Enver Topaloğlu
Özdemir Asaf 100 yaşında
Yüz yıldır söylenen, yüz yıldır yazılan, yüz yıllık deneyimi, yüz yıllık birikimi olan modern Türkçe şiirin birçok uğrak, kırılma, değişim, hamlesi, sekme anı var. Yüz yıllık tarihin içinde değişimlere öncülük eden, yeniliğin temsilcisi olan, kendine özgü bir şiir geliştirip sürdüren birçok şair de var. Bu şairlerin kimileri kuşaklarla, dalgalarla birlikte, kimileri bağımsız, nevi şahsına münhasır kimlik ve kişilik oluşturarak, geliştirerek modern Türkçe şiirin birikimi içinde varlık kazanmış, yer edinmiştir.
Nevi şahsına münhasır olmayı ya da özgünlüğü herhangi bir biçimde etkilenmemiş, etkileşim dışında kalmış anlamında düşünmüyoruz. Keza, herkes etkileşime açıktır. Şairler de… Bizim özgünlükten anladığımız; değişik yollardan, farklı biçimlerde oluşan etkileşimin kişiselleştirilmesidir. Özgünlüğün etkileşimle çelişmediğini, çelişmeyeceğini de ekleyelim. Etkileşim olmadan sanat olmaz. Şiir özelinde söylersek etkileşim yoksa şiir de yoktur.
ÖZGÜN ŞAİRLERDEN
Modern Türkçe şiirin yüz yıllık tarihinde etkileşim içinde olmakla birlikte kendi şiirini kurmuş, geliştirmiş, güncel tutabilmiş şairlerden biri de Özdemir Asaf’tır. Yüzüncü yaşında şiirleriyle yaşamayı sürdüren 11 Haziran 1923 doğumlu şairin asıl adı, Halit Özdemir Arun’dur. Ama şiir dünyası, onu Özdemir Asaf olarak tanır, öyle bilir. Şiir dünyası kadar şiirle hiç ilgisi olmayanların bile duymuş, dillerine takılmış dizeleri vardır onun. Örneğin:
Yalnızlık paylaşılmaz…
Paylaşılsa yalnızlık olmaz.
Bunun gibi daha ne çok dilden dile varlığını sürdüren dize mirastır ondan. En çok bilinen bir başka örnek de “Jüri” şiiri. Biçimsel olarak iki dizedir, ama şiir derinliği ve genişliği açısından çok daha fazlasını içeren şiiri okuyalım:
Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu,
Birinciliği beyaza verdiler
İlk şiiri 1940’ta Serveti Fünun dergisinde yayımlanan Özdemir Asaf’ın ilk kitabıysa “Dünya Kaçtı Gözüme” adıyla 1955’te okurla buluşur. İlk kitaba 1952’den önceki şiirlerin almadığını da kaydedelim. Şairin daha sonra “Sen Sen Sen” (1956), “Bir Kapı Önünde” (1957), “Yumuşaklıklar Değil” (1962), “Nasılsın” (1970), “Çiçekleri Yemeyin” (1975), “Yalnızlık Paylaşılmaz” (1978) sağlığında okurla buluşan yapıtları olur. Yedi kitabın toplamı “Çiçek Senfonisi” adıyla 2008’de okurla buluşur.
Toplu şiirlerin arka kapağında yer alan iki sunu yazısından biri Behçet Necatigil’e ait. Necatigil, Özdemir Asaf’ın şiirini şöyle değerlendiriyor: “Şairdeki ‘ikinci kişi’ problemini, ikinci kişi ile kendi arasındaki bağıntıları çeşitli yönlerden derinleştirdiği, yaşayışını dolduran davranışları soyutlaştırarak bir düşünce planına yükselttiği, bunu yaparken de 1950 şiirinin ortak biçim anlayışından ayrı, özel bir dil kullandığı görülür; çelişmeli, oyunlu bir mantık düzeninde mısra sayısını çok kere en aza indirdiği de olur.” Necatigil’in söyledikleri için bir örnek verelim. Şairin iki dizeli şiirlerinden biri olan “İken”i paylaşalım:
Gelmen bir iyiliktir deyecektim,
Kapıyı hep başkaları açtı.
Mayıs 2023’te Yapı Kredi yayınlarınca otuzuncu baskısı yapılan “Çiçek Senfonisi”nin arka kapağındaki diğer yazı Memet Fuat’a ait. Altmışlı yıllardan itibaren 2002’de yaşamını yitirinceye kadarki süreçte modern Türkçe şiirin nabzını tutan, zaman zaman yön verici müdahalelerde bulunan önemli isimlerden biri olan Memet Fuat, Asaf’ın şiiriyle ilgili şunları söylüyor: “Özdemir Asaf 1950’lerde kişiliğini bulduğu, şiirinin özelliklerini belirginleştirdiği zaman, bütün akımların dışında bir şairdir.
Düşünceleri, duyguları yoğunlaştırıp kısacak şiirler yazışıyla Uzakdoğu ülkelerinin bilge şairlerine benziyordu. Bu özelliğiyle Garip akımının ilk günlerine de bağlanabilirdi, ama o akım içinde fazla bir yer tutmayan bu anlayış, Özdemir Asaf’ta düşünceye iyice ağırlık verilerek benimsenmiş, özenle işlenmiş, geliştirilmişti. Şiir düşüncelerin, duyguların yoğunlaştırılmasında aranıyordu. Uzun şiirlerde bile parçaların bu anlayışıyla ele alındığı açıktı.” Şairin “Pergelin Çizen Kolu” başlıklı şiirini aktaralım:
Sen bana merdivende bir yer,
Köşende, çevrende, pencerende
Sence bir basamak,
Bir para, bir akıl,
Bir açı, bir yuvarlak,
Bir yara verme.
Benden aldığını
Bana verme.
Şairler hakkında aslında kendi şiirlerinden daha isabetli kim ne söyleyebilir ki… Sunulan örneklerin şairin değerini, önemini kuşatıcı, kapsayıcı, kayıpsız biçimde göstermesi mümkün değil. Alıntılanan dizeler bir ipucu, şairin yapıtlarının toplamına dikkat çekmeye yönelik bir işaret, küçük bir im olabilir ancak.
Onun “Şiir” başlıklı dörtlüğü aktaralım:
Sana bu güzellikler bizden kalsın,
Bugünlerden bir şeyler bizden kalsın..
Senden almak isterler, bizi söyle;
Geleni bize gönder, bizden alsın.
GÜNCELLİĞİ YAKALAMAK
Özdemir Asaf’ın şiirinin nevi şahsına münhasır olduğundan söz ediyoruz. Öyleyse bu şiirin hangi koşullarda, hangi etkiler altında, nasıl bir ortamda kurulup geliştirildiğine de kısaca değinelim.
Henüz on yedi yaşında ilk şiirini yayımlayan şairin Garip dalgasının zirvede olduğu dönemde şiire başladığını söyleyebiliriz. Şiir yazmaya yönelmiş, şairlik hevesi oluşmuş her genç şairin başlangıçta yaşadıklarının hemen hemen aynı olması dikkat çekicidir. Ürkek adımlarla şiir ortamına yönelen genç şair öncelikle gündemdeki şiire ve şaire bakar. Özdemir Asaf’ın da şiire başlangıç döneminde benzer şeyi yaptığını söyleyebiliriz. Çünkü şiirleri bize onun Garip şiirinin poetikasını taklitle değil de kendiliğinden bir tarzla benimsediğini söyler. Ancak ilk kitabında yer verdiği ve sonraki dönemde yayımlanan yapıtlarındaki şiirleri de Garip şiir anlayışını aşma çabasına işaret eder. Garip çıkışlı, ama aynı zamanda yakın olmasına karşın İkinciyenici olmadan sürdürür şiirini. Bir önemli özelliği de gündemdeki şiirin hegemonyasına teslim olmamasıdır diyebiliriz.
Garip etkisini onun odağında kalmadan bu şiirin getirdiği ilkeleri güncelleyerek aşmış olduğunu söylemek mümkün.
Büyük dalgaların ortasında, büyük dalgaların altında kalmadan o dalgaların uzantısı da olmadan kurduğu şiirle yoluna devam etmek bakımından önemli bir örnektir Özdemir Asaf. Başka örnekler yok değil. İlk akla gelen Behçet Necatigil elbette, ama onun benzerlerinden söz edelim. Salâh Birsel, Metin Eloğlu, Can Yücel… Orhon Murat Arıburnu da bu isimlere eklenebilir. Ama özellikle üç isim ya çıkış olarak ya da sonradan Garip’in içinden geçmiş, ama Garip’e takılıp kalmamış olmaları bakımından önemlidirler. İkinciyeninin yanı başında bu dalgayla gelen imkânları kişiselleştirmiş olmaları da dikkate değerdir. Şöyle de söyleyebiliriz. İsmini andığımız şairler şiire büyük ölçüde Garip etkisinde başlamış olsalar bile Garip’in ilkelerinden oluşan kalıbın, çerçevenin içinde sıkışıp kalmamışlardır. Yeni olana doğru şiirlerini esnetmişler, genişletmişler, güncelin, güncelliğin dışında kalmamışlardır. Tabii ki Özdemir Asaf için de geçerli söylediklerimiz. Aktaracağımız ikilikler “Önce” başlıklı şiirden:
Bilmedim bu, ya bir korkunun duygusu
Bilmedim bu, ya da bir duygunun korkusu
Kent dayanıyor bahçenin duvarlarına,
Yeni bahçeler çiz, gözlerinin kuşlarına.
Hazır kent dayanmışken bahçene
Kuşlarını gözlerine sal, götür ağaçlarına.
Şairler öldükten sonra da yaşamaya devam ediyorsa hiç kuşkusuz bunun birincil nedeni yazdıkları şiirlerdir. Hafızalardan kolayca silinmeyecek şiirler kurmuş, yazmış, söylemiş olmalarıdır.
Öldükten sonra da yazdıklarını okutabilen şairler aslında yaşarken yazdıklarını okutmak açısından herhangi bir engele takılmamış olanlardır. Öldükten sonra keşfedilen şair yoktur aslında. Belki yaşarken değeri anlaşılmamış, farkına varılmamış şairler vardır. Ama asıl, yazılan şiire yazıldığı süreçte hazır olmayan okur vardır. Şairler çoğunlukla öncüdür. Ancak bazen kimi şairlerin zamanlarıyla olan açıları biraz daha fazla açılmış olabiliyor.
Şairin, şiirin zamanıyla okurun zamanının buluşmaması önemli bir sorundur. Şiirin okur bulamamasını da içeren bir sorun. Belki şiirin okunmasıyla ilgili genelleştirilen sorunu bir de bu açıdan irdelemek, değerlendirmek gerekir.
ŞEN DÜŞÜNCE VE DÜŞÜNCELİ GÜLÜMZEME
Özdemir Asaf’ın modern Türkçe şiirin tarihi içerisindeki varlığını, yerini ve önemini işaret etmek için onun duyarlılığı, farkındalığı duygusallığa heba etmeyen şen düşüncenin ve düşünceli gülümsemenin diliyle kurulmuş şiirler yazdığını belirtmek yeter aslında. Bu saptamaya, modern Türkçe şiirde dil oyunlarını öne çıkaran biçem, az sözcükle derin ve geniş anlamlar üreten biçim anlayışına dayanan şiir deneyiminin önemli temsilcilerinden biri olduğunu da ekleyebiliriz. “Şakacı” başlıklı şiirden bir bölüm alıntılıyoruz:
Oynadığı oyunsa,
Yaşamda oynadığı
Oyununu mu yaşar..
Oyunda yaşadığı,
Yaşamını mı oynar..
Yaşarcasına, oynarcasına.
Öyküler anlatır olmuşçasına,
Sonunu mutlu bağlar,
Gider evinde ağlar.
Şen düşünce ve düşünceli gülümseme onun yalnızca şiirlerinde görülen bir özellik değildir. Şairin kişiliğinden, yaşayışından, yaşama anlayışından dünyaya bakışından yansır şiirine…
Toplumsal, kültürel yönden de önemli bir değişimin eşiği olan 1950’li yıllarda edebiyat matineleri hayli ilgi görmektedir. Ülkü Tamer bu matinelere, birçok kişinin sanatçıları seyre geldiğini ifade ediyor. Tamer, matinelerde sanatçıların sahnede seyredilmesinden şikâyetçi olan Asaf Halet Çelebi’nin “Kendimi sirkte vahşi hayvan gibi hissediyorum” dediğini de kaydeder. Ülkü Tamer edebiyat matinelerinin en çok ilgi gören iki isminden birinin Özdemir Asaf olduğunu da belirtir. Şairin eğlenceli sahne performansı, edebiyat matineleriyle ilgili başka anlatıcılar tarafından da vurgulanmıştır.
Ülkü Tamer, sahnedeki Özdemir Asaf’ı şöyle anlatıyor: “Mikrofona çağrıldığında ise gülüşmeler başlardı. Bir güldürü oyuncusu gibiydi Özdemir Asaf. Uzun uzun mikrofonu ayarlar, sessizce seyircileri süzer, tam şiirini okumaya başlayacakken susar, yine seyircilere bakardı sessizce. Kahkahalar dinince aynı şeyleri yineler, sonunda ‘r’leri ‘ğ’ gibi söyleyerek okurdu.”
İRONİ VE POSTGARİPÇİLER
Özdemir Asaf’ta da diğer Garip sonrasının bir tür Postgaripçiler olarak tanımlanabilecek şairleri Salâh Birsel, Metin Eloğlu, Can Yücel’de de ironi ve söz oyunları, dilsel saptırmalar ağırlıklıdır. Ancak ironi bu şairler için Nurdan Gürbilek’in “Mağdurun Dili” kitabında dikkat çektiği gibi, son zamanlarda ortaya çıkan “yeni orta sınıf”a özgü bir strateji değildir, olmamıştır.
Bu şairlerin yapıtlarında ironi “her şeyi kaygısız bir neşeyle paranteze alan, her olaya aynı umursamaz mesafeden bakan yeni orta sınıfın küçümseyici, dışlayıcı alayının bir görünümüne” dönüşmemiştir. Her şeyi anında parodileştiren, “akıl yürüterek yenemediğini şakanın gücüyle değersizleştiren, inançsızlığı başkalarını eleştirmeye değil, küçük düşürmeye adamış sinik alaycılıktan” da hayli uzaktır onların ironi anlayışı. Bir bakış açısını bir başkasına yaslanarak geçersizleştirme çabasına girmezler. İroni, bahsettiğimiz şairlerin şiirlerinde “doğruyla bağını çoktan koparmış bir maske düşürme merakı da, girişimi de” olmamıştır. Kısaca söyleyelim ironi garip ve sonrasındaki şairlerde edebiyle ironidir.
Şairden son olarak aktaracağımız “Bildiri” başlıklı şiir üç dizeden oluşuyor. Şiir az sözcükle çok şey söylemesi, cirmi bakımından küçük, ama anlam açısından büyük oluşuyla dikkat çeken örneklerden biri. Ancak bu tür örneklerden şairin yapıtlarında çok var. Şiirin önemli bulduğumuz bir başka boyutu güncelliği ve gündemdeki savaşa ilişkin duyguları, düşünceleri çarpıcı biçimde yansıtıyor olması…
Bizler savaş ölüleriyiz,
Bundan böyle karşı karşıya değiliz,
Bildiririz.
Daha çok ergenlikle ilişkilendirilebilecek taklide ve yapaylığa değil de çocuk saflığına dayanan bir şen düşünme tarzını şiirde deneyimleyen, modern Türkçe şiirin birikimine katan şairi selamlıyoruz.
Şair yüzüncü yaşın kutlu olsun!
Enver Topaloğlu: Türk dili ve edebiyatı öğrenimi gördü. Birçok sanat edebiyat dergisinde şiirleri yayımlandı. Altı şiir kitabı bulunuyor. Cumhuriyet gazetesinde 1993 – 2015 yılları arasında düzeltmen olarak çalıştı. Emekli oldu. Gazete Duvar’da yazarlığa başladı. Beş yıl süreyle cumartesi günleri modern Türkçe şiiri odak alan yazılar yazdı. 10 Eyül 2022 tarihinde Artı Gerçek’te başladığı köşe yazarlığını sürdürüyor. Topaloğlu 2017’den bu yana İzmir’de yaşıyor.