Nurcan Kaya
Ülkemizdeki eşi benzeri olmayan linç pandemisi
17 Mart günü Paris’ten kalkan bir uçakla İstanbul’a gelişimizi ve karantinadaki ilk iki günümüzde yaşanan sorunları Artı Gerçek’teki köşemde anlatmıştım. Ondan iki gün sonra yayımlanan, buradaki olumlu gelişmeleri anlattığım yazımda yurttaki görevlilerden şöyle bahsetmiştim:
"Buradaki görevliler sağ olsunlar, ellerinden ne gelirse yapıyorlar. Hele bebekli ailelerin ihtiyaçlarının karşılanması için burada çizilen sınırları bile zorluyorlar bazen. Gayet güler yüzle ve kibar bir şekilde bize yardımcı oluyorlar. Onları meşgul ettiğimiz ve belki de sağlıklarını tehlikeye attığımız için üzgünüz, mahcubuz biraz. Öğlen odaları temizlemeye gelen kadınlar mesela bir lisede temizlik görevlileriymiş. Okullar kapalı olduğu için onları buraya göndermişler. Biz olmasak belki de evde oturuyor olacaklarını düşünüp çok üzüldük."
Bu yazıdan sonra katıldığım iki programda da buradaki olumlu gelişmeleri de anlatıp rahat olduğumuzu, aklımızın dışarıda olduğunu söyledim. Bu yazılar ile programların bazılarının linklerini kaldığımız yurdun yöneticilerine de gönderdim. Bazı görevliler objektif davrandığım, ilk günden sonraki olumlu gelişmeleri harfiyen aktardığım için bana teşekkür ettiler.
Aynı dönemde Euronews benden odamdaki günlük hayatım üzerine, odayı da gösterecek şekilde kısa bir video çekip çekemeyeceğimi sordu. Ben görevlilerin ve komşularımın görüntülerini alamayacağımı söyledim. Ayrıca odamı görüntülememin mahsuru olup olmadığını yurt yöneticilerine soracağımı söyledim. Bu konuda bize bir yasak olduğu söylenmemişti, üstelik videonun amacı odayı eleştirmek de değildi ama ben yine de yurt yöneticilerini zorda bırakacak bir şey yapmamak için ne olur ne olmaz diye düşünerek sordum. Yurt müdürü de odanın görüntülenmesini istemediklerini ama kendimi çekebileceğimi söyledi. Ben de bu kararlarına saygı gösterip, ne söyleyeceğimi de çok tasarlamadan, gayet de pozitif duygular içinde, kamerayı açıp karantina maceramızı ve günümü nasıl geçirdiğimi anlatmaya çalıştığım bir video kaydederek Euronews’e gönderdim. Editörlerinin bazı bölümleri kısaltarak hazırladığı video 22 Mart günü web sitelerinde, ayrıca twitter, facebook ve youtube hesaplarında paylaşıldı. Olanlar da ondan sonra oldu.
Beş milyon civarında kişinin izlediği bu videoların altına 14 bin civarında yorum yapıldı.
Bu yorumların yüzde 99,9’u ya beni nankörlükle ya devlet düşmanlığıyla ya da Avrupa seviciliğiyle itham ediyorlardı. Hakaret ve küfür içeren çok sayıda yorum da vardı. Örneğin:
"@SADIKBEY1: qahpeye bak sen, devlet senin hayatını kurtarmaya çalışsın sen isyan et. Sana senin gibilire ahır bile fazla. Derhal geldiğin yere git. Bu millete bulaştırma."
"@fonfeynk: Havalara bak, bunlar yüzünden doğa bizden intikam alıyor. Öl amk"
Aşşğılık yaratıklar sizi Pis mendeburlar
"O kadar cümlenin içine "Devletimize teşekkür ederim." demek aklına gelmedi galiba."
"Yediğin içtiğin sana haram zıkkım olsun. Bir kuru ekmeğe bile layık değilsiniz. Zerre kadar şerefiniz varsa bu ülkeyi terk edin."
"Yalan söyleyeni virüs yakalasın yuh sana devlet elinden geleni yapıyor yinede bazı kaşarlara yaranamıyor"
"NE BEKLEDİNİZ 5 YILDIZLI OTEL Mİ? BELLİKİ AVRUPANIN BOKU ÇIKMIŞ TÜRKİYE YE GELMİŞSİNİZ BİRDE YER Mİ BEĞENMİYORSUNU.BUNU KAÇ ÜLKE YAPTI. TÜRKİYE 85 MİLYON İNSAN VAR VE YURT DIŞINDAKİ ÖĞRENCİLERİDE UNUTMADI VATANDAŞLARINI TOPLAYIP YURTLARA YERLEŞTİRDİ. TEŞEKKÜR EDİN. AĞLAMAYIN"
"nasil bir kaltaksin sen"
"Senin Allah belanı versin! Bunu derhal geldiği yere gönderin bunlar virüsden daha tehlikeli.."
"Usta bu bildiğin kaşar"
Facebook’taki yorumları fark eden bir arkadaşım bana haber verdiğinde birkaçına baktım ve doğrusunu isterseniz okuduklarıma güldüm ama bir videonun bu kadar yanlış anlaşılmasına ya da yanlış bir tarafa çekilmesine, binlerce kişinin de üşenmeyip yorum yapmasına epey şaşırdım. Hiç anladığım şeyler değil ama sosyal psikoloji için orada epey bir malzeme olduğunu düşündüm. Avrupa’ya ve orada yaşayanlara duyulan kıskançlık, olgusal bir bilgiyi bile sert bir eleştiri ya da küçümseme olarak görmeye yol açan aşağılık kompleksi, birinin yazdığı bir yoruma kilitlenip oradan yürümeye yol açan sürü psikolojisi ve cemaat halleri vs…
Üstelik yorumlar yalan yanlış bilgiler içeriyordu. Bu yorumlara göre ben Fransa’da yaşıyordum. Orada virüs yayıldığı için kaçıp Türkiye’ye gelmiştim. Devlet sevabına ücretsiz olarak beni Türkiye’ye getirmişti ve devletin bana sağladığı bütün imkânlara şükredip teşekkür edeceğime şikâyet ediyordum. Vatan, millet düşmanıydım. Virüs de biz Avrupa’dan gelenler sayesinde Türkiye’ye yayılmıştı. Virüslü olduğum için devletin aslında benim dönmeme izin vermemesi gerekiyordu.
Tüm bunlar yetmemiş gibi yurtta kalan bir ‘komşum’, videoyu paylaşırken yazdığım bir tiviti epey ‘yanlış anlayarak’ (!) ve bence epey de kötü niyetli davranarak bir video çekmiş. O tivitimde bazı sağlık görevlileri ile bazı karantina yurtlarındaki görevlilerin bizim kadar iyi beslenmediklerini duyduğumu söylüyor ve onların da en az bizim kadar iyi beslenmelerini umduğumu söylüyordum. Yani kaldığım yurt ile ilgili herhangi bir iddiada bulunmamıştım. Ancak buna ve yazdığım yazılar ile katıldığım programlarda anlattıklarıma rağmen bu ‘komşum’ benim tivitime yorum yapıp tam olarak ne demek istediğimi soracağına, koridorda yemek dağıtan personele bizim kaldığımız yurttaki temizlik görevlileri ile diğer personelin yeterince beslenmediğine dair bir iddiada bulunduğumu söyleyip bunun doğru olup olmadığını sormuş. Personel de böyle bir şey olmadığını söylediğinde ‘komşum’ "demek ki bir yanlı propaganda var" demiş. Tüm bunların yer aldığı videosunu da twitter hesabında paylaşmış.
Ben kaldığımız yurttaki görevliler ve komşularla kurduğumuz güzel ilişkiler ve iyilikle beslendiğimize dair yazılar yazarken bir ‘komşum’un böyle bir şey yaptığından habersizdim.
Sonra da bu videoyu ilk defa duyduğum @eha_gundem isimli bir twitter hesabı benim HDP’ye yakın bir avukat olduğumu söyleyip benim twitter hesabımı da etiketleyerek iddiamın yalanlandığını belirterek paylaştı. İşte ondan sonra doğrudan twitter hesabıma, hatta facebook hesabıma hakaretler yağmaya başladı.
İşte o zaman hem ciddiyetle üzüldüm hem de kaygılandım. Hayatımda ilk defa böyle bir şey yaşadım sonuçta. Hem yapmadığım bir şeyle suçlandığım için üzüldüm hem de açıkça hedef gösterildiğim için doğrusu, endişelendim.
Bir de yurttaki bazı görevliler de o avukat siz misiniz diye sordular. Bazıları onlar hakkında iyi şeyler, muhtemelen bazıları da kötü şeyler söyleyen bir kişi olarak tanıdılar beni. Şimdi benim hakkımda kim ne düşünüyor bilmiyorum. Adil ve dürüst davranmamakla suçlanmak, kendini anlatamamak çok can yakıcı bir şey.
Tüm bunlar sonrasında o komşunun kim olduğunu öğrenmeye çalıştım. Benim üst katımda olduğu belliydi ama odasına gidip konuşmam buradaki karantina nedeniyle mümkün değildi. Yaptığı şeyin çok tehlikeli olduğu konusunda kendisini uyarmak istedim. Ancak günler sonra tesadüf bir şekilde paylaştığı videoyu görünce kimliğini tespit etmiş oldum.
Kendisine ve bana yazılan binlerce rahatsız edici yorumun sahiplerine kısaca şunları söylemek isterim:
Ben Fransa’da yaşamıyorum. İki aylık bir çalışma ziyareti/staj programı kapsamında Strasbourg’a gitmiştim. 10 Nisan’da çalışmam bitince dönecektim ama bu kriz ortaya çıkınca konulan sınırlı sayıda uçuşla erken dönmek zorunda kaldım.
Burada yaşıyorum, vergimi ve SGK primlerimi burada yatırıyorum ve burada sigortalıyım. Bu ülkeye gelip güvenliğim ve sağlığım için gerekli bütün tedbirlerin alınmasını beklemek doğal hakkım.
Biz Türkiye’ye ücretsiz olarak getirilmedik. Herkes 150 EURO bilet ücreti ödedi.
Karantinaya alınmak benim tercihim değildi ancak hem şartlar beni buna mecbur bıraktığı hem de kamu sağlığını korumayı da gerekli gördüğüm için kabul etmek durumunda kaldım. Buraya gelirken yaşadığımız kargaşada virüs kapmamız mümkündü. Geleceğimiz yerin temizlenip sterilize edileceği ve tek kişilik odalarda kalacağımız söylenmişti. Ancak buraya geldiğimizde önce oda bulamadım. Daha sonra hem bazı odaların birden çok kişiye verildiğini hem de sonunda bulduğum odaya çıktığımda odanın yeterince temizlenmediğini fark ettim. En nihayetinde sandığınızın aksine bizden önce bu yurtta kalanlarda da korona virüsü olabilirdi. Ayrıca başkasının idrarını, kılını, tüyünü çıplak ellerle temizlemek zorunda kalınca sağlığımız için endişelenmem doğaldı. Yan odalarda bebekler vardı. Onlar için ilk gün epey zor geçti. Ben bunları da sonrasında yaşanan iyileşmeleri de geçen on günde tarafsız olarak anlattım. İster hastane, ister hapishane, ister karantina olsun, sizi kendi kontrol ettiği bir alana aldığı andan itibaren sağlığınızdan ve güvenliğinizden devlet sorumludur. Bu sorumluluğa işaret etmek de vatandaşlar olarak hakkımızdır.
Ben devlet denilen şeyin bizim vergilerimizde ihtiyaçlarımızı gidermek için kurulmuş bir mekanizma olduğuna inanan, ona herhangi bir kutsallık atfetmeyen birisiyim. Bu sadece Türkiye ile ilgili değil. Devlet mefhumuyla ilgili genel fikrimdir. Benim için önemli olan bir toprak parçasının üzerinde yaşayan insanlardır. Teşekkür edeceksem o hizmeti güler yüzle sağlayan emekçilere ederim, ki defalarca ettim de.
Şimdi siz bana oturduğunuz yerden hakaretler dizerken ben hastanelerdeki sağlıkçıların ve bazı yurtlardaki çalışanların sağlığının derdine düşüp yediğim lokma için suçluluk duyup onlarla ilgili bir soru sorduğumda, çalışanlara kıyamayıp onları odama bile sokmayıp temizliğimi kendim yaptığımda, kendilerini korumaları için onları sürekli uyardığımda hangimiz onlara daha çok önem vermiş oluyoruz? Siz hamasetle devlet aygıtına ve iktidara methiyeler dizerken ben başıma gelebilecek her şeyi göze alıp burada yaşanan deneyimi dış dünyayla paylaşıp insanlarımızın bekası için buradan çıkarılacak dersleri, öğrenilecek deneyimleri anlatırken, lütfen dışarı çıkmayın diye seslenirken, çalışmak zorunda olanların korunması için tedbir alınması çağrısında bulunurken bu ülkenin insanlarını hangimiz daha çok önemsemiş oluyoruz?
Ben çok iyi şeyler yaptığımı iddia etmiyorum ama gerçekten bu ülkenin bütün insanlarını sizden daha fazla önemsediğime, onların selameti için daha fazla risk aldığıma inanıyorum.
Kusura bakmayın. Ben sizin gibi olmak, sizin gibi konuşmak, sizin gibi davranmak zorunda değilim.
Son olarak şunu söyleyeyim: Şu olağanüstü şartlar sona erdiğinde hem bu ‘komşu’, hem de beni hedef gösteren EHA hakkında suç duyurusunda bulunacağım. Ayrıca bana açıkça hakaret edenler hakkında da hem suç duyurusunda bulunacak hem de kendilerine tazminat davası açacağım. Tartışmaya mahkemelerde devam ederiz artık…