Enver Topaloğlu

Enver Topaloğlu

Türkan Elçi’den ‘Sen Şarkına Devam Et’

Türkan Elçi’nin Everest yayınlarından çıkan ilk şiir kitabının adı “Sen Şarkına Devam Et”. Bir bakıma “Asla yalnız yürümeyeceksin” ya da onun ilhamıyla “yanındayız, seninleyiz” sözünün devamı gibi....

Yoğun acıya maruz kalan ve yas tutan kişi belli bir süreç geçtikten sonra içinde bulunduğu durumla başa çıkmak için değişik yollar aramaya yönelebilir. Sanatsal bir uğraşı alanı seçmek de, “iyileşmek” için aranan yollardan biri olabilir. Örneğin herhangi bir edebi tür tercihi olmaksızın yazmak denenebilir. Aksi de mümkün. Yazmak; şiir olur, anı olur, günlük olur, öykü olur, mektup olur; belli bir tür belirlenerek de denenebilir. Uzmanlar da bunu önerir. Yazmanın iyileştirici etkisi vurgulanır. Yoğun acılardan sonra kim ne kadar iyileşebilir denilecektir… Öyledir. Ama yaşama tutunmak gerekir.

Yazmak aynı zamanda dertleşmektir. Şiir de olsa, başka bir türde de olsa yazarak insan aynı zamanda bazen kendi kendisiyle, bazen başka biri ya da birileriyle dertleşir aslında. Diyebiliriz ki dertleşmek yoğun acıya maruz kalan ve yas tutan kişinin en çok istediği şeydir.

Dertleşmek işteş fiildir, ama kimsenin olmadığı durumlarda da mümkündür. Yazmak, olmayan kimseleri oldurur. Can kulağıyla dinleyecek, gerektiğinde bir şey söyleyecek kimselerin yokluğunu da giderir.
Yazmak, yazanı da deyim yerindeyse bir Anka kuşu gibi küllerinden doğurur doğrultur ve yeniden döndürür yaşama. Yazmanın böyle bir gücü vardır.

Planlı siyasi suikastlar

Türkan Elçi, Türkiye’nin aşağı yukarı son yirmi beş yılına tanık olan hemen herkesin bildiği bir isim. Tıpkı Rakel Dink gibi. Türkan Elçi’yle Rakel Dink’i birbirine yaklaştıran nedenlerle ilgili çok şey söylenebilir. Ama özetin özeti şudur: İkisi de birbirine çok benzer büyük bir acıya, acının yarattığı şiddete maruz kaldılar. Her ikisi de eşlerini, aşama aşama yürütülen bir plan çerçevesinde siyasi suikast sonucu yitirdi. Tüm kamuoyunun gözleri önünde gerçekleşti siyasi cinayetler. Toplumun bir kesimine gözdağı vermek, sindirme, korku, yıldırma amacına yönelik seçilen hedefler oldular Hrant Dink ve Tahir Elçi. Gazeteci Dink, 2007’de İstanbul’da yayın yönetmeni olduğu Agos gazetesinin önünde katledildi. İnsan hakları savunucusu avukat Tahir Elçi de Diyarbakır’da 2015’te, tarihi mirasın korunması için çabaladığı “Dört Ayaklı Minare”nin sütunları arasında. Her iki isim de sorumluluk alarak yürüttükleri özgürlük ve hak arayışı mücadelesindeki tutum ve tavırlarıyla bilinmekte, tanınmaktaydılar.

Son yirmi yıllı aşkın zaman dilimi içerisinde yaşanan siyasi gelişmeleri anlamaya yönelik değerlendirme yaparken bilhassa bu suikastları göz ardı etmemek gerekir diye düşünüyoruz. Her iki ismin katledilmesinin aynı zamanda simgesel anlamları da vardır. Dink de, Elçi de o nedenle geçen yirmi yılı aşkın sürenin aynı zamanda sembol isimleridir. Onların acılı eşleri de bu dönemin sembol isimleri oldular. Hem Rakel Dink, hem Türkan Elçi için direnmenin, acıya karşı durmanın, yas içinde bir köşede sinip kalmamanın simge isimleri oldular diyebiliriz.

Rakel Dink’in, eşi Hrant Dink’in cenazesinde yaptığı konuşmada söyledikleri hafızalarda ve sesi hâlâ kulaklardaki yerini koruyor. Onun “bir bebekten katil” yaratan sisteme okuduğu laneti unutmak mümkün değil. Daha o gün yaptığı konuşmada, acıya karşı direneceğini, eşinin değerlerine ve anısına sahip çıkacağını ilan ediyordu, öyle de yaptı ve yapıyor.

Türkan Elçi de yaşadığı acıyla başa çıkmak için son derece önemli adımlar attı. Çoğu da kamuoyuna yansıdı, yansıyor. On beş yıllık öğretmenlik görevinden ayrılarak hukuk öğrenimi gördü. Avukat oldu. Aktif olarak politik çalışmalara katıldı. CHP’den İstanbul milletvekili seçildi. Roman yazdı. Yakınlarda da şiir kitabı yayımlandı.

‘Kışadır yolculuğumuz’

Türkan Elçi’nin Everest yayınlarından çıkan ilk şiir kitabının adı “Sen Şarkına Devam Et”. Kitap iki bölümden oluşuyor. Elli altı sayfada yirmi yedi şiir yer alıyor. Şiirlerin on ikisi ilk bölümde, on beşi ikinci bölümde.

Kitap Emine Çağırga’ya ve Rakel Dink’e ithaf edilmiş. İthaf şöyle: “Dünyanın en büyük sınavına zorlanan Emine Çağırga’ya verdiği tüm cevaplar için ve anlamanın ustası Rakel Dink’e beni eni iyi o anlar dediği için…” Emine Çağırga’nın Cizre’de 2015’te katledilen ve cenazesi buzdolabında saklanan Cemile Çağırga’nın annesi olduğunu hatırlatalım.

Kitabın adına kısaca değinmek istiyoruz. Bir cümle olarak “Sen şarkına devam et” bir bakıma, “Asla yalnız yürümeyeceksin” ya da onun ilhamıyla “yanındayız, seninleyiz” sözünün devamı gibi. Yani şöyle: “Asla yalnız yürümeyeceksin, biz senin yanındayız, sen şarkına devam et.” Bir dayanışma deklarasyonu. Türkan Elçi’nin kurduğu ve çağrıştırdığı cümleler yan yana getirildiğinde buradaki oraya, oradaki buraya eklemleniyor. Elçi kitabın adında şarkısını, acısının şarkısını sınırların ötesine, evrensel bir boyuta taşırıyor. Bundan çıkan sonuç belli: Kişisel olan aslında kişisel değildir. Bir de sosyal, siyasal, evrensel ve tarihsel boyutu vardır. Kişisel gibi görünen acılar da toplumsaldır ve üstesinden toplumsal dayanışmayla gelinebilir.

Kitap isimleri, özellikle şiir kitaplarının isimleri önemli. Türkan Elçi’nin kitabının ismi de isabetli bir seçim olmuş.

“Kışadır Yolculuğumuz” başlıklı ilk bölümünde yer alan ve kitabın ilk şiiri olan “Biz ve Atlar”dan bir betik aktaralım:

Anka kuşu külünü, ceylan sürmesini bizle paylaştı
tavuskuşu saçlarımızı tüy taktı, dişi yılanlar zehirli
dişlerini toprağa bıraktı, nallarımızın dediği kan
gölleri kurudu, karıncalar kişneyen atlarımızla
söyleşti, çelloya saç telimizi emanet ettik
bulutlardan sesimiz döküldü, düşlerin yalnızlığında
dalgalanan ovaları taşıdık avuçlarımızla

Elçi, şiirleriyle hem olanları anlatıyor, hem kayda geçiriyor hem de olanların karşısında kendisini nasıl yeniden yarattığını aktarıyor. Kitapla ilgili ilk izlenim olarak bunu ifade edebiliriz. “Olmayan kapılardan kendine çıkma”nın deneyimi de, bu deneyimin dile getirilmesi, kayda geçirilmesi de son derece önemli. Türkan Elçi şiirin böyle durumlarda ortaya çıkan araçsallaşma riskini de ustalıklı bir biçimde saf dışı bırakmış. Şiiri araçsallaştırmamış. Kitabın ikinci şiirinin başlığı “Rivayet ve Ol Hikâyet”. Şiirden de bir bölüm okuyalım:

kırmızı sesler değmiş evlerin duvarlarına/ ninemin
miftelesini kırmışlar/ dedemin örsünü/ eski bir Sur hikâyesi
birileri kalbur üstü/ duvarlar kalbur deliği/ her kahkaha şen
değil/ ürpertir ölü kahkahası/ günde beş kez öfkelenen dut
ağacım büyüdü/ dalları avluma sığmıyor artık/ kalbim
şahit yüreğimden atlar geçiyor/ infilak halinde topraklar/
topraktan ot değil/ tanrım sana öpücük gönderiyorum

Türkan Elçi’nin şiire ilgilisi

Kitapta yer alan özgeçmişte Türkan Elçi’nin şiir deneyimine ilişkin bilgi bulunmuyor. Ancak şiirlerden anlaşılıyor ki Elçi’nin şiire ilgisi birdenbire ortaya çıkmış gibi değil. En azından iyi bir şiir okuru olduğu izlenimi oluşturuyor. Şiir bilgisini, görgüsünü, eğitimini önemsediği anlaşılıyor. Şiirlerde bu değerlerin bilincinde olan birinin sesi, sözü, dili var. Hemen hemen her şiirin bunu örneklendirdiğini söylemek mümkün. “Merdiven” şiirinden bir alıntıyla devam edelim:

okuldan eve gidip gelmedim, bahçeye açılan mutfağım hiç
olmadı
not defterlerim, öğrenci listelerim,
annelik üzerine yazılmış kitaplar, çocuk bakım kitapları
vatandaş hanem silinsin, koşuşturduğum mesai anım
sizin olsun
böyle daha iyi inerim bu merdivenden, böyle daha iyi

Metnin, anlatının, yazılanın samimiyetine gölge düşmemesi açısından, şiir özelinde kalarak söyleyelim; şiir bilgisi, görgüsü, eğitimi önemli. Çünkü aslında anlatının samimiyetini acemilikten çok, eğitimsizlikten, görgüsüzlükten, bilgisizlikten kaynaklanan “ben yaptım oldu” tavrı gölgeler. Şiirde yenilik arayışıyla risk almak için de şiir bilgisi, görgüsü, eğitimi olmazsa olmaz. Acemilik daha çok verili olanla yüzleşmemektir, konformisttir. Turgut Uyar’ın “Efendimiz acemilik” derken kastının başka olduğu da açık. Uyar’ın vurgulamak istediği profesyonelleşme karşıtı bir tutum. Bizce Turgut Uyar bu sözüyle, bir tür şiirin öğrencisi kalma vurgusu yapıyor. Bir şiir daha okuyalım. “Senden Sonra” başlıklı şiirden bir bölüm aktarıyoruz:

senden sonra ölüm
kırık bir kol saati olarak evimize geldi
daha önce defalarca takılıp çıkarılmış kolun sıcaklığını bir daha
hissetmeyeceğim kırık bir kol saati, saati avuçladım
ölümün karşısında direnmiş dört saat sonra durmuş bir saat
yelkovan bir yana kaymış akrep bir yana
senden sonra her gece Sur’un ışıksız pencerelerine koştum, ölümün
sessizliğine gömülmüştü camlar, barut kokusunu içmişti kapı
pervazları, gemiler yanaşmıştı sokaklara
gidenler gitmiş kalanlar sallarla bilinmez yarınlara akmıştı, senden
sonra gergefimde renkli iplikler baş harfini öptü parmaklarım
parmaklarımı uzattım kuşlar konsun diye gelmedi kuşlar
tanrım kesmeseler de ağaçları göçmeyecekti kuşlar, göçüp
gidenlerin dönüşlerini bekledim kasımlarda, oysaki
kasımlarda kuşlar şehirleri terk ederdi, kasımlar geldi geçti
gidenler dönmedi, buna sebep bütün aylar kasımdı, kış
kasımdı yaz kasımdı bahar zaten hiç yoktu
senden sonra telaşlı bir ömrün bilmeyen telaşını uğuldadı
zaman

Kurgu da var, doğaçlama da

Şiir için gereken emeğin ve zamanın harcandığı bir toplam olmuş “Sen Şarkına Devam Et”. Türkan Elçi’nin şiirin dili ve imkânlarını kullanarak yaşadıklarını, tanıklıklarını kayda geçirdiğini, anlattığını belirtmiştik. Anlatının şiirde de bir biçimi ve biçemi vardır. Türkan Elçi bu yönden yerleşik, geleneksel kalıplara teslim olmamış. Kolaya kaçılmamış. Söyleyiş açısından mümkün olduğunca serbest davranılmış. Ama uğraşılmış da. Dikkat çekmiyor belki ancak, şiir için gereken çaba sarf edilmiş. Kısaca söylersek Elçi, bir şair titizliğiyle neyi, nasıl söyleyeceğine de kafa yormuş.

Şiirlerde hem doğaçlama ruhu hem de kurgusal müdahale var. Bu açıdan da dikkate değer bir denge sağlanmış. Şiirde bu iki önemli tutumun, kurgusallığın ve doğaçlamanın çatışmayacak biçimde iç içe geçmesi önemli bir kazanımdır. Şiir; doğaçlamayı da kurguyu da gereksinir. Ama bazen biri diğerinin önüne geçerek şiirin dengesini bozabilir. Aktaracağımız dizeler “Masada Müselles” başlıklı şiirden:

kadınları analım adlarını kimsenin anmadığı kadınları
Kahraman erkek ismidir, dünyanın yarısı kadın,
Kadının yarısı acıdır Gülseren! masada biz üç kişiyiz
Gülten, sen ve ben ne güzel müselles

Türkan Elçi’nin şiirlerinin mekânı Diyarbakır. Anlatılanlar daha çok buraya, bu coğrafyaya ve kültüre, burada geçen yaşantıya ait. Şiirlerde dün de var, bugün de var. Yaşanan, hatırlanan anlar, anılar, olaylar, durumlar, imler, izler, geçmişten günümüze bellekte izi kalanlar… “Düdüklü Bekçi” şiirinin ilk betiğini sunuyoruz:

bekçi devleti öttürüyorsun ama biraz sus!
uykum bu gece yine kaçık, tabağında
yalnızlık kestim
düdüğün de sen de güzelsin, ama ölüler
uyuyor biraz hürmet sus, muhakkak ki
şüphesiz ki and olsun ki hamdolsun ki bizi
korkuttun
düdüğünden korkmaz hırsızlar

‘Her kahkaha şen değil’

Türkan Elçi’nin şiirlerinde çağına tanıklık var, kadınlar var, çocuklar var Berkin’ler, Ali İsmail’ler, Cemile’ler, Ceylan’lar var… Her birinin başına gelenler nedeniyle duyulan acısı, tutulan yası var. Kitabın son şiirinden bir bölüm:

Sakız Dağı sisinde kuş şiir ağladı, kuş öterken
Allah’ı anlatır, bildin mi?
Bizde kuşun yankısı, kar ve gök, yılın son
Gecesinden önceki gece, göğe pencere bulmaya
Gidelim.

Şiirlerde şair dünyayla, hayatla hem yüzleşiyor hem de dertleşiyor. Şiir kişisi böylece bir Anka kuşu gibi kendini yeniden doğuruyor…

Elçi’nin kitabında acı da var, yas da var; ama acıyla nasıl başa çıkılacağının sesi, sözü, soluğu da var… Bir şiir kitabında olması gerektiği gibi şiir var. İyi ki yazılmış dedirten şiirler var… Elçi, dertleşmeyi iyi ki şiir yazarak da denemiş. Şair diyor ki “her kahkaha şen değil”… Kaydettik, kaydediniz…

Enver Topaloğlu: Türk dili ve edebiyatı öğrenimi gördü. Birçok sanat edebiyat dergisinde şiirleri yayımlandı. Altı şiir kitabı bulunuyor. Cumhuriyet gazetesinde 1993 – 2015 yılları arasında düzeltmen olarak çalıştı. Emekli oldu. Gazete Duvar’da yazarlığa başladı. Beş yıl süreyle cumartesi günleri modern Türkçe şiiri odak alan yazılar yazdı. 10 Eylül 2022 tarihinde Artı Gerçek’te başladığı köşe yazarlığını sürdürüyor. Topaloğlu 2017’den bu yana İzmir’de yaşıyor.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Enver Topaloğlu Arşivi