Doğan Özgüden

Doğan Özgüden

Polis ve Özel Harekat hayranı 'sosyalist'ler…

Bu haftaki belediye seçimlerinde de, gelecek yıl yapılacak parlamento seçimlerinde de Belçika partilerinden Türk aday seçiminde tutarlı bir tavır beklemek hayal olur.

Belçika'da belediye seçimlerinin yapılmasına üç gün kaldı. 14 Ekim pazar günü çifte vatandaşlık sahibi 140 bin Türk'ün de dahil olduğu 8 milyon Belçika vatandaşı önümüzdeki altı yılda ülke belediyelerini yönetecek kişileri seçmek için sandık başına gidecek.  Euronews'un haberine göre farklı partilerin listelerinde yaklaşık 120 Belçikalı Türk aday bulunuyor, bunların 70'i de Brüksel'de…

Türk'lerin yoğun bulunduğu belediyelerde tüm Türk esnafın ve kahvehanelerinin vitrinleri çeşitli partilerden aday gösterilen Türk vatandaşlarının rengarenk afişleriyle donatılmış durumda…

Bir önceki seçimlerde Türk seçmenlerin tercih oylarıyla belediye meclislerine girenlerin Ankara'nın dümensuyundan çıkamadığına tanık olduktan sonra Belçika siyasal partilerinin bu kez Türk kökenli aday seçiminde daha dikkatli olması bekleniyordu, ama "Türk seçmen tavlama" hesabı yine ağır bastı.  Özellikle Sosyalist Parti Saint-Josse ve Schaerbeek'te yine Türk lobisinin truva atlarını öne sürdü.

Saint-Josse belediyesinde Sosyalist Parti'nin liste başı yine soykırım inkarcısı Emir Kır, Schaerbeek'te de partinin birinci Türk adayı yine aynı çizgideki Emin Özkara…

Bu seçimlere büyük iddialarla giren Belçika İşçi Partisi (PTB) bile Türk oylarını çekebilmek için Schaerbeek aday listesinde soykırım inkarcısı Türk'lere yer vermekte tereddüt etmedi.

Bu sabah Artıgerçek'te Ayşegül Karakülhancı'nın "Özel Harekat Polisi Berlin'de mi?" başlıklı haberini okurken belleğim beni bir yıl öncesine götürdü.

Alman medyasında da belgelendiği gibi Özel Harekat Polisi'nin bir süredir Berlin'de serbestçe kol gezdiği ayan beyan… Bunda Alman siyaset adamlarının  dahli var mı, yoksa Tayyip'in o ülkedeki beşinci kolunun başına buyruk bir marifeti mi? Merkel ve şürekâsı daha bir iki hafta önce Erdoğan'ı kırmızı halılarla karşılayıp hakaretlerini de sineye çekerek ilişkileri daha da sıcaklaştırma sözü verdikten sonra Özel Harekat arabalarının Berlin sokaklarında cirit atabilmesi hiç de şaşırtıcı değil.

Kaldı ki bu Özel Harekat'ın Avrupa başkentlerinden birine şu ya da bu şekilde ilk sızışı da değil. Brüksel'in bu konuda önceliği var…

Özel Harekat emekli polislerinin kurduğu EPÖHD isimli derneğin başkanı Yesugay Aksakal 17 Ocak 2017'de Brüksel Parlamentosu'nun Türk kökenli başkan yardımcısı ve Schaerbeek Belediye Meclisi'nin üyesi Emin Özkara tarafından Brüksel'de ağırlanmış ve onun yönetimindeki bir konferansta Türkiye'de teröre karşı nasıl kahramanca mücadele verdiklerini anlatarak Belçika'daki Türkleri bu mücadeleye destek olmaya çağırmıştı.

Hatırlatıyorum… Emin Özkara Belçika Sosyalist Partisi'nin üyesidir ve önümüzdeki belediye seçimlerinde de Schaerbeek aday listesinin başlarındadır. Gelecek yılın Mayıs ayında yapılacak olan federal ve bölgesel parlamento seçimlerinde de yine aynı partiden aday olacağını şimdiden açıklamıştır.

Sosyalist Parti'nin Türk kökenli yıldızlarının Türk polisiyle içli dışlı ilişkilerinin ilk örneği de bu değildir.

Hrant Dink'in öldürülmesi davasının önde gelen sanıklarından İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah da, beraberinde istihbarat şefi Ahmet İlhan Güler olduğu halde, 19 Ocak 2007'de Brüksel'e gelmiş, o sırada devlet bakanlığı görevinde bulunan bugünkü Saint-Josse Belediye başkanı Emir Kır tarafından bakanlık makamında ağırlanarak bir armağanla taltif edilmişti.

Bu sıcak ilişki daha sonra da sürdürülmüş, Emir Kır 8 Nisan 2007'de Cerrah'ın onur davetlisi olarak İstanbul'a giderek İstanbul polis teşkilatının kuruluşunun 162. yıldönümünü kutlama şenliklerine katılmıştı.

Kır'ın ve de Özkara'nın Türk polisi aşkı bugüne kadar üyesi bulundukları Sosyalist Parti tarafından da, sosyalistlerin yönetimindeki Brüksel Bölge Parlamentosu ve Hükümeti tarafından da sorgulanmış değil.

Seçim yaklaşırken Türk medyasında Ankara güdümlü adaylar lehine yoğun bir propaganda kampanyası sürdürülüyor… Buna karşılık Genk belediye başkanlığına aday olan Kürt kökenli devlet bakanı Zuhal Demir'e "ırkçılık ve İslam düşmanlığı yaptığı" iddiasıyla oy verilmemesi çağrısı yapılıyor.

Brüksel Kürt Enstitüsü geçen hafta bir bildiri yayınlayarak Belçika'daki tüm siyasal partilere kadrolarında ve aday listelerinde Türk-İslam militanlarına yer vermemeleri çağrısında bulundu.

Ancak geçen referandumda ve yasama seçimlerinde Belçika'daki Türk seçmenlerin yüzde 70'i Tayyip'e ve Cumhur İttifakı partilerine oy verdiği için gerek bu haftaki belediye seçimlerinde, gerekse gelecek yıl yapılacak federal ve bölgesel parlamento seçimlerinde Belçika partilerinden, soldakiler de dahil, Türk aday seçiminde daha tutarlı bir tavır beklemek herhalde hayal olur.

TAYYİP'İN ANTİ-AMERİKAN GEVEZELİĞİNE YANIT

Geçen hafta Recep Tayyip Erdoğan Türkiye'nin ABD'ye teslimiyeti konusunda İnönü'yü ve CHP'yi suçlayan bir konuşma yaptı. Bunun üzerine "CHP'nin geçmişini senden de iyi biliriz, eyyy Erdoğan… Ya senin islamcılarının Amerikan uşaklığı? Sen 13 yaşındayken ağababaların Amerikan köpekliği yapıyordu" diye başlayan bir belge yayınladık.

Özetini paylaşıyorum:

1967'nin Eylül-Ekim aylarında ABD'nin Türkiye'deki varlığını güçlendirme yolunda yeni girişimler birbirini kovalıyordu. Doğu Anadolu'ya nükleer mayınlar yerleştirilmesi konusunda ABD Savunma Bakanı Mac Namara ile Ankara'da yeni pazarlıklar yapılmış, NATO'nun düzenlediği bir tatbikat için Vietnam'da savaşmış binlerce ABD askeri havadan Anadolu topraklarına indirilmişti. ABD üslerindeki işçi grevleri de NATO Komutanlığı'nın isteği üzerine hükümet tarafından ertelenmişti.

Dahası, ABD 6. Filosu'nun İstanbul'un düşman işgalinden kurtuluşunun 45. yıldönümünde Boğaz'a demirlemesi bardağı taşıran damla olmuştu.

TİP Genel Başkanı Aybar Ant'ta yayınlanan demecinde "Amerika Türkiye'den çıkartılmalıdır" diyordu.

Bu gelişmeler karşısında, Ant'ın 10 Ekim 1967 tarihli 41. sayısını "Go Home" sloganlı bir kapakla yayınladık, iç sayfalarda ABD aleyhtarı son eylemlere ve açıklamalara geniş yer verdik.

Go Home" sayısı, Ant'ın Tan tesislerinde çıkan son sayısı oldu, matbaayı satınalmış olan ümmetçi işadamları grubu dergimizin bu tesislerde dizilip basılmasını yasakladı.

2000'li yıllarda anti-Amerikan havalara giren ümmetçiler ve aşırı milliyetçiler o yıllarda ABD emperyalizminin gönüllü fedaileriydi. Gazetelerinde anti-emperyalist yazar ve eylemcilere en aşağılık ifadelerle saldırıyor, ölüm fermanları çıkartıyorlardı.

Örneğin ümmetçi işadamlarının yatırımıyla yayınlanan ve akıl hocalığını süpermürşit Necip Fazıl Kısakürek'in yaptığı Bâbıâlide Sabah Gazetesi, 10 Ekim 1967 tarihli sayısında açıkça şu tehditleri yayınlayabiliyordu: "Ey Allahsız, kitapsız, dinsiz, imansız, kızıl köpekler! Ölüm, sizlere ölüm... Ey kızıl sürüleri! İslam arslanları, Türk yiğitleri kükredi. Hudutlarımızın içinde size ve sizin bütün şer organlarınıza ölüm yağdıracağız, ölüm!"

Ant, Halil Lütfü Dördüncü ile yaptığımız 17 Aralık 1966 tarihli bir sözleşmeye göre tarihi Tan tesislerinde dizilip basılıyordu.

Bir pazartesi sabahı 42. sayıyı hazırlamak üzere Tan Han'da çalışmaya başladık, İnci önceden gelmiş yazıları puntolayarak dizgi için mürettiphaneye indirdi. İndirmesiyle birkaç dakika sonra barut gibi yukarı çıkması bir oldu:

- Rezalet... Nâtık Usta, yeni patronlardan artık Ant Dergisi'ni dizmemek için emir aldıklarını söyledi.

Derhal Halil Lütfü'nün odasına daldım: Belli ki, Ant'ın dizilip basılmasına yasak konduğundan habersizdi. Ant'ın dizgisinin reddedildiğini öğrenince Halil Lütfü'nün suratı allak bullak oldu, kıpkırmızı kesildi. Ardından da bir taksi çağırttı:

- Gel benimle, derhal hacılara gidiyoruz.

Bindiğimiz taksi Kâğıthane'deki mensucat fabrikasına vardığında öğle olmuştu. İdarehanedeki personel ellerinde ibriklerle abdest almaya, oradan da koltuk altında seccadeleriyle namaz kılmaya gidiyordu.

Dördüncü, bekçiye kendisinin Tan Tesisleri'nin sahibi olduğunu, Hacı Topbaş'la görüşmek istediğini söyledi. Bekçi,

- Bekleyin, Hacı Efendi namazdadır, diye yanıtladı.

Kapının yanında iki sandalyeye ilişerek Hacı'yı beklemeye başladık.

Yarım saat kadar sonra, bürosuna geldi ve bizi içeri aldı. Halil Lütfi, Ant Dergisi'nin yöneticisi olduğumu söyleyerek beni tanıtınca adamın suratı asıldı. Karşısında azılı bir komünist vardı, kapıdan kovmuş ama bacadan girmişti. Oturacak yer dahi göstermedi.

Halil Lütfü hemen konuya girerek, aramızda bir yıllık bir dizgi ve baskı anlaşması olduğunu, tesisleri devrederken mevcut müşterilerle olan anlaşmalara riayet edilmesini şart koştuğunu, bu bakımdan Ant'ın dizilip basılmasını yasaklamanın hem anlaşmaya, hem de yasalara aykırı olduğunu dilinin döndüğünce anlatmaya çalıştı.

Hacı, bu sözleri, yüzümüze dahi bakmadan, başını tavana kaldırıp sanki bir vahiy inmesini bekliyormuş gibi dinledi. Sonra bir imam tonlamasıyla konuştu:

- Biz İslam ümmetinin sesini duyurmak için gazete çıkartıyoruz. Bizim gazeteyi çıkartmamız bir takdir-i ilahidir. Tan tesislerini kiralayan müslüman tüccarlar ortaklığı, Ant'ın bu tesislerde bastırılmaması için kesin karar almıştır. İmtiyaz sahibi olarak da, bu kararı uygulamakla beni görevlendirmiştir. Yazılı anlaşma da olsa, Ant'ın Tan tesislerinde bundan böyle basılması asla mümkün değildir.

*****

17 Ekim 1967 tarihli 42. sayının tamamını Amerikan güdümlü hacıların sabotajına ayırmıştık. Bizim bu tepkimize, Necip Fazıl'ın Büyük Doğu Dergisi'nde verilen yanıt Kanlı Pazar'ın habercisi gibiydi.

"Basit bir müslümanın bile takdirinden kaçmayacak bir vazife olarak, kiraladıkları müesseseden bu gibi necasetleri temizlemekle işe başlamaları, ilk doğru ve faziletli adımlardır. Ve bundan böyle onu takip edecek adımlardan bir işarettir. Moskova lağımının fareleri, nasıl bilsinler ki, kendilerinin karanlık dediği her yerde nur ve pis gördüğü her noktada temizlik vardır. Moskof lağımının igrenç farelerine tatbik edilecek muamele, onları, çoktan beri müstemlekeleştirdikleri 'Tan' matbaasından atmak değil, büyük bir kapan içinde Marmara'ya sarkıtıp boğmaktır."

Aynı grubun yayınladığı İttihad Gazetesi'nde de med-yanın nasıl ümmet kontroluna alınmakta olduğu müjdeleniyordu:

"Daha dur bakalım, büyüğü geride. Artık isteseniz de, patlasanız da, çatlasanız da, Bâbıâli'ye el attık. Rotatifler, Kur'an ve iman hakikatlerinin neşrinde çalışacak. Müslüman gazetelerin sayısı daha da artacak; matbaaların, dağıtım şirketlerinin en yenisi, en moderni müslümanlara hizmet edecek. Tekniğin meşru dairedeki herşeyi islamiyete, onun hadimlerine hizmet edecek."

Bu kanlı tehditler başka ümmetçi gazetelerde de sürdürülecekti. Örneğin Bugün'de Mehmet Şevket Eygi açıkça katliam fetvası veriyordu:

"Türkiye'de komünizmin himaye edildiğine, islamiyetin ise baltalandığına dair apaçık deliller vardır. Artık müslümanlara düşen vazife, uyanık ve hazırlıklı olmaktır. Önümüzde taze ve ümit verici bir örnek vardır: Endonezya'daki komünist kıyımı. Yüzbinlerce komünist öldürüldü. Karada vahşi hayvanlar, denizde balıklar insan etine doydu. Korkunç bir komünist kıyımı oldu. Fakat Endonezya kurtuldu."

1967'de 13 yaşında olan Tayyip işte bu gözü dönmüş Amerikancı islamistlerin yetiştirmesidir.

Ya 1969'daki Kanlı Pazar? Meclis başkanı yaptığı İsmail Kahraman, başbakan ve cumhurbaşkanı yaptığı Abdullah Gül o sırada neredeydiler?

Ya 15 yaşındaki Tayyip? Sahi, sen o gün neredeydin?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Doğan Özgüden Arşivi