Müslümanların muhaliflerle sınavı

Hz. Muhammed (a.s.m), muhaliflerine sindirme, bastırıp yok etme gibi bir seçeneği uygulamayıp bilakis hayatı boyunca çoğulcu ve adil bir yaşamın inşasında öncülük yapmıştır.

Tunus’daki İslamcı En-Nahda Partisi belediye seçimlerinde bir Yahudi’yi aday göstermiş. Mursi’nin bir yardımcısı zaten Hıristiyandı. Türkiye’de de Hak ve Adalet Platformu’nun katkılarıyla ilk kez farklı siyasi görüşleri taşıyan, iktidara muhalif katılımcılarla OHAL’in gölgesinde verimli bir panel gerçekleştirildi. Normalde gündem bile olamayacak derecede sıradan adımlar ve etkinlikler, Müslümanların "ötekilerle" imtihanı kaybettiği böyle olağanüstü süreçlerde çok değer kazanıyor tabi. Muhalefet sık sık adalet, hak, hukuk gibi insanlığın vazgeçilmez değerlerinde buluşabilse, gözaltında gördüğü işkenceye kalbi dayanamayan tarih öğretmeni Gökhan Açıkkollu (42) gibi OHAL’in mağdur ettiği koca bir kitleyle dayanışmayı büyütebilse en azından muhafazakârları ikna edip iktidarı da frene mecbur edecektir. Çünkü hiçbir ilmihalde geçmeyen OHAL’le ne İslami ne de insani bir hal olmaz! Olsa olsa işte böyle bir vahşihal! Veya bir ucubehal! olur.

Önceki makalemde 1400 yıllık uzun bir tarihi tecrübeye rağmen kurumsal bir muhalefet kültüründen yoksun olan Müslümanların muhaliflere karşı takındıkları haksız tutumlarının acilen değişmesi gerektiğine vurgu yapmıştım.

Evet, şu an iktidarın yaptığı gibi muhalifleri önce ötekileştirip sonra kriminalize dahası demonize eden kirli dil ve yöntemin İslamın temel referanslarıyla taban tabana zıt olduğunu bilmemiz gerekiyor. İşte "kitabın ortasından" örneklerle Hz. Peygamberin çok sesliliğe yani çoğulcu birlikteliğe verdiği önemi değiştirmeden hem Mekke’de muhalefette iken hem de Medine’de iktidarda iken hayatı boyunca sürdürdüğünü görebiliriz:

Kutlu hicret yolculuğu esnasında yol ve deve kılavuzu Abdullah Bin Ureykıt bir müşrik idi.

Habeşistan’a gönderdiği elçisi Amr b. U. Damri o sıralar henüz Müslüman olmamıştı.

Medine site devletinin (ilk yazılı) anayasasını üç Yahudi, iki Müslüman, bir müşrik mahalle ile beraber hazırlamıştır. Devleti birlikte ve kansız kurmuşlardır.

İki Yahudi kabilesi arasındaki kan diyeti ile ilgili eşitsizliği giderdi, onları düşman görüp bu durumdan fırsat kollamadı.

Önlerinden kadın bir Yahudi cenazesi geçince yanındaki arkadaşlarıyla beraber hemen ayağa kalkmıştır.

Hastalanan bir Yahudi gencini ziyaret etmiştir.

Hayber’in fethinde ele geçen kutsal Tevrat nüshalarını Yahudilere geri vermiştir.

Evlendiği hanımlarından Hz. Safiye, Hayber Yahudilerindendi. Hz. Reyhane Medine Beni Kurayza Yahudilerindendi. Hz. Mariye ise Mısır Hıristiyanlarındandı.

Hacamatçısı bir Yahudi idi.

Borç aldıkları arasında Yahudiler başı çekse de Mekke’nin Fethi’nde bir müşrik olan Safwan’dan da yüklü miktarda borç almıştır.

Kendisiyle görüşmeye gelen Necran Hıristiyan heyetini liderleriyle beraber Medine Mescidinde kabul etmiştir. Onların Kudüs’e dönerek ibadetlerini yapmalarına müsaade etmiştir.

Özgürlüğüne kavuşturduğu hizmetkârı ve kâtibi hz. Zeyd b. Sabit’e: "Bana Süryanice mektuplar geliyor. Süryanice’yi öğren!" demesi üzerine Zeyd, hem Süryanice’yi hem de İbranice’yi öğrenmiştir.

Yalancı peyğamber Müseylime’nin dinden dönmüş elçilerini kabul etti ve kendileri de Müseylime’ye önce diplomatik kanalları kullanarak elçiyle mektup göndermeyi tercih etmiştir.

Vefat ettiğinde zırhı, ödünç aldığı buğday veya arpa karşılığında yine bir Yahudi’de rehin idi.

Hz. Muhammed’in farklılıklarla diyalogu ve ortak yaşamı daima canlı tutuğuna dair bu özel çabalarını takdir etmekten aciz olan çağdaş muhafazakârlarımızın ve de dincilerimizin kulakları çınlasın!

Şu ayet muhalefete karşı tavrımızın nasıl olması gerektiğini yani İslam’ın şiddete başvurmayan "ötekilere" yaklaşımımızın nasıl olması gerektiğini tespit etmekte başka bir yoruma ihtiyaç bırakmayacak derecede açıktır: "Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşanlardan elbette birçok incitici (sözler) duyacaksınız. Eğer siz sabrederseniz ve takva sahibi olursanız ki bu muhakkak övülecek erdemli işlerdendir." (Al-i İmran: 186)

Madem ki kutsal kitabımız Kur’an, Şeytan ve Fir’awn gibi en azılı düşmanlarımızın söz ve fikirlerine sık sık yer vermiştir. Madem ki Hz. Muhammed (a.s.m), fiili saldırgan olmayan muhaliflerine sindirme, bastırıp yok etme gibi bir seçeneği uygulamayıp bilakis yukarıda okunduğu gibi hayatı boyunca çoğulcu ve adil bir yaşamın inşasında öncülük yapmıştır; şimdiki Müslüman kamuoyu da bir an önce farklılıklara, muhaliflere karşı takındıkları önyargılı, toptancı, tahammülsüz ve linç kültürünü besleyen menfi yaklaşımlarından tevbe edip kendi mahallelerinin yanlışlarıyla, haksızlık ve zulümleriyle yüzleşmelidir. Bu insani değerlere zıt ve İslamiyet’e de hakaret diyebileceğimiz kötü gidişata "Dur!" demeyi becermeliler. Müslümanlar, tarihteki ciddi yanlışlarına yenilerini eklemek istemiyor aksine insanlığa bir model sunmak istiyorlarsa bu model-medeniyetin eleştirisiz olamayacağını ve farklılıklar olmadan da inşa edilemeyeceğinin bilincine varmaları gerekiyor… Bir zahmet!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Muhammed Salar Arşivi