Erol Köroğlu
Siyasal iletişim savaşları: Seccade muharebesi örneği
“Başörtülü bacımıza saldırdılar” denildi, video görüntüleri var denildi, doğru olmadığı gerçek video görüntüleri bulunarak kanıtlandı.
“Camide içki içtiler” denildi, hiçbir yere varılamadı.
Fakat sonunda medya ve sosyal medya üzerinden örgütlenen AKP trol ağı turnayı gözünden vurdu. “Kılıçdaroğlu seccadeye ayakkabılarıyla bastı” dediler ve fotoğrafı at nalı gibi suratımıza dayadılar! Adamlar haklı arkadaşlar. Adamlar kazandı. Dağılabiliriz. Basmış işte seccadeye. Sonra özür diledi, görmedim dedi, şunu dedi, bunu dedi ama lamı cimi yok! Binlerce, on binlerce, yüz binlerce, milyonlarca paylaşılan fotoğraf ortada. Cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu, müminlerin namaza durduklarında secdeye vardıkları, Allah’ın huzurunda alınlarını koydukları mukaddes seccadeye ayakkabılarıyla basmış durumda.
Dalga geçiyorum tabii. Bu yazdıklarıma inanıyor değilim. İktidarın trol ağının mal bulmuş Mağribi tadında yağmaladığı bu operasyonun baştan sona saçma sapan olduğunu düşünüyorum. Fırsat ve istek bulursam, bu zavallılığa oturup ağlamayı bile düşünebilirim. Sünni Müslüman bir ailede büyüdüm. Seccadenin de, namazın da, inananlara ve inançlara saygının da ne olduğunu, ne anlama geldiğini biliyorum. Bu ülkedeki milyonlarca insan gibi.
DÜNYEVİ, UHREVİ, UHREVİ/DÜNYEVİ TROLLÜK
Bu saçmalığı üreten trol ağaları ve yayan irili ufaklı işçi troller nasıl uyduruktan bir şeyle uğraştıklarını gayet iyi biliyorlar. Şimdi kendimi zorlayıp bunlarla empati yapmaya çalışsam, bazılarının vicdanlarının sızladığını, “kul hakkı mı yiyoruz, iftiraya alet mi oluyoruz?” diye kendilerini sorguladıklarını bile düşünebilirim. Fakat buna gerek olmadığının farkındayım. Bu kafa nasıl işliyor gayet iyi biliyoruz. İşin bir dünyevi, bir de uhrevi gibi görünmekle birlikte daha da dünyevi iki boyutu var: Öncelikle bunu üreten ve yayanlar buradan para kazanıyor, geçiniyor, çocuk okutuyor, şu veya bu vesileyle çıkar elde ediyorlar. Ekmeklerinin peşindeler yani. Esnaflık önemlidir ülkemizde. Bu troller de kendilerince esnaf işte.
İşin uhrevi görünüp dünyevi olan boyutu ise şu: Bu trol tayfası kendilerini darülharpte varsayıyorlar. E, inananların galebe çalması için savaşta hile yapılabilir, yalan söylenebilir. Yani kötüye galebe çalmak için stratejik yalan ve aldatmaya tevessül ediyorlar. Buraya kadar olanı uhrevi kabul edebiliriz. Fakat bu, tüm dünyada örnekleri görülen ve siyasi çıkar elde etmeye odaklanan trollük yapısının, yerli ve milli kılınmasına dönük bir manevra sadece. Dini bütün ve vatansever trol kardeşlerimiz, sosyal medyada ve sanal ortamda gerçek birer asker gibi mücadele veriyorlar. Yersek!
SECCADE KAMPANYASIYLA MÜCADELE YOLLARI
Yemiyoruz ama bütün bu olup bitenle mücadele gereği duyuyoruz. Benim gördüğüm kadarıyla bu mücadele iki biçimde çıktı ortaya: Seccade fırtınasına göğüs germeye çalışan ilk çaba, daha diyaloğa ve dert anlatmaya dönük bir çabaydı. Burada değişik açıklama ve saldırıyla başa çıkma denemeleri görüldü. Örneğin bir yol, seccadenin kutsallığı meselesi üzerinden yürüdü. Bu trol saldırısının etkileyeceği seçmen kitlesine dönüp şunları anlatıyorsunuz mesela:
“Efendim, seccade hepimizin evinde vardır. Dindar olmayanlar bile, bir dindar misafir gelirse diye evde bulundururlar. Seccade temiz tutulur ve namazın ardından dürülüp ya da katlanıp uygun ve temiz bir yere kaldırılır. Seccade yerde kalmışsa, bir ucu kıvrılarak odaya gireceklerin basmaması için bir önlem alınır. Bazen yerdeki o seccadenin yanında, yine dikkat çekmek için bir namaz tespihi de bırakılır. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu’nun bulunduğu mekândaki seccadelerin yerde oluşu sorunludur.”
Vesaire vesaire vesaire… Bu mülayim ve trol kampanyasının hedef kitlesine, o dil üzerinden seslenmeye çalışan yaklaşımın pek de etkili olmayacağını düşünen daha geniş bir kitle de mevcuttu. Onların karşı saldırıya geçtiğini görüyoruz. Sosyal medyada, adım adım, olay olay üstüne koyarak iktidar bloğuna dahil öznelerin dine saygısızlık sayılabilecek eylemlerini sayıp döküyorlar. İktidar trollerine tokat atar gibi, sanki Cüneyt Arkın’ın cengaverlik filmlerinin bazı intikam saati sahnelerinde kahraman tokat tokat üstüne indirirken “bu babam için, bu anam için, bu köydeki ineğimiz Sarı Kız için” diye sıralarmışçasına, “sizin cenahta dine ne saygısızlıklar var” iddialarını art arda diziyorlar.
BUNLAR DERDE DEVA MI?
Ben bu iki yaklaşımın da bir yararı olmadığına inanıyorum. Mülayim tavır, karşı tarafın dilini kullanarak, kaleyi içeriden fethedebileceğini varsayıyor. Haşin tavır ise, dem bu demdir diyerek kavgaya girme ve düşmanı en kısa zamanda yere serme derdinde. Oysa bu iki tavır da içine girdiğimiz seçim döneminde başarısızlığa uğramaya mahkûm. İktidar bloğunun hitap ettiği seçmeni, o dili konuşarak elde edemezsiniz. Seccadenin kutsallığının farkında olduğunuzu ne kadar anlatmaya çalışırsanız, saygısızlık sonucuna gelip dayanırsınız.
Kavgacı tavır ise, bundan da kötü bir seçim olur. Çünkü iktidar blokunun tam olarak istediği şey bu kavga. Troller ne istiyorlar sizden? Ortaya çıkıp en haşmetli ve ezici ses ve tavrınızla haykırmanızı: “Üleeeennnn! Ona öyle demezler, peynir ekmek yemezler!” Biliyorum, siz onu demiyorsunuz, hakikatleri ortaya koyma derdindesiniz. Fakat ringe çıktınız bir kere. Artık karşıdakiyle denksiniz. Trolün sağlamaya çalıştığı etki tam olarak bu: “Seninle ben denkiz, hodri meydan, eşitler arasında bir mücadele bu, ya sen kazanırsın ya ben.”
Öyle mi peki? İktidar bloku ile ona muhalif olanlar bu seçimde denkler mi? Ülkenin içine düştüğü ekonomik yıkım, yüksek enflasyonla ezilen milyonlar, deprem felaketinde kendini rezil eden ve ölüme terk edilen depremzedelerle yüreğimizi dağlayan, ülkenin geleceği hakkında tüm nüfusu karamsarlığa salan bu iktidar, ona muhalefet edenlere denk mi? Seçmen kitlesine tam da bu denk olmayışı anlatmak gerekmiyor mu?
Bence seccade kampanyasında en düzgün tavrı yine Kılıçdaroğlu gösterdi. Meseleyi tam da Saadet Partisi’nin ev sahipliğinde gerçekleşen bir iftar yemeğinde kısaca ele aldı, olayın bir dikkatsizlik sonucu gerçekleştiğini ifade etti ve asla öyle bir niyeti olmasa bile bundan alınanlardan özür diledi. Açık ve net olarak. Konuşmasının devamında da, konuyu asıl sorunlara, eşitliğe, adalete, ekonomik yıkıma ve bunlarla nasıl başa çıkacaklarına getirdi.
LÜTFEN, ARKALARA DOĞRU YENİDEN ÇERÇEVELEYELİM!
Burada parantez içerisinde, bu yazının Artı Gerçek’teki 52. yazım olduğunu belirteceğim. Burada tam bir yılı doldurdum. Bu bir yıl içerisinde, birkaç yazımda Amerikalı dilbilimci ve Demokrat Parti için siyasal iletişim yaklaşımı oluşturan George Lakoff’a yer verdim. Lakoff’un yaklaşımı “kavramsal çerçeveleme” olgusu etrafında şekilleniyor ve iletişimin her evresinde kimliklerimizden kaynaklanan çerçevelerle hareket ettiğimiz ortaya koyuluyordu. Siyasal rakibinize, hayatın anlamını içeren bir cümle kurabilirsiniz. Fakat bu cümle onun çerçevesine uymuyorsa geri tepecek ve o çerçeve var olmaya devam edecektir.
Lakoff, insanların çıkarları doğrultusunda değil, en temelde kimliklerine uygun biçimde oy verdiklerini savunur. Fakat herkes aynı noktada değildir ve bazı seçmenler diğerleri kadar katı bir tutum sergilemeyebilirler. O zaman iş, bu seçmenleri etkileyecek “yeniden çerçevelemeyi” üretmekten geçer. Siz herhangi bir meseleyi kendi çerçevenizle sunabiliyorsanız etkili olursunuz. Bence seccade olayında, Kılıçdaroğlu tam olarak bunu yaptı. Gayet soğukkanlı biçimde, kendi çerçevesini ortaya koydu ve daha farklı bir Türkiye’ye bakmaya devam ettiğini anlatmaya girişti.
Bu konuları 2 Mayıs 2022 tarihli “Hakikatimsi”, 9 Mayıs tarihli “Yeniden Çerçeveleme: Daha İyi Düşünmeye Giden Yol” ve 16 Mayıs tarihli “Bir Hakikat Sandviçi Yemez miydiniz?” başlıklı yazılarımda ayrıntılarıyla ele almıştım. Lakoff’un söyledikleri ve önerilerinin, seçim kampanyasını trollük strateji ve taktikleriyle götürmekten başka çaresi olmayan iktidar bloğuna karşı ihmal edilmemesi gereken önemde olduğunu tekrar ediyorum.
Muhalefetin tüm unsurları kendi sözlerini kurabilmeliler. Lakoff, eğer söyleyecek bir şey bulamıyorsanız, çerçevenizde sorun vardır diyor. Yeniden çerçeveleme değişimi getirecek ve bunun için sürekli alıştırma yapmak gerekiyor. Yeniden çerçeveleyen bir düşünme başarıyı getirecektir. Bu yüzden ihmal edilmemesi gerekir. Önümüzdeki dönemde, aklın ön plana geçmesini ve seçim sonrasına dönük vizyonun görünürlüğünün artmasını diliyorum. Kör döğüşlerine değil, belki çok iyimser olmayacak ama her zaman akla dayanacak bir umuda ihtiyacımız var. Farklı bir hayatı kurmak için… Hepimiz için…
Erol Köroğlu: Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğretim üyesi. Edebiyatı, maddi üretim koşulları ile aynı derecede maddi okuma ve alımlanma biçimleri üzerinden anlamaya çalışan bir edebi kültür tarihçisi. Türkçe roman, anlatı kuramları, milliyetçilik kuramları ve tarih-edebiyat etkileşimi ana ilgi alanları. Çalışmalarının pek çoğuna academia.edu sayfasından erişilebilir.