından özenle kaçınılmalıdır.
Türkiye’de yerel seçimlerden sonra açılan yeni dönemin belirleyici gücü CHP değil, Türkiye’nin gerçekten demokratikleşmesi için özverisini tartışma götürmeyecek şekilde kanıtlamış bulunan HDP’dir, onunla ittifak halindeki sol partilerdir, ve de Dersim’de ilk kez bir komünist belediye başkanı seçtirmeyi başarmış olan TKP ve Sosyalist Meclisler Federasyonu'dur.
CHP gerçekten halktan yana, ezilenden yana bir parti olma iddiası taşıyorsa, bundan sonraki seçimlerde sağ partilerle milli ittifaklar kurmak yerine, kendini HDP ile ve sol partilerle ittifaka hazırlamalıdır.
Beklenmedik bir gelişme nedeniyle erken seçime gitme zorunluluğu olmadıkça seçmen iradesine bundan ancak dört yıl sonra 2023’te başvurulacaktır.
31 Mart seçimlerindeki politik tercihler, belli değişiklikler olsa da, 2023 seçimlerinde de yakın oranlarda tecelli edebilir. Ölçü olarak bazı partilerin belli kentlerde aday göstermediği ve de başkan adaylarının popülerlik derecesinin rol oynadığı belediye seçimlerindeki oy dağılımı değil, genel seçimlerdeki oy oranlarına daha yakın il genel meclisi seçimlerindeki tercihler esas alınmalıdır.
Toplam seçmenin yüzde 84,67’sinin oy kullandığı 2019 il genel meclisi seçimlerinde partilerin oy oranları şöyle:
AKP %41,61, MHP %18,81, CHP %17,43, İYİP %8,12, HDP %7,93, SP % 2,47, BBP %1,82, DP %0,65, BTP %0,26, DSP %0,20, VP %0,14, TKP %0,09.
Sadece AKP ve MHP’nin bugünkü oy potansiyeli %60,42’dir. Dört yıl sonraki seçimlerden özgürlüklere, temel demokratik haklara gerçekten saygılı bir iktidar kompozisyonunun çıkması ancak bu %60,42’yi eritecek bir tercih kaymasıyla mümkündür. Bu da ancak özgürlükleri ve temel demokratik hakları savunmakta iddialı partilerin dört yıl sonrasına bugünden hazırlanmasını gerektiriyor.
Daha güncel önemli bir nokta daha:
HDP İstanbul, Ankara, İzmir dahil 11 ilin büyük şehir ve de bazı yerel belediyelerinde başkan adayı göstermeyerek CHP-İYİP’in ortak adaylarının seçilmelerini sağladı… Buna karşılık, doğu ve güneydoğu illerinde HDP’nin seçim şansını baltalamamak için CHP ve İYİP’in herhangi bir yerde aday göstermekten vazgeçtiğini duymadık.
Bugün büyük sorun, 31 Mart seçimlerinde halkın seçtiği Kürt belediye başkanlarının Tayyip’in yeni bir darbesiyle görevlerinden uzaklaştırılıp yerine yine kayyımlar atanıp atanmayacağı…
Aynı derece önemli bir başka sorun da HDP’nin böyle bir saldırıya uğraması halinde CHP’nin ve İYİP’in tavrlarının ne olacağı…
Özellikle CHP, dokunulmazlıkların kaldırılmasında olduğu gibi AKP’ye yine destek mi verecek, çakma darbe girişimi sonrası benimsediği Yenikapı ruhuna sadakatını mı sürdürecek, yoksa HDP desteğiyle ele geçirdiği büyük şehir belediye yönetimlerini de seferber ederek Kürt belediye yöneticilerinin haklı mücadelesine destek mi verecek?
Bekliyoruz… Göreceğiz…