Ali Duran Topuz

Ali Duran Topuz

Şiirsiz memleket üzerinde gizli anlaşma var!

Şiir kitabının imhası kararı, hiçbir hukuki yön taşımıyor, lafta olsa bile. Hukuku anti-hukuk olan iktidarın şiirle ilişkisi de anti-şiir, mahkemesi de anti-şiir mayını olarak iş görür.

İzninizle yakın tarihte az geriye gidelim: 21 Nisan 2015’te İstanbul Şişli’de HDP seçim bildirgesini açıkladı. Salonda iki eş başkan vardı: Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş. Bildirgedeki lafları tekrar etmek bugün için gereksiz, ama ismi vardı bildirgenin: Büyük İnsanlık. Hani şu Nazım Hikmet’in ünlü şiiri. Salondaki atmosfer zaten "şiir"li idi. Sonuç, 7 Haziran seçimlerinde, "hükümetle anlaştınız, barajın altında kalmak için seçime girdiniz" zevzekliklerini toptan çöpe attı, HDP yüzde 13’ün üstüne çıkarak parlamentonun üçüncü büyük partisi haline gelmişti ve iktidar partisi de "tek başına iktidar" beleşçiliğini kaybetmişti. Devamını anlatmayayım, başka bir yere geleceğim, bugüne ve şiire.

Bugün, o günün iki eş başkanı da cezaevinde. Figen hanım Kandıra’da, Selahattin bey Edirne’de. İkisi de cezaevinde yazdı, yazıyor, malum; şiir, öykü, roman, politik makale… Figen Yüksekdağ’ın şiir kitabı hakkında geçen gün "imha" kararı verildi. Bağıran bir karar, bas bas. Hem kararın hüküm bölümü "bağırıyor" hem de karar bağırıyor, hukuk yok, adalet yok, şiir yok, insanlık yok… diye.

‘ŞİİR OKUYAN ADAM’IN ÜLKESİNDE ŞİİRE İMHA KARARI

Az daha geri gidelim siyasal yakın tarihte: Bir siyasetçi şiir okudu diye hapse atılınca pek üzülmüştü herkes. Hâlâ da o hapis kararı ve peşinden gelen hapsedilme fiili eleştirilir her fırsatta. Karar da uygulamada eleştirilmeli elbet. Fakat bu "zulme" maruz kalmış kişinin cumhurbaşkanı olduğu ülkede şiir okumanın, şiir yazmanın bir özgürlüğü, bir güvencesi filan olur değil mi? Tabii ki değil: Aynı cumhurbaşkanının ülkesinde bir şiir kitabının basımının ve dağıtımının yasaklanması, toplatılması ve elde edilmiş nüshalarının imha edilmesi mahkeme kararı olarak hükme bağlandı geçen gün. Bağıran bir karar demiştim yukarıda, bakın nasıl bağırıyor:

"YIKILACAK DUVARLAR Figen Yüksekdağ" isimli kitabın" deniliyor kararda ve ekleniyor:  "TÜRKİYE GENELİNDE BASIM, DAĞITIM, SATIŞ YASAĞI GETİRİLMESİNE VE TOPLATILMASINA, EL KONULAN NÜSHALARIN ELDE EDİLDİĞİ YER CUMHURİYET BAŞSAVCILIKLARINCA İMHA EDİLMESİNE,"

Hükmün imha kısmının büyük harflerle yazılması, kapital harflerin dijitil dönüşümde kazandığı yeni gösterge değerine uygun: Bağırıyor karar. Niye ki? Çok mu kötü bir durum var? Şiir kitabı hakkındaki bir kararda "bağırmak" niye lüzumlu görülmüş? Bağırmak zorunda zaten çünkü kendisini haklı çıkaracak bağırmaktan başka hiçbir hukuki veri, bilgi, ilgi, ihtimal yok kararda. O kadar ki, gerekçede alıntı yaptıkları "dizelerin" bir şiirden alındığına dair bir cümle yok, kitabın diğer bölümlerinde ne gibi dizeler-ifadeler olduğu filan gibi bilgilere ihtiyaç duyulmamış bile. Zaten kararda "şiir" denilmiyor hiç, "yazı", "içerik" ve "yazı içeriği" lafları kullanılıyor. Kararı verenler yüksek/saf şiir ustası ve hastası da Figen Yüksekdağ’ın yazdıklarını şiir saymamışlar mı? O kadar "şiir"den anlasalar, "yazı içeriği" ile "şiir" arasındaki farkı hükümlerini verirken ve gerekçelerini kurarken dile getirirlerdi zaten.

DİZELERDEKİ TERÖR ÖRGÜTÜ

Kararın "gerekçesi" içinde, hükme dayanak yapılan en önemli delil olarak, kitaptaki şu dizeler alıntılanmış:

"yokluğun kıyısında kıvranıyor insanlık, bodrumlar yanarken, karanlıkta kundaklanırken, ıssız evlerdeki bebeler, ve başından vurulurken"

Karar göre şair (onlar şair demiyor tabii ki), "ıssız evlerdeki bebeler" ifadesi ile PKK mensuplarını kast ediyor. Yine karara göre şair, bu dizelerle Şırnak ili Cizre ilçesinde düzenlenen barikat operasyonlarında etkisiz hale getirilen terör örgütü mensuplarını övücü/sahiplenici biçimde dile getiriyor. Başka bir "delil" yok. "Issız evlerdeki bebeler"den kastın mesela neden Cemile Çağırga değil de "PKK mensupları olduğu"na dair hiçbir delil, muhakeme ya da başka bir fikri veya retorik işlem yok. "Issızlık" ve "bebe" deyince mesela şu laf değil de PKK niye akla geliyor: "Kimi çağırdıysak gelmedi, cenazeyi alıp derin dondurucuya koyduk."

Bu anormal durum yeni dönemin normali. Normal, çünkü kararı mümkün kılacak hiçbir muhakeme mümkün değil zaten, herhangi bir retorik ya da fikri işlemle de bu hükmü gerekçelendirmek mümkün değil. O nedenle geriye bağırmak kalıyor, hüküm bölümündeki o kaskapital harflerin nedeni bu.

İLK ŞİİRİ OKU, CEZAYI BAS

Mahkeme ne diyor bize? Hukuki bir şey söylemediği kesin, söylese karada görünürdü. Hendeklerden sonra şiir mümkün değildir mi diyor? Siyasetçiler şiir yazmaya girişemez mi diyor?

Kararda "şiir" lafı hiç geçmiyor. Zaten sadece ilk şiirden alıntı yapıp cezayı basmışlar. Karardaki alıntıyı da canlarının çektiği gibi yapmışlar, alıntının yapıldığı küme:

"Bulutlar doluyor gözümün gökyüzüne

Barikatlar yıkılırken gecenin içinde

                              bodrumlar yanarken

beyaz bayraklar utanırken çaresizliğinden

Yokluğun kıyısında kıvranıyor insanlık

                        Karanlıkta kundaklanırken

                                            Issız evlerdeki bebeler

                                                           ve başından vurulurken"

SON ŞİİR DE OLURDU TABİİ

Kitabın ilk şiirinden alıntıyla cezayı basmışlar ama son şiirin son kümesinden de basabilirlerdi:

"Aşkı bulmak

vadideki bir nehrin

doruklara bakması gibidir

Bakmaktan usanmamak

Karakışları sevmek gerekir

Galiba aşkı şimdi anladım

Ama ne yazık

Taşmayan bir nehir gibiyim."

Aşk diyor, tamamen terör. Vadideki nehir, doruklar filan, tamamen PKK. Karakışları sevmek filan, silme bölücülük, taşmayan nehir doğrudan şiddet.

Hukuku anti-hukuk olan iktidarın şiirle ilişkisi de anti-şiir olur. Mahkemesi de anti-şiir mayını olarak iş görür. Görür de kitap imhası kararı, üstelik şiir kitabı imhası kararı neden bu kadar az tepkiyle karşılanır? Siyaset ve edebiyat alemi için hiç önemi yok mu bu kararın? Figen Yüksekdağ’ı Sezen Aksu’dan, Tarkan’dan Gülşen’den daha önemsiz, şiiri futbol maçı skorundan, ölmüş ırkçıların doğum/ölüm günlerinden daha önemsiz kılan şey ne? Yoksa muhalefet dahil siyasetin tamamı şiirsiz bir ülke için gizlice anlaştı mı?                                                    

 

NOTLAR

1

O toplantı için, o günün atmosferinin izini yansıtmaya çalışan bir yazı için buyrun: Siyasetin şiiri, şiirin siyaseti.

2

2015 seçimlerinden önce koalisyon yani ortaklık-ortaklaşma düşmanlığı revaçtaydı, şimdi koalisyon mecburiyeti var. Koalisyon mecburiyeti varsa koalisyon becerisi gerekir, yani ortaklaşma, ortaklık becerisi. Koalisyon becerisi öncelikle mevcut siyasi faillerin, aralarındaki farklara rağmen, ortak iş yapma becerisi yani ortaklaşma becerisi demek. Peki siz, faillerden birini toptan ocak dışı ilan ettiğinizde, yani aynı masaya oturamayacağınızı söylediğinizde, yani tanımadığınızda, tanımadığınızı ilan ettiğinizde nasıl ortaklaşacaksınız? Ortak iş yapacaksınız? Tabii ki yapamayacaksınız. Tanımadığınızı ve tanımayacağınızı söylediğiniz faile, ekmek, su, güler yüz, söz, hak vermeyeceksiniz demektir. Vermeyin, tamam. Peki ondan oy, onay, destek nasıl isteyeceksiniz? Siz onu tanımayacaksınız ama o sizi tanıyacak? E bu modeli biliyoruz: Egemen efendi modelidir bu: Ben isteyince ekmek, su, güler yüz, söz, hak ve oy vereceksin ama ben sana bir şey vermeyeceğim ya da sadece kendi istediğimi vereceğim, yani cop, kelepçe, parmaklık, kitap imhası. Altılı masadaki kimseden şiir kitabı imhası için tek cümle çıkmaması, mevcut iktidarın arzuladığı ve yürürlükte tuttuğu modele ne kadar teşne olduklarını gösterir. Bunlar taktik, strateji ile filan açıklanacak şeyler değil, Kürtleri ve onlarla yoldaşlık edenleri "tanımama" temel kararının onaylanması anlamına gelen şeyler. Eski bir parlamenterin ve parti liderinin şiir kitabının hukuken keenlemyekûn bir kararla imhasına ses çıkarmamak başka izah aramamızı gerektirmez; aynı cezaevinde kalan günden güne hafızasını yitiren eski bir parlamenterin yani Aysel Tuğluk’un durumuna ilişkin sessizlik de aynı onayın bir sonucu.

3

Bu yazıyı hazırlarken, kararı en iyi haberleştiren gazeteler arasındaki Birgün’den çok yararlandım. Teşekkür ederim.

4

Cemile Çağırga faciası için sonradan yapılmış ve bu yazı için yararlandığım önemli bir haber, BasNews’ten. Teşekkürler onlara da.

Şunu da belirtmeliyim elbette: Figen Yüksekdağ Çağırga’yı yazdı, "etkisi hale getirilen"leri değil filan demiyorum tabii ki. Hendeklerdeki, barikatlardaki kişileri de yazabalirdi, sadece şunu diyorum: Mahkeme neden onu değil de bunu yazdığı kanaatine vardığını kimseye açıklama zahmetine bile girmiyor. Üstünde konuştuğumuz şey şiir ise "şair burada ne demek istedi" tartışması herkesi ilgilendirebilir, mahkemeler hariç.

5

"Şiir okuyan adam" sıfatı için eski bir haber, yok bugünkü "yandaş" Hürriyet’ten değil, eski "yandaş" Hürriyet’ten:

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ali Duran Topuz Arşivi