Nurcan Kaya
TV 10’un kapatılması, dile kolay
Devleti yönetenler kötülüğü sürdürmeye devam edecek gibi görünüyor ama onlar için kötü haber şu: İnsanlar yılmıyorlar; mücadelelerini sürdürmekten vazgeçmiyorlar. Aleviler de bu yaşananlar karşısında yılmadı.
Nurcan KAYA
Aleviler haftalardır seslerinin duyulması için her Cumartesi günü saat 14’te Galatasaray Meydanı’nda toplanıyorlar. Öyle büyük bir gürültü koparmadan; basın açıklamalarını okuyarak, bir Alevi dedenin deyiş okumasından sonra dağıttıkları lokmalarla. Meramları, pek çok toplumsal kesimin üzerinden buldozer gibi geçen OHAL rejiminde bir KHK ile kapatılan TV 10’ları.
Bazılarınız basın ya da sosyal medya aracılığıyla duydu belki TV 10’un kapatıldığını, bazılarınız ise hiç duymadı. Duyanlar bile ne biliyorlardı acaba TV 10 ve başına gelenler hakkında? İtiraf etmeliyim ki ben kapatılma haberini gördüğümde üzüldüm tabii ama TV 10’un ve kapatılmasının Aleviler için ne anlam ifade ettiğini ancak bazı Alevi dostlarla ve kurumun yönetim kurulu başkanı Veli Büyükşahin ile sohbet ettiğimizde anladım. Hikayeyi dinleyince bin kat daha fazla üzüldüm.
Dile kolay bir TV’nin kapatılması… TV 10 tam 7 yıldır 24 saat, üstelik çok dilli yayın yapıyormuş. Yayınlarının yüzde 70’i Türkçe, kalan kısmı Kurmanci, Zazaki ve Arapçaymış. "Başta tepki gösterenler oldu ama Aleviler hangi dilde ya da lehçede ibadet ediyorsa, o dillerde ve lehçede yayın yaptık" diyor Veli Bey. Programlarının yüzde 25’i haberler, yüzde 20’si güncel siyasi gelişmeler ile ilgiliyken, kalanı, yani yarıdan fazlası, Alevilik inancı ve kültürü ile ilgiliymiş. Programların bu niteliğine bakıldığında TV 10’un Aleviler için bir kültür kurumu işlevi gördüğünü düşünmek zor değil. Veli Bey de zaten,"Alevilik inancında Alevi ocakları ve dergâhlar vardır. TV 10 da zaman içinde önemli kurumlarımızdan biri haline geldi" diyerek doğruluyor bu düşünceyi. Özellikle habitatlarından kopan, metropollerde yaşayan Aleviler için inançlarını, kültürlerini unutmamak ve çocuklarına öğretmek için TV 10 çok önemli bir araç haline gelmiş. Ve böylece bir yandan da Alevilerin sesi olmuş tabii. Yüz yıllarca yok edilmek istenen, bugün dahi biraz yüksek çıktığı anda muktedirleri tedirgin eden, her yolu deneyerek kısmaya çalıştıkları o ses.
TV 10’un Aleviler için kıymeti biraz da nasıl finanse edildiğine bakınca anlaşılıyor. Kanal, büyük oranda Alevilerin imece usulü katkılarıyla ayakta durmuş yıllarca. TV çalışanları çekim yapmaya gittikleri kasabalarda, köylerde evlere misafir olmuşlar. Ev sahipleri lokmalarını paylaşmışlar onlarla. Devletten tek kuruş almadan yıllarca sürdürmüş yayını TV 10. Bu yetmiyormuş gibi her ay vergi, sigorta, RTÜK ve TÜRKSAT vs. giderleri için 100.000 TL civarında masraf ödemiş. Oysa, demokratik bir devletin görevlerinden biri, ülkede yaşayan farklı grupların kültürlerini, dillerini korumaları, yaşatmaları, kuşaktan kuşağa aktarmaları için kurdukları TV, Radyo, STK, okullar, kültür merkezleri gibi kurumların varlıklarını sürdürebilmeleri için onlara bütçeden pay ayırmaktır. Türkiye ise Sünni Müslümanlarınki hariç hiçbir topluluğun kültür çalışmalarına ve kurumlarına bütçe ayırmadığı gibi,kâr amacı güden kurumlarmışcasına yüklü vergiler ödeyen bu kurumları keyfi ve hukuka aykırı bir şekilde kapatabiliyor.
Önce TÜRKSAT durduruyor TV 10’un yayınını; sonra reji, arkasından TV’nin sahibi olan şirket mühürleniyor. TV 10 ve şirketin kapatılmasıyla da bitmiyor yapılan haksızlık. Dinledikçe artıyor insanın şaşkınlığı. Bu devleti tanımak, adeta intikam duygusuyla vatandaşına zulmetmeye nasıl doyamadığını, gaddar olduğu kadar bir yerde gülünç de olduğunu anlamak için TV 10’un başına gelenleri görmek yeterli. Kanalın ofisindeki eşyalara el konulmuş ve bu eşyalar yediemin olarak TRT’ye verilmiş. Yaklaşık 100 çalışan, ki bunların yüzde 90’ı Alevi, işsiz kalmış. İşsizlik maaşı almak için yaptıkları başvuru reddedilmiş; ancak avukatların itirazından sonra kabul edilmiş. Yüz yıllarca sırf Alevi oldukları için ayrımcılığa uğrayan bu insanlar, şimdi de bir KHK ile damgalanmış ve mağdur edilmiş durumdalar. Daha önce KHK ile kapatılan bir kurumda çalışmış oldukları için başka bir basın kuruluşunda işe de alınmıyorlar. Üstelik işsiz kalan bu insanların özlük hakları da ellerinden alınmış. 11 Kasım’da işten çıkarılmalarına rağmen 27 Temmuz tarihi itibariyle işten çıkarılmışlar gibi muamele yapılmış; 27 Temmuz’dan itibaren ödenen sigortaları iptal edilmiş. Buna karşılık SGK da peşine düşmüş bu insanların, 27 Temmuz’dan itibaren sigorta primleri ödenmedi diye. Yetmemiş, çalışanlar geriye dönük olarak işten çıkarıldı, yani zamanında işten çıkarma bildirimi yapılmadı gerekçesiyle şirkete 9000 TL para cezası verilmiş.
TV 10’un sahibi olan şirket de büyük bir mali zarara uğramış. RTÜK’e ödenen 80.000 USD lisans bedeli ile TÜRKSAT’a ödenen 68.000 USD depozito şimdilik yanmış, bitmiş, kül olmuş. Şirket ortaklarının mallarına şerh ve haciz konulmuş. Hiçbir mallarını satamıyorlarmış. Banka hesapları ve kredi kartları bloke edilmiş. Sırf kendi inancınızı ve kültürünüzü korumak için yayın yaptınız diye başınıza bunların geldiğini düşünebiliyor musunuz?
Yol TV de kapatıldıktan sonra Türkiye’de yayın yapan tek bir Alevi kanalı kalmadı. OHAL döneminde Alevilerin sadece televizyonları kapatılmadı elbet. Bu kadar zulüm az gelirdi. Darbe teşebbüsünü fırsat bilen, daha doğrusu ‘işini bilen’ vatandaş da boş durmadı bir dönem. Gülsuyu Cemevi’nin duvarlarına ırkçı yazılar yazıldı, cemevine ateş açıldı. Garip Dede Dergâhı’na insanlar içindeyken ateş açıldı. Alevi nüfusun yoğun olduğu yerlerde cemevlerine türlü saldırılar yapıldı. Ve bütün bunlara devlet göz yumdu tabii ki.
Her şey mümkün bu memlekette. Her kötülük, her hukuksuzluk. Devleti yönetenler bu kötülüğü sürdürmeye devam edecek gibi görünüyor ama onlar için kötü haber şu: İnsanlar yılmıyorlar; mücadelelerini sürdürmekten vazgeçmiyorlar. Aleviler de bu yaşananlar karşısında yılmadı. TV 10 ekibinin bir kısmı şu anda bir belgesel çekiyor. Yeni bir TV kanalı açmak için çalışmalar da harıl harıl devam ediyor. Aleviler yakın zamanda yeni bir TV kanalı açabilecekler mi bilmiyorum ama ne yaparsa yapsın bu devletin Alevilere inançlarını, kültürlerini ve maruz kaldıkları ayrımcılıkları unutturamayacağını biliyorum. Bu da bu devlete dert olacak, bir de bunu biliyorum.