Şehit diplomatlar ve katil diasporalılar

Hatırlarsanız AKP'nin 'Etik Kurulu' Başkanı, Erk Acarer'e karşı İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya zehir önermişti.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun geçtiğimiz günlerde ABD'nin birçok kentinde "Şehit Diplomatlar" sergilerinin açılışlarını yaptı.

Yıllar yılı kendilerine yurtdışında adaleti aradıktan sonra silaha sarılan Ermenilerin kurduğu

ASALA'nın yurt dışında öldürdüğü diplomatlar ve konsolosluk çalışanlarını anmak için yapılan sergi için Altun'un yaptığı açılış konuşmalarından biri YouTube tarafından 'nefret söylemi içerdiği' gerekçesiyle yayından kaldırıldı.

Altun da 'nerede adalet' feryadı ile twitter'a sarıldı.

Oysa Türkiye'nin her talebini yerine getiren YouTube'un bir başka ülkede açılan bir sergi için talep edilen 'blok'lama ricası da gayet makul.

Belki Altun'un yaptığı konuşma Türkiye'de 'nefret söylemi' olarak algılanmıyor olabilir, ama yurtdışında öyle algılandığı kesin. Kendisi farkında değildir.

Diplomasideki yollarını tıkayan ve elinde aracı kalmayan Cumhurbaşkanlığı, İletişim Başkanlığı aracılığı ile bu tür kadük siyasi-sanatsal girişimlerle yurt dışında kendine alan açmaya çalışıyor.

Sadece ABD'de değil Avrupa'nın her yerinde sanat kılıfı altına gizlenmiş siyasi mesajlı sergiler, film gösterimleri son birkaç yıldır Türk konsolosluklarının en önem verdiği etkinlikler.

Mesela 12 Eylül'de, hiçbir özeleştiri yapmadan, utanmadan 'Beynelmilel' film gösterimi yapan Brüksel'deki Yunus Emre Kültür merkezi gibi. Ya da Kıbrıs harekatı yıldönümünde Vizontele gösterimi gibi.

Eskiden Bienallerde Türkiyeli sanatçıları, hatta bilerek ve isteyerek farklı kültür ve dinlerden sanatçıların sahne eserlerinin yurtdışında gösterimlerine öncelik veren konsolosluk ve elçilikler artık diplomatik anlayışlarının sığlığında ancak film gösterimleri ve sergiler yapabiliyorlar.

Şehit diplomatlar neden şimdi?

ASALA'nın öldürdüğü Türkiyeli diplomatlar ve ailelerine karşı işlenen suçlara diyecek yok. Suç suçtur. Birçok farklı açıdan bakabiliriz. Ancak iki tarafı da anlamak mümkün olmayacaktır. Kimseyi de bu konuda memnun etmek mümkün değil.

Türkiye devleti yıllarca arkasına sığındığı inkârın hiçbir zaman iyi bir geri dönüşü olmayacağını biliyordu. Kendilerine hiçbir yaşam alanı bırakılmayan Kürtler nasıl silahlandı ise Ermeniler de o 1970'lerde varlıklarının tamamen silineceğini gördükleri için tarihsel bir suçu Uluslararası alanda ifşa etmek için bu yolu seçtiler.

Keşke başka yol seçilseydi diyebiliriz.

Her iki taraf için de.

Neyse.

Türkiye ASALA ile mücadele yıllarında yurtdışına birçok militan /ajan servis etti. Kenan evrenin kızı ve damadı dahil birçokları yurtdışında çeşitli işkencelerle bazı Ermenileri, ve Kürtleri infaz ettiler.

Nubar Yalım bunlardan biriydi.

Abdullah Çatlı'nın infaz listesinde olduğu söylendi birçok kereler.

Türkiye o yıllardan itibaren yurtdışında milliyetçi hareket partisi ve Bozkurt'lar üzerinden örgütlendi.

1970'lerde soldan da sağdan da cinayet sanıklarının en çok Benelüks (Belçika, Hollanda, Lüksemburg) ülkelerine kaçtığı biliniyor.

Bu ülkelerin Türkiye'ye iade anlaşmaları olmadığından uyuşturucu kaçakçılığı ile ilgili de aranan birçok azılı suçunun Belçika ve Hollanda'ya yerleştiği biliniyor.

Belçika ve Hollanda'nın halen Güney Amerika'dan (Colombia) gelen uyuşturucu rotası üzerinde olduğu da bilinen bir gerçek. Dolayısı ile bu kriminel suçlular yıllarca uyuşturucu kartelinde de oldukça elverişli yerler tuttular.

Belçika Antverp limanına indirilen uyuşturucuların Almanya'ya ve Fransa'ya sevkiyatı da yine bu kriminel gruplar tarafından yapılıyordu.

Bir diğer rota olan Fas trafiği rakamlara bakıldığında çok daha düşük seviyede kalıyor.

İşte bu kriminel yapıların içerisinde hep Bozkurt'lar var. Bazen adları bazen de sadece suçluların siyasi görüşleri nedeniyle.

70'lerden bu güne değişen çok bir şey yok. O zaman tohumu atılan suç merkezleri şimdilerde daha modern isimlerde mahalle kahveleri ve çevrelerinde örgütlüler.

Mesela Belçika'da her köşede bulabileceğiniz Snack (Fast Food) restoranlarının ve cafelerin birçoğunun bir dönem Türkiyeliler tarafından uyuşturucu dağıtım zincirine servis etmek için paravan olarak kullanılmış.

Şimdi bu dediklerim için 'Bugünle ne alakası var zaten bilinen şeyler' diyeceksiniz.

Erk'e (Acarer) yapılan saldırının aslında ne kadar planlı ve uzaktan kumanda edilebilecek bir altyapıya sahip olduğunu anlamanın yolu bu kriminal yapılardan geçiyor.

Türkiye'deki bu suç örgütleri yıllarca besledikleri Avrupa'daki hücrelerini kendi küçük kirli işlerinde kullanmak için uyandırmaya başladı.

İşte şehit diplomatlar sergisinin bu dönemde açılmasının sebebi de bundan.

Türkiye bir süredir, diplomatlara saldırıları göstererek 'aslında kendimizi savunuyoruz' mesajı veriyor.

Erk'e de yapılan saldırı Türkiye'deki bu 'bakan pasaportlu' suçluları savunmak için yapılıyor.

Hatırlarsanız AKP'nin 'Etik Kurulu' Başkanı, Erk Acarer'e karşı İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya zehir önermişti.

Uzaktan kumandalı hücreleri uyandırmak için zemin hazırlıyorlar.

Avrupa devletleri de hepsini takip etse de şimdilik 'izleme ve kaygılanma aşamasında'

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aris Nalcı Arşivi