Nurcan Kaya
Sanık: Selçuk Mızraklı; Suçu: belediye başkanı seçilmek
Geçtiğimiz hafta Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin seçilmiş Belediye Başkanı Selçuk Mızraklı’nın yargılandığı davanın ilk duruşması gerçekleşti. 31 Mart 2019 tarihinde yapılan yerel seçimde Diyarbakır’daki seçmenlerin yüzde 62,93’ünün, yani Diyarbakır’daki her 3 kişiden 2’sinin oyunu alarak belediye başkanı seçilen Selçuk Mızraklı. 24 Haziran 2018 genel seçiminde Diyarbakır’da birinci sıradan aday olan ve seçmenlerin yüzde 65,5’inin oylarıyla milletvekili seçilen Selçuk Mızraklı. Diyarbakır’da yıllarca genel cerrah olarak çalışan, hemen her aileden en az bir kişiye eli değen, şifa dağıtan güler yüzlü, tevazuu sahibi, çalışkan Doktor Selçuk Mızraklı. Her ay binlerce yoksul ailenin gıda yardımı almasını, hayata tutunmasını sağlayan Sarmaşık Derneği’nin başkanlığını yapan Selçuk Mızraklı. Kürtçe, Türkçe ve İngilizce eğitim veren bir üniversiteyi bir gün kurmayı hedefleyen Mezopotamya Vakfı’nın kurucularından olan Selçuk Mızraklı.
Kürt hareketinin ve kendisinin bileğinin hakkıyla kazandığı belediye başkanlığından 19 Ağustos 2019 tarihinde uzaklaştırılan, yerine kayyum atanan Selçuk Mızraklı.
Maruz kaldığı bu haksızlığa, hukuksuzluğa boyun eğmeyen, iki ay boyunca sokaklarda seçmenleriyle birlikte barışçıl protesto yapan, konuşan, susmayan, kendisinin ve seçmenlerinin hakkını aramak için demokratik şekilde kullanabileceği her yolla direnen ama çok iyi direnen Selçuk Mızraklı.
Çok iyi direndiği için, susturulması gerektiği için ama en önemlisi dışarıda olması yerine atanan kayyumun ‘meşruluğu’nu tehdit ettiği için 21 Ekim 2019 tarihinde gözaltına alınan ve bir gün sonra tutuklanan Selçuk Mızraklı.
Selçuk Mızraklı örgüt üyesi olmakla suçlanıyor. Sarmaşık Derneği’ne yaptığı başkanlık, milletvekili ya da belediye başkanı olduğu dönemde yaptığı konuşmalar, katıldığı etkinlikler nedeniyle suçlanıyor. Geçen hafta gerçekleşen duruşmada bu suçlamalara kendisi de avukatları da gereken cevabı verdi. Sarmaşık Derneği, yasadışı herhangi bir faaliyet yürüttüğü konusunda bırakın cezayı, hakkında herhangi bir suçlama dahi olmayan bir dernek. KHK ile kapatılıncaya kadar bu şehirdeki binlerce yoksul aileye yardım etti. Yaptığı konuşmalar, katıldığı etkinlikler hep ifade, örgütlenme ve siyaset yapma hürriyetleri kapsamında değerlendirilmesi gereken, barışçıl, demokratik yollarla gerçekleşmiş şeylerdi. Kaldı ki o konuşmaların bir kısmı kendisi milletvekili iken ve dokunulmazlığı varken yapılmıştı. Usullere uygun bir şekilde dokunulmazlığı kaldırılmamış bir kişinin o dönemde söylediği sözler için bir soruşturma açılamazdı ama mahkemede bunu hatırlatmak avukatlara düşmüştü.
Selçuk Mızraklı bir de ve esas olarak bir itirafçının usule aykırı bir şekilde alınan ve gerçeği yansıtmayan, yani aslında delil olarak kabul edilemeyecek olan beyanına dayanılarak örgüt üyesi olmakla suçlanıyor. Efendim neymiş, Selçuk Mızraklı Diyarbakır’da bir özel hastanede çalıştığı dönemde bir gece bir örgüt üyesini ameliyat etmiş, bağırsağının bir kısmını kesmiş, sabahında da taburcu etmişmiş. 3 yıl önce tutuklanan ama niyeyse 20 Mart 2019 tarihinde, yani yerel seçimlere 11 gün kala Selçuk Mızraklı hakkında bu ifadeyi veren kişi, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile yargılanmaktayken, Selçuk Mızraklı’nın yerine kayyum atanmasından hemen sonra ivedilikle tahliye oldu. Yani verdiği ifade karşılığında ödüllendirildi. Bu ödül karşısında iftiralarını sürdürmesi gerektiği için segbis sistemi üzerinden katıldığı duruşmada da çelişkiler ve yalan yanlış ifadelerle dolu beyanını tekrarladı.
Daha önceki ifadesinde, hastanede aynı dönemde çalıştığı X kişisinden Selçuk Mızraklı’nın bir örgüt üyesini ameliyat ettiğini duyduğunu söylemişti. Duruşmada tanık olarak dinlenen X, itirafçıya böyle bir bilgi vermediğini, zaten böyle bir şeyi de, yani Selçuk Mızraklı’nın bir örgüt üyesini ameliyat ettiğini de ne duyduğunu ne de gördüğünü anlattı. X kişisi ayrıca itirafçıyı hastanede çalıştıkları dönemde üstlerine şikâyet ettiğini, zira kendisini kırmızı reçete ile satılan, narkotik kategorisinde olan bir ilacı izinsiz olarak alırken gördüğünü anlattı.
SGK kayıtlarına göre, itirafçı, Selçuk Mızraklı’nın bir örgüt üyesini ameliyat ettiğini iddia ettiği tarihte söz konusu hastanede çalışmıyordu. Yani Mızraklı’nın iddia ettiği şekilde bir örgüt üyesini ameliyat ettiğini görmüş ya da bu konuda herhangi bir şeye tanıklık etmiş olamazdı ama duruşmada bu ameliyatı değilse de ameliyat olan örgüt üyesini gördüğünü ve onunla konuştuğunu anlattı. İtirafçının bu ifadeleri gerçeği yansıtmadığı gibi ilk beyanı ve SGK kayıtları ile de çelişiyordu.
İtirafçının, ameliyatın gerçekleştiğini iddia ettiği tarihte hastanede anestezi uzmanı olarak çalışan doktor Y. de duruşmada tanık olarak dinlendi. Bir hastanın hastaneye ancak poliklinikler bölümüne veya acil servise kaydolarak giriş yapabileceğini; acil servise gelen bir hastanın da önce orada görevli olan bir doktor tarafından muayene edileceğini, gerekli görülürse uzman doktorun çağırılacağını, uzman doktor hastanın ameliyat edilmesine karar verirse o zaman anestezi uzmanının, yani kendisinin devreye gireceğini anlattı. Hastaneye ne şekilde gelmiş olursa olsun, kendisi tarafından kontrolleri yapılmayan ve ameliyata hazırlanmayan bir hastanın hiçbir koşulda ameliyata alınamayacağını ve kendisinin ama aynı zamanda çok sayıda hastane çalışanının ameliyatta hazır bulunması gerektiğini söyledi. Sonuç olarak bir cerrahın bir hastayı hastanede kayıt yapılmadan ameliyat edebilmesi için anestezi uzmanı dahil en az 20 kişiyi örgütlemesi gerektiğini, Selçuk Mızraklı’nın böyle bir ameliyat yapmadığını, zira kendisinden yardım almadan böyle bir ameliyatı gerçekleştiremeyeceğini anlattı. Doktor Y, hastanede böyle önemli bir ameliyatı bırakın, bir sivilce işleminin bile kayıt yapılmadan gerçekleştirilemeyeceğini söyledi. Ayrıca Selçuk Mızraklı’nın o dönemde hastanede kıdemli cerrah olarak çalıştığını ve gece nöbetine kalmadığını, hatta diğer doktorların bundan şikâyetçi olduğunu anlattı. Yani Selçuk Mızraklı iddia edildiği üzere gece çalışmıyordu ve böyle bir ameliyat yapmış olamazdı. Doktor Y. ayrıca anlatılan tarzda bir ameliyat geçiren bir kişinin hiçbir şekilde birkaç saat içinde taburcu olamayacağını, olması halinde öleceğini ve hiçbir hekimin böyle bir sorumluluk alamayacağını anlattı.
Selçuk Mızraklı da zaten söz aldığında eğer iddia edildiği gibi bir ameliyat yapıp hastayı birkaç saat sonra taburcu etmiş olsa şu anda taksirle insan öldürmekten yargılanması gerektiğini, zira hiç kimsenin böyle bir ameliyattan sonra taburcu edilemeyeceğini söyledi. "Ben şehrimde, memleketimde yaşamak istiyorum. Tahliye edilmem halinde başka hiçbir yerde yaşamayacağım, tahliyemi talep ediyorum" dedi.
Ama duruşmada tanıkların anlattıkları ve itirafçının iddialarını çürüten bütün bilgilere, avukatların yaptığı müthiş savunmaya, aynı itirafçının başka bir dosyada verdiği benzer bir ifade sebebiyle aynı şekilde suçlanarak yargılanan başka bir doktorun tutuksuz olarak yargılandığının hatırlatılmasına ve itirafçının beyanlarını destekleyen deliller olmamasına rağmen Selçuk Mızraklı tahliye edilmedi.
Çünkü iddianamede yazmıyordu ama esas suçu belediye başkanı seçilmekti. Diyarbakırlıların üçte ikisi ona oy vermişti. Devlet de iktidar da Kürtlerin kendilerinin tercih ettiği kişiler tarafından yönetilmelerini istemiyordu. Kürtlerin siyaset yapmaları, seçmeleri, seçilmeleri, demokratik ve barışçıl yollarla demokrasi mücadelesi vermeleri istenmiyordu. Bu nedenle seçilmiş bir belediye başkanının yerine kayyum atanıyordu ve kayyum atama politikasının meşru görülmesi için de seçilmiş belediye başkanının bir suç işlemiş gibi gösterilmesi gerekiyordu. Hikâye bundan ibaretti.
Duruşmaya kendisine oy veren insanların da avukatlarının da katılmasının engellenmesi de gerekiyordu tabii. Bunun için duruşmanın sınırlı sayıda seyircinin girebileceği bir mahkeme salonunda ve yalnızca üç avukatın katılımı ile gerçekleşmesine karar verildi. Daha sonra ısrarlar sonucunda toplam 15 avukatın duruşmaya katılmasına karar verildi. Duruşmaya getirilmeyen, ta Kayseri’den segbis sistemi ile kendini savunmak zorunda bırakılan Selçuk Mızraklı’yı kalabalıklar desteklemesin istediler.
Ne var ki Selçuk Mızraklı’ya oy veren Diyarbakırlılar da diğer Kürtler de bu ülkedeki bütün vicdanlı insanlar da kendisinin hiçbir suç işlemediğini biliyorlar ve duruşmayı izleyemeseler de bu hukuksuzluğu görüyor, izliyor ve bu hukuksuzluğa bir an önce son verilmesini bekliyorlar.
Bugün ya da yarın, Selçuk Mızraklı elbette serbest bırakılacak ve suçsuz olduğu anlaşılacak. Elbette Kürtler oy verdikleri insanlar tarafından yönetilecekler. Ve elbette bu hukuksuzluğu yapanlar bu ülkenin mahkemelerinde olmasa da insanların vicdanlarında ve tarihte mahkûm edilecekler. O gün gelinceye dek de bazıları direnirken, bazıları da hakikati yazmaya, anlatmaya devam edecek.