Enver Topaloğlu

Enver Topaloğlu

Şiir barıştan yana…

Barışın değil savaşın sesini kısmaya yönelik her girişim elbette “barış için elde var bir” olarak değerlendirilir. İnsanlık için bir gelecek olacaksa, ancak barışla mümkün, başka ihtimal yok… Şiirlerin söylediği de bu…

Barış ihtiyaçtır hem de zorunlu ihtiyaç. Dünya için gerekliliği hava gibi, su gibi, toprak gibi, ekmek gibidir. Vazgeçilmesi halinde bedeli ölüm olan bir yaşama ilkesidir barış. Ama düşmanları var barışın. Ne yazık ki var. Onlar var ki savaşlar çıkıyor. Ama barışı her ne pahasına olursa olsun savunanlar da var. Örneğin şiir… Tabii ki şairler de…

Şiir barıştan yanadır, elbette şair de öyle. Ama zordur barışı savunmak. Barışı savunmak en çok da halklar için zordur. Devletler içinse kolaydır savaş kararları almak. Ordular kurar ve silahlandırır devletler. Çoğu devlet bütçesinin önemli bir bölümünü silahlanmaya ayırır ve harcar. Silahlanmanın amacı yalnızca güvenlikle ilgili değildir. Her üretim gibi silah üretimi de neticede tüketime yöneliktir. Silah sanayisi devletlerle, hükümetlerle iç içedir. Silah üreticileri, tüccarları devletlere, ama daha çok devletler silah sanayisinin patronlarına, silah tüccarlarına çalışırlar. Bir silah tüccarının kârını maksimize edebileceği en uygun koşul savaştır. Arz talep ilişkisi, silah sanayisi için de geçerlidir. Üretilen silahların tüketilmesi için savaşlar kışkırtılır. Oysa savaşta, insanlığın durumu, dünyanın hali açısından bakıldığında silah patronları da dahil kazanan taraf olmaz. Ama onlar her durumda, her koşulda olduğu gibi kısa günün kârının peşindedir.

Halklar için olduğu gibi şiirler, şairler için de savaşta kazanılan para kanlı paradır. Ama daha önemlisi insanlığa ve dünyaya kaybettiren büyük bir felakettir savaş.

Savaş nedeniyle oluşan kayıplardan kalan boşluk dolmaz, doldurulamaz. Yaşamını savaş ortamında yitirenlerin geride kalan yakınlarına kalan acı, gözyaşı, elem, keder, yastır hep. Savaşta, savaş ortamında kaybedilen hiçbir şey bir daha geri gelmez.

Savaş olabilecek obrukların en büyüğüdür. Doğrudan doğruya yaşamı yutan bir obruk. Tarihten savaşlarla ilgili çıkan ders, savaşların insanın yaşamından, bugününden, yarınından bir daha asla yaşanmamak üzere çıkarılması gerektiğidir. Ne yazık ki tarihten çıkan ders egemenler için paradan daha önemli değil. Buraya kadar yazdıklarımızın çoğu bilinen gerçekler. Bilinen gerçekleri niçin yineledik.

Savaşlar durmuyor çünkü. Dünyanın o tarafında, bu tarafında; yüksek ya da düşük yoğunluklu savaşlar sürüyor. Sürdürülüyor. Düşük yoğunluklu ya da yüksek yoğunluklu olması ne fark eder ki… Savaş savaştır aslında. Her durumda silahlar patlıyor; uçaklar köyleri, kasabaları, şehirleri, okulları, hastaneleri bombalıyor. Sokakları tanklar işgal ediyor. Çocuklar, yaşlılar, kadınlar; savunmasız, sivil ve masum insanlar yaşamlarını yitiriyor. Esir kampları kuruluyor. Mülteci kafileleri yollara düşüyor.

ŞİİRİN ZOR OLANLA İMTİHANI

Şiir barıştan yanadır. Öyle olmuştur. Öyle olmayı da sürdürmektedir. Oysa zordur barıştan yana olmak. Barıştan yana olmak şiir için zor bir imtihandır. Ancak şiirin zor olanla başa çıkma çabası da açıktır. O imtihandan şimdiye kadar kaçınmamıştır şiir. Zorla uğraşmak, zor zamanda konuşmak şiire dahildir. Şimdiye kadar şiirin zorluk karşısında geri çekildiği, sustuğu vaki değildir diyebiliriz. Şiirin kendine ait naturası da bunu gerektirir.

Umut gibi, barış da şiirin temel ilkelerindendir. Şiir umutsuzluğu aşındırır. Mutsuzluğu aşındırır. Kederi, acıyı, yası, varlıkla ve varoluşla ilgili sıkıntıları aşındırır. Aşındırmayı amaçlar, bunu hedefler. Aşındırır derken kastımız, örneğin keder, acı, yas, sıkıntı gibi duygu durumlarının oluşturduğu akıntıya karşı şiirin direnç oluşturma etkisi. Umut için, umut ilkesinin sürekliliği için olduğu gibi barış için de şiir, diliyle, sözüyle vardır, var olmuştur. Barış için şairin tavrı neyse şiirin tutumu da, tepkisi de odur.

Öte yandan barış ve barış ortamının oluşması, pekiştirilmesi, yaygınlaştırılması, süreklileştirilmesi doğrudan şiirin varlığıyla da ilgilidir. Çünkü söz barış zamanında ve koşullarında önemli ve değerli olduğu kadar başka hiçbir ortamda önemli ve değerli olmaz.

SAVAŞ DİLİ DE ÖLDÜRÜR

Savaş sözü, sözcükleri giderek dili de öldürür. Şairler bilir bunu. O nedenle şairler şiirlerinde barışın güvercinini beslerler, zeytin dalını köklerler, çiçeğini sularlar. Şiirlerle çocukların gülüşlerini kalıcılaştırmayı amaçlarlar. Sadece modern Türkçe şiirin yüzyıllık birikiminden bile çıkarılabilir bu ilkeye şiirin sıkı sıkıya bağlı olduğu. Söylemeye bile gerek yok aslında. Modern Türkçe şiirin yüzyıllık birikiminin bir özelliği de savaş karşıtı ve barış yanlısı olmasıdır. İyi ki de öyledir. Şiirin bu tavrı savaşların, çatışmaların, silahlanmanın, kan dökmenin meşrulaşmaması için son derece önemlidir çünkü. Savaşın asla normalleşmemesi, işgal ve ilhak girişimlerinin, gaspın, yağmanın, talanın halklara huzur ve refah getirmeyeceğinin bilincine varılması için de şiirin dilinin, sözünün üstlendiği rol önemlidir.

Ben barbarların atlarını iyi bilirim.

Bir ben dururum onların karşısında,

bir ben,

gençliğin yüreğiyim her daim,

yüreğiyim beyaz kanatlı atlıların.

Alıntıladığımız betik Filistinli şair Mahmud Abbas’a ait. Şiiri A. Kadir ve Süleyman Salom birlikte Türkçeleştirmişler. Filistin şiirinin uluslararası temsilcilerinden olan Mahmud Abbas’ın “Filistinli Sevgili” başlıklı aynı şiirinden bir betik daha sunalım:

Ve ant içerim ki,

bir mendil işleyeceğim yarına kadar,

gözlerine sunduğum şiirlerle süslü

ve bir tümceyle, baldan ve öpücüklerden tatlı:

"Bir Filistin vardı,

bir Filistin gene var!"

Yaşadığımız bölge değişik boyutlarda sürdürülen savaşlara tanık oluyor. Ortadoğu, Kürdistan coğrafyası da dahil on yıllardır silahların susmadığı bir ateş çemberinin içinde. Daha kuzeyde Rusya’nın Ukrayna’yla yürüttüğü savaş tüm acımasızlığıyla sürüyor… Yemen, Libya kan gölü… Son olarak İsrail devletinin Filistin topraklarında yürüttüğü kıyım, yıkım, soykırım gündemde.

Halkların özsavunma amacıyla gerçekleşen isyanını, direnişini, işgal ve ilhak amaçlı kıyımların, soykırımların gerçekleştiği devlet güçlerinin doğrudan yada dolaylı desteğiyle yürütülen savaşlarla da karıştırmamak gerekir elbette.

Dünya için hâlâ asla vazgeçilmemesi gereken barışın temel alındığı bir yaşam siyasasıdır. Bunun oluşturulması, bunun savunulmasıdır.

Şiirin barış söz konusu olduğunda dilinin de sözünün de aynası saf ve berraktır. Halkların özsavunması dışında hiçbir gerekçeyle şiir barışın bozulmasından yana olmaz. Olmamıştır da.

ŞİİR BİR BARIŞ DAYANIŞMASIDIR

İskender Savaşır’ın “Kelimelerin Anayurdu ve Tarihi” adlı kitabındaki “Şiir ve Hayal” başlıklı yazısını hatırlatacağız. Savaşır, yazısında şiirin kaynağında ya da içeriğinde bulunan şeyin hayal olduğunu belirtiyor. Savaşır’a göre, o hayal yani efsaneler, masallar çıkarın insanları birbirine düşürmediği, varlıkla barışın aynı anlama geldiği, insanla doğa arasında hüküm süren uyumun üretim tarafından zedelenmediği bir dönemin hatırasıyla yüklü. Bu açıdan bakarak şiirin barış yanlılığını, barışla ilişkisini, barışa sıkı sıkıya bağlı oluşunu ve öyle kalışını “varlıkla barışın aynı anlama gelmesi” nin yanı sıra hayalin kapsamı içinde yer alan hatıralarla birlikte oynadığı kurucu role bağlayarak açıklamak mümkün diye düşünüyoruz.

Bir barış şiiri okuyarak devam edelim. Bertolt Brecht’in Türkçeye Atilla Tokatlı tarafından aktarılan “Çağrı” başlıklı şiirinden bir bölüm aktaralım:

Doğrudur yıldırımın düştüğü, yağdığı

yağmurun,

Bulutların rüzgarla sökün ettiği.

Ama savaş öyle değil, savaş rüzgarla

gelmez;

Onu bulup getiren insanlardır.

Duman tüten topraktan bahar boyunca,

Dökülüp yükselir birden gökyüzü.

Ama barış ağaç değil, ot değil ki

yeşersin:

Sen istersen olur barış, istersen

çiçeklenir.

Sizsiniz uluslar, kaderi dünyanın.

Bilin kuvvetinizi.

Bir tabiat kanunu değildir savaş,

Barışsa bir armağan gibi verilmez

insana:

Savaşa karşı

Barış için

Katillerin önüne dikilmek gerek,

“Hayır yaşayacağız!” demek.

Ernesto Che Guevara, dayanışma için “Halkların inceliği” diyor. Şiir de aslında bir büyük barış dayanışmasıdır. Başta şairlerin. Geçmişte bunun örnekleri de var. Örneğin 1991’de ABD’nin Irak’ı işgali sırasında, modern Türkçe şiirin o gün yaşayan seksen bir şairi, birer dizeyle katılarak yazdıkları şiiri, aynı zamanda bir barış bildirisi olarak yayımladılar. O şiirden bir bölüm aktaralım:

savaşı insanlık kadar eskidir diye haklı çıkarmak isteyen

bilsin ki, barışı insanlık kadar yenidir diye övünüyorum ben

kanayan bir Ortadoğu ikindisiyle açıklıyorum gizli güllerimi

Korkusuz kır çiçekleri önünü keser kesmez

Savaşçı diz çökecek göreceksin

ey kin ve kibir bekçileri

UMUTSUZLUĞUN YAŞAMA SUNACAĞI BİR ŞEY YOK

Savaş umutsuzluktur nedenidir aynı zamanda. Umutsuzluğunsa yaşama sunacağı, insana sağlayacağı yeni bir şey yok.

Şiirin istediği, arzuladığı ne varsa aslında insanın geleceği içindir. Şiir geçmiş değil, gelecek zaman için yazılır. Geleceğe seslenir şiir. Sözcükleri, dili kullananlar gibi şiiri yazanlar da ölümlüdür. Ama şiirler gelecekte de yaşar.

Etimolojisine göre barış ve varış sözcüğü gibi barışık olmakla var olmak sözcükleri de aynı kökten. Bunun altını çizmek gerekir.

Modern Türkçe şiirin birikimi barış şiirleri açısından hayli varsıl. Bu varsıllık atıl kalmamalı. O nedenle “şiir semtinin sakinleri” için bir öneride bulunma imkânımız olsa bu aralar barış şiiri okumaya daha çok vakit ayırın derdik… Filistinli şair Mahmud Derviş’in “Şiir, bir savaş uçağını düşüremez, ama pilotunun düşüncelerini değiştirebilir” cümlesini de aklınızda tutun diye eklerdik…

Yeri gelmişken kaydedelim. Nitelikli, özenilerek, ticari beklentileri geri planda tutan, şiiri önceleyen kriterlerle güncelliği de ıskalamayan biçimde hazırlanmış ve yayımlanmış, bir “barış şiirleri antolojisi” ya da “seçkisi” yok. Ama neden olmasın… Bu satırlar bir duyuru olarak da yorumlanır belki. Sonra, bir de bakmışız elimizden bırakamayacağımız nitelikte bir barış şiirleri antolojisi yayımlanmış.

Barışın değil savaşın sesini kısmaya yönelik her girişim elbette “barış için elde var bir” olarak değerlendirilir. İnsanlık için bir gelecek olacaksa, ancak barışla mümkün, başka ihtimal yok… Şiirlerin söylediği de bu…


Enver Topaloğlu: Türk dili ve edebiyatı öğrenimi gördü. Birçok sanat edebiyat dergisinde şiirleri yayımlandı. Altı şiir kitabı bulunuyor. Cumhuriyet gazetesinde 1993 – 2015 yılları arasında düzeltmen olarak çalıştı. Emekli oldu. Gazete Duvar’da yazarlığa başladı. Beş yıl süreyle cumartesi günleri modern Türkçe şiiri odak alan yazılar yazdı. 10 Eyül 2022 tarihinde Artı Gerçek’te başladığı köşe yazarlığını sürdürüyor. Topaloğlu 2017’den bu yana İzmir’de yaşıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Enver Topaloğlu Arşivi