Enver Topaloğlu

Enver Topaloğlu

Şair Yaşar Kemal 100 yaşında

Türkçenin bir dil olarak inşasında ve gelişip yerleşmesinde Nâzım Hikmet, Orhan Veli, Sait Faik, Fazıl Hüsnü Dağlarca gibi şairlerle birlikte çok önemli bir rol üstlenmiş büyük anlatıcı, şair Yaşar Kemal 100 yaşında! Çok yaşasın, saygıyla anıyoruz.

Otuza yakın roman, iki öykü, röportaj, deneme kitaplarının yanı sıra bir de şiir kitabı yayımlanan Yaşar Kemal’in 6 Ekim’de 100. yaş günü kutlandı. Bu giriş cümlesini şöyle de ifade edebilirdik: Geçen yüzyılın ikinci yarısından itibaren Türkçenin önde gelen yazarlarından, anlatıcılarından biri olan, yapıtları birçok dile çevrilen ve dünyaca ünlenen, 1973’te Nobel’e aday gösterilen sanatçı, aydın, aktivist Yaşar Kemal 100 yaşında!..

Tek şiir kitabı yayımlanan yazar için başlıkta niçin şair dediğimizi yazının akışı içerisinde detaylandırmaya çalışacağız. Ama önce Yaşar Kemal’in yaşamöyküsünü kısaca hatırlayalım. Vanlı ve Kürt bir aşirete mensup olan Yaşar Kemal’in ailesi, Rus çarlık ordusunun Birinci Dünya Savaşı’nda bölgeyi işgali üzerine 1915’te Çukurova’ya göç etmek zorunda kalır. Aile uzun bir göç yolculuğundan sonra Osmaniye’de bir Türkmen yerleşimi olan Hemite köyüne yerleştirilir. Yaşar Kemal, 1923’te burada doğar. Yazarın asıl adı Kemal Sadık Gökçeli’dir. Yaşar Kemal adını Cumhuriyet gazetesinde çalışmaya başladığı 1951’den sonra almıştır. Şiirlerinin çoğu kırklı yıllarda Kemal Sadık Gökçeli adıyla yayımlandığını da ekleyelim. Yaşar Kemal’in çocukluğu ve gençliği Çukurova’da geçer… Yücel Kayıran’ın ifadesiyle Yaşar Kemal’in Çukurovası, “romanlarında sınırlarını çizdiği Çukurova”dır ve “örneğin Ceyhan nehrinin doğduğu Toroslar’ın arkasındaki Hurman suyundan başlayarak, döküldüğü İskenderun Körfezi ile Adana arasındaki coğrafi bölge”dir...

Yaşar Kemal’in yazı ve edebiyat yaşamının yayımlanan ilk ürünü “Seyhan” başlıklı ilk şiirdir. Sonradan beğenmeyeceği şiir 1939’da, Adana Halkevi’nin yayını olan Görüşler dergisinde yayımlanmıştır.

FOLKLOR ARAŞTIRMACISI

Henüz ortaokul sıralarındayken halk yazınına duyduğu ilgi, onu folklor derlemeleri yapmaya yönelttir. Derlediği ağıtlar 1943’te Adana Halkevi tarafından basılır. Bilhassa ağıt derlemeleri ve folklara olan ilgisinin şiirlerinde olduğu gibi genel olarak yazarlığında, diğer yapıtlarının oluşumunda da etkili olur.

İLK ŞİİRLER

Yaşar Kemal’in şiirleri kırklı yıllarda Ülke, Kovan, Millet, Beşpınar gibi dergilerde yayımlanır. Bunların arasında İstanbul merkezli dergilerin olmaması dikkat çekicidir.

İlk öyküsünü 1946’da, ilk romanı “İnce Memed”i ise 1947’de bitirmiştir. Roman 1953-54 yıllarında Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilir. Kitap olarak yayımlanması ise 1955’te iki cilt olarak gerçekleşir.

Yaşar Kemal, yazar olarak düzyazıya; öyküye ve romana ağırlık verir, ancak sonraki yıllarda da şiir yazmayı sürdürür. Bununla birlikte şiirlerini dergilerde de, kitap olarak da yayımlamaz. Gazeteci olarak çalıştığı yıllarda röportajlarıyla da ünlenmiştir. Onun röportajları bu türün örnek metinleri olarak gösterilebilir. Edebi yönü de olan röportaj türü, ne yazık ki günümüzde, soru yanıt şeklinde gerçekleştirilen söyleşiyle karıştırılmaktadır.

ŞAİR, ANLATICI VE ŞİİRLİ GERÇEKLİK

Yaşar Kemal şiir de yazsa, roman da yazsa, öykü de yazsa, deneme de yazsa, hatta gazeteler için röportaj da yapsa o, aslında bir anlatıcıdır. Edebiyatın hangi türünde olursa olsun yapıtlarının hepsi de şiirli anlatılardır. Onun anlatısında da, anlatıcılığında da şair kişiliği ve şiir dili önemli rol oynar. Onun anlatım tarzını adlandırmak için şiirli gerçeklik tanımı kullanılabilir. Şiirle ilişkisini dile getirirken söyledikleri bu yönden de önemlidir: şiirin hayatındaki yerini anlatırken şunları ifade etmiştir: “Daha okuryazar olmadan işe şiirle başladım, Karacaoğlan gibi olma niyetiyle olacak. Sonra okula gittim, ilkokulda yaşlı halk şairleriyle çakıştığımı anımsıyorum. Daha Kadirli’de bu günleri anımsayanlar var.”

Yayımlanan ilk şiirine ilişkin de şunları söyler: “İlk şiirimi söyledim ya, kötü bir şiirdi. Adana’da çıkan bir dergide yayımladım, on altı yaşındaydım.” Yaşar Kemal sonraki süreçte şiirle olan ilişkisini de şöyle dile getirir: “Sonra şiirlerimi Türkiye’deki birçok dergide yayımladım. 1963’e kadar şiir yazmayı sürdürdüm. Daha da arada sırada yazıyorum. Çok da yazmak istiyorum. Belki de bir gün şiirlerimi, yenilerini de katarak kitap olarak çıkarabilirim.”

İLK ŞİİR KİTABI

Sözlü geleneğin anlatı tarzını yazılı olarak güncelleyip modern zamana taşıyarak yenileyen ünlü yazarın ilk ve tek şiir kitabı 2010 yılında “Bugünlerde Bahar İndi” adıyla yayımlanır. Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan kitabın sunuşunda Güven Turan, Yaşar Kemal’in şiirleriyle ilgili düşüncelerini ve dosyanın yayın sürecine ilişkin deneyimini aktarırken şunları kaydediyor: “Elbette biliyordum, biyografilerinden, Yaşar Kemal’in ilk gençliğinde şiirler yazdığını... Hem, Toroslar’da âşıklık yapan, ağıt ve destan toplayan bu genç, tutabilir miydi içinde biriken şiiri? Haydi bütün bunlardan habersizdik, diyelim, okurken öyküleri­ni, romanlarını, bir yerde durup, kim ‘düpedüz şiir bunlar’ dememiştir ki? Gene de Yaşar Kemal, bu kitabı oluşturan dosyayı önüme ilk koyduğunda, itiraf etmeliyim, böylesini beklemi­yordum: Öyle, şiirde de kendini denemiş bir kurmaca yazarıyla değil, katıksız bir şairle karşı karşıyaydım…”

İlk bölümünde “Irgatlık Anıları” başlığı altında daha önce yayımlanmamış günceyle öykü arasında, şiirle de dirsek teması olan metinlerin yer aldığı kitabın diğer iki bölümünde kırk bir şiir yer alıyor. Kitabın “Bekle” başlıklı ilk şiirinden bir bölüm okuyalım:

Gök yüzüne hayranlığımız biter;

Kapımıza çırılçıplak gelen bahar,

Bir tohum halinde toprağa düşer.

Bizim için başka türlü eser rüzgâr

Bahçelerin aşinalığı artar.
Herkes gibi biz de doyasıya yaşarız hayatı

Fethi Naci, onun doğayı hiçbir romancının anlatamadığı güzellikte anlattığını söylüyor. Güzel görece bir kavram diyelim ve bu saptamaya şöyle bir ek yapalım: Yaşar Kemal’in anlatılarında da, şiirlerinde de hayranlık uyandıran ve son derece çarpıcı bir dil kullandığı dikkati çeker. Bu tarzı şiirli gerçeklik olarak adlandırmıştık. Onun anlatılarında şiirli gerçeklikten kaynaklanan ayrı bir etkileyicilik söz konusudur. Yaşar Kemal duyarlı, çarpıcı, hayranlık uyandırıcı ve etkileyici doğa anlatımını şiirlerinde de sürdürür. Şiirlerinde de doğayı daha önce anlatılmamış bir dille, heyecanlı ve coşkulu bir söyleyişle dile getirmiştir. Şiirli gerçeklik tarzı şiirlerinde de ön plandadır. “Sebep” başlıklı şiirden bir bölüm okuyalım:


Sebep gözün kör olsun.
Bütün bal arıları bana küstü,

Sırrını açmıyor petekler.
Beni düşünmez oldu güzel çiçekler.

Gök maviliğinden göndermiyor,

Çocukluk rüyalarımı aynalar çaldı

İstiyorum geri vermiyor.

ŞİİRE HEP BAĞLI KALIR

Yaşar Kemal’in sadece şiirleri değil, bütün anlatıları sesle, sözle, jestle, mimikle, coşkuyla, heyecanla kurulabilen bir anlatı tarzının devamı gibidir. Dilin sözel kullanımının merkezde olduğu güncel örneklerdir.

Onun tüm yazdıkları için genel bir saptama yapmak gerekse şunu kaydedebiliriz: Şiire yakın yürüyen anlatılar için şiirsellik bir risk taşır mı? Şiirselliği dayanan anlatılarda derinleşme ve perspektif yelpazesinin açılıp, çerçevenin genişlemesi ne kadar mümkündür? Bu tür anlatıların hem şiiri hem de merkezindeki türü yapısal olarak olumsuz yönde etkileme, deforme etme ihtimali yok mudur? Sorunun karşılığını uzun uzadıya aramaya gerek yok aslında. Yaşar Kemal’in anlatılanlarına bakmak yeterli olacaktır.

Ona Çukurova Türkçesinin Homeros’u denilmesi nedensiz değildir. Bu bir yakıştırma değil aslında gerçekliğin ifadesidir. İki şairi birbirine yaklaştıran bağın şiirli gerçeklik tarzı olduğunu düşünüyoruz. Şu dizeleri de “Sebep” başlıklı şiirinden aktarıyoruz:

Ninnilerin bahçesinden kovuldum

Sabahı kapımın eşiğinde,
Bir bebek gibi ağlar buldum.

ÇUKUROVA TÜRKÇESİ’NİN İSTANBUL AĞZINA İSYANI

Yaşar Kemal’in önemli özelliklerinden biri de “İstanbul ağzı”na bağlı kalmamasıdır denilebilir. “Çukurova ağzı”nı ya da “Çukurova Türkçesi”ni, konuşma dilinin alışkanlığı ve akışkanlığı içerisinde, herhangi bir tasarrufa gitmeden kullanması dikkat çekicidir. Bu özelliği onun hem dilsel zenginliğini sergilemesine olanak tanımış hem de anlatıcı olarak farkını belirleyen en önemli faktör olmuştur. Yaşar Kemal’in şiirlerine, şiir diline ve şiirlerindeki anlayışa ilişkin Yücel Kayıran’ın saptamaları son derece önemli. Kayıran’ın “Çukurova Türkçesinin Poetikası” başlıklı ve “Şiirimin Çeyrek Yüzyılı” kitabında yer alan yazısından şu bölümü bilhassa paylaşmak istedik: “Yaşar Kemal’in şiirleri, dönemin Türk şiirinden değil, araştırarak keşfedip derlediği Çukurova folklorunun dünya algısına dayanmaktadır. Bu şiirin, belirtmek gerekir ki, dil bakımından ayırıcı özelliği, Çukurova Türkçesiyle yazılmış olmasından kaynaklanmaktadır. ‘

Çukurova’ derken kastettiğim, kuşkusuz Yaşar Kemal’in romanlarında sınırlarını çizdiği Çukurova; örneğin Ceyhan nehrinin doğduğu Toroslar’ın arkasındaki Hurman suyundan başlayarak, döküldüğü İskenderun Körfezi ile Adana arasındaki coğrafi bölge... Yaşama tarzı ile üretim ilişkilerinin, büyük toprak sahipleri tarafından belirlendiği bir coğrafyadır burası. Bununla birlikte, Karacaoğlan’ı, Dadaloğlu’nu, Dede Korkut’u, Yunus Emre’yi içselleştirilmesine dayalı bir kültür de bu yaşama tarzının dayanağını oluşturur. İşte, ‘Çukurova Türkçesi’ ifadesiyle, bu hayat tarzındaki üretim ilişkilerinde varlığını sürdüren bu kültürün dilini kastediyorum. Bu noktada, söz konusu dönemde, Türk şiirinin, İstanbul Türkçesi üzerinden kurulmaya çalışıldığını hatırlatmak isterim. Bence, Ahmed Arif’in dili, nasıl İstanbul Türkçesine bir başkaldırı ise Yaşar Kemal’in şiirleri ve bu şiirlerinin dayandığı dil de İstanbul Türkçesine bir başkaldırıdır. Yaşar Kemal, sanki, şiirin, İstanbul Türkçesiyle yazılması gerektiğini savunan anlayışa karşı çıkarak, Çukurova Türkçesini öne çıkarmakta ve şiirini Çukurova Türkçesiyle yazmakta. ‘Hannaya Şiirler’, ‘Kırmızı Deynek’, ‘Kapı’, ‘Bu Gece’ şiirleri bu bağlamın en güçlü örneklerini oluşturuyor.”

NAMIK KEMAL VE YUNUS EMRE’YE ŞİİR

Yaşar Kemal’in “Bugünlerde Bahar İndi” adıyla yayımlanan kitabında iki isme şiir ithaf ettiğini de belirtelim. İthaflardan biri Namık Kemal, diğeri Yunus Emre için. Yoruma açık bir tutum. Biz şöyle yorumluyoruz: Doğa, Yaşar Kemal’in anlatılarında her zaman baş roldedir. Bunun yanı sıra göçe zorlanmış, mallarına el konmuş Ermeniler, Rumlar; toprakları gasp edilmiş, ağa baskısıyla dağa çıkmış köylüler, yoksul pamuk işçileri, yoksul balıkçılar, öksüz çocuklar da onun anlatılarının başlıca kişileridir. Öte yandan Yaşar Kemal; ezilenlerin, yoksulların, ötekilerin, barış ve özgürlük için mücadele edenlerin yanında olmaktan geri durmamış, deyim yerindeyse bütün gücüyle, varlığıyla özgürlük, barış ve adalet mücadelesinin içinde yer almıştır.

Bu tutumu aydın ve sanatçı sorumluluğunun bir gereği olarak benimsemiştir. Bu nedenle soruşturulmuş, kovuşturulmuş, yargılanmış, hapse atılmış, ama geri adım atmamış, hep dik durmuştur. Yazar olarak savunduğu değerler için beklentisini de açıkça ifade etmiştir. Kasım 2014’te, Bilgi Üniversitesi’nde düzenlenen fahri doktorluk unvanının verildiği törene gönderdiği mesajındaki şu ifadelere yer vermiştir: “Bir, benim kitaplarımı okuyan katil olmasın, savaş düşmanı olsun. İki, insanın insanı sömürmesine karşı çıksın. Kimse kimseyi aşağılayamasın. Kimse kimseyi asimile edemesin. İnsanları asimile etmeye can atan devletlere, hükümetlere olanak verilmesin. Benim kitaplarımı okuyanlar bilsinler ki, bir kültürü yok edenlerin kendi kültürleri, insanlıkları ellerinden uçmuş gitmiştir. Benim kitaplarımı okuyanlar yoksullarla birlik olsunlar, yoksulluk bütün insanlığın utancıdır. Benim kitaplarımı okuyanlar cümle kötülüklerinden arınsınlar.”

Onun Namık Kemal’i kendini ait hissettiği toplumun tarihinde özgürlük için başkaldırmış bir aydın ve sanatçı modeli olarak aldığını düşünüyoruz. “Maoğasa’yı Tavaf” başlıklı şiirden bir bölüm okuyalım:

Ve hüzünlü dallarda kuşlar,
Söylüyorlar karanlık gecelerin yaslı türküsünü..

Büyümüş büyümüş te güneş.
Olmuş fezalar dolusu
Çıkıyor, o mabetten.

Yaşar Kemal özgürlük, barış ve adalet mücadelesinde bizzat kendisi de aktivist olarak yer almış ve deyim yerindeyse toplumun önünde bir rol model tavrı sergilemiştir. Bu konudaki düşüncesinin ve tavrının açık ifadesi olan cümlelerden biri de “İnce Memed”deki şu sözdür: “İnsan soyu başkaldırmayı yemek içmek, yaşamak, uyumak, çocuk yapmak gibi bir yama biçimi yapmazsa bugünden de bin beter olacak, içi boşalacak, doymayı, düşünmeyi, sevmeyi, dostluğu, arkadaşlığı, göğü yerin, kurdun kuşun, akarsuyun, tanyerindeki ışığın, yürekteki sıcaklığını unutacak…”

İthaf edilen diğer şiirin Yunus Emre için olduğunu belirtmiştik. Bununla ilgili düşüncemizi de kısaca kaydedelim: Yaşar Kemal doğa gibi; özgürlük, barış ve adalet için toplumsal mücadeleye gerekli sayması gibi aşkı da çok önemsemiştir. İthafla Yunus Emre’nin şiirlerinde dile getirilen aşk anlayışını benimsediğine dikkat çekmek ve şairle olan duygu, düşünce yakınlığını vurgulamak istemiş olabilir. Şairin şiirde Yunus Emre’nin ağzından konuşmasını da yorumumuzun sonucu için kanıt olarak değerlendirilebilir. “Derviş” başlıklı şiirden iki dörtlük aktarıyoruz:

Ben derbeder bir dervişim,

Abasızım, abasızım.

Gezeceğim dünya, dünya,

Dinsin sızım, dinsin sızım.

Batan güneşin ardından,

Bir sıyrılabilsem kından;

Akşam göğün kanadından,

Sızım sızım, sızım sızım.

SAYGIYLA SELAMLIYORUZ

Kitapta, Yaşar Kemal’in doğrudan, şair kimliği ve kişiliğiyle söz aldığı son döneme ait örnekler olması açısından da, onun şiirli gerçeklik tarzının şiirdeki yansımasını göstermesi bakımından da dikkate değer iki uzun şiir var. Üç bölümden oluşan “Hannaya Şiirler” ve “Kırmızı Deynek” adlı şiirleri adlarını anarak, şiir okuma iştahını kaybetmeyen okurlara hatırlatalım. Ayrıca şunu da belirtelim “Hannaya Şiirler” 1973’te yazılmış ve daha önce yayımlanmamış. “Kırmızı Deynek” biraz daha eski; 1963’te yazılmış ve bu şiir de daha önce yayımlanmamış. Arada, kitabın sonunda, şiirlerin ne zaman, nerede yayımlandıklarına dair bir kronolojiye de yer verildiğini kaydedelim.

Türkçenin bir dil olarak inşasında ve gelişip yerleşmesinde Nâzım Hikmet, Orhan Veli, Sait Faik, Fazıl Hüsnü Dağlarca gibi şairlerle birlikte çok önemli bir rol üstlenmiş ve katkıda bulunmuş büyük anlatıcı, şair Yaşar Kemal 100 yaşında! Çok yaşasın, saygıyla selamlıyoruz.


Enver Topaloğlu: Türk dili ve edebiyatı öğrenimi gördü. Birçok sanat edebiyat dergisinde şiirleri yayımlandı. Altı şiir kitabı bulunuyor. Cumhuriyet gazetesinde 1993 – 2015 yılları arasında düzeltmen olarak çalıştı. Emekli oldu. Gazete Duvar’da yazarlığa başladı. Beş yıl süreyle cumartesi günleri modern Türkçe şiiri odak alan yazılar yazdı. 10 Eyül 2022 tarihinde Artı Gerçek’te başladığı köşe yazarlığını sürdürüyor. Topaloğlu 2017’den bu yana İzmir’de yaşıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Enver Topaloğlu Arşivi