Enver Topaloğlu
Yervant Gobelyan’ın ‘Keşke…’si
Bilhassa modern İstanbul Ermeni şiirinin önemli temsilcilerinden Zahrad’dan (Zahrad Yıldızcıyan) yaptığı çevirilerle bilinen karikatürist Ohannes Şaşkal, başka İstanbullu Ermeni şairlerden de çevirilerle modern Türkçe şiire, modern Türkçe şiirin belleğine olan katkılarını sürdürüyor.
Son olarak Şaşkal’ın şiirlerini Türkçeye çevirdiği şair Yervant Gobelyan oldu. Gobelyan’ın Türkçede ilk kez yayımlanan kitabının adı “Keşke…”. Kitap Aras yayınlarından çıktı.
“Keşke…”nin girişinde “Usul Gereği” başlığıyla yayınevinin kısa bir notu yer alıyor. Açıklayıcı metinde Türkçede ilk kez yayımlanan kitabın, öykücülüğü ve gazeteciliğiyle tanınan Yervant Gobelyan’ın 1948 yılında yayımlanan “Yevani Te” adlı kitabının çevirisi olduğu belirtiliyor ve şöyle devam ediliyor: “Gobelyan, 1930’ların sonlarında ortaya çıkan ve “İstanbul Ermeni şiiri” olarak da anılan “Cumhuriyet Dönemi Modern Ermeni Şiiri”nin öncülerinden Garbis Cancikyan ve Haygazun Kalustyan’ın önemli ardıllarından biridir. Şairin başka yayınlarda yer alan dört şiiri de bu kitabın sonuna eklenmiştir. ‘Keşke…’ 10 Kasım 1923 doğumlu Gobelyan’ın 100. doğum yıldönümüne ithaf edilmiştir.” Yayıncının notuna biz de “Keşke…”nin Ocak 2024’te okurla buluştuğunu ekleyelim.
Yervant Gobelyan’ın da yirminci yüzyılda Türkiye’de Ermeni toplumunun şair, yazar, sanatçı ve kültür insanı olarak öne çıkan diğer aydınlarınkine benzer bir yaşamöyküsü vardır.
Gobelyan’ın yaşantısının bilhassa ilk gençlik dönemi için Ece Ayhan’ın “orta ikiden terk” imgesini çağrıştırdığı da söylenebilir. Şair on dört yaşından sonra bir daha okula gitmemiş ve bakkal çıraklığından oto tamirciliğine kadar birçok işte çalışmıştır.
DÖRT YIL ASKER
Hagop Gobelyan tarafından düzenlenen şairin biyografisinde belirtildiğine göre yaşamını gazeteci olarak sürdüren Gobelyan, şiirin yanı sıra öykü de yazar. Daha doğrusu şiirden çekilir, ağırlığı öyküye verir. Yayımlanmış dört öykü kitabı vardır. Gobelyan’ın öyküleri, İstanbul kentinin alçakgönüllü, onurlu insanlarına dairdir… Hagop Gobelyan tarafından daha önce yayımlanan öykülerinden bir seçki yapılarak Türkçeye çevrilir ve 1998’de Aras yayınlarınca yayımlanır. “Memleketini Özleyen Yengeç” adıyla okurla buluşan kitapta adeta Stavro, Kir Bodos Yuvanopulos, Abdullah Efendi, Matmazel Annik, Müsü Vartan, Meliha Hanım, Hacı Mıgır sanki hep beraber İstiklal Caddesi’nde yürüyüşe çıkmışlardır. Daha sonra telaşla Galata Köprüsü’nden kalkan Adalar vapuruna binerler. Öykülerden bir zamanlar Samatya’ya “Küçük Paris” denildiğini de öğrenir yeni kuşaklar.
Okul hayatı toplam yedi yıldan ibaret kalan şairin askerlik süresinin dört yıl olduğunu da kaydetmek gerekir. Şair, asker olduğu sırada “yeni Ermeni şiiri”nin öncülerinden Haygazun Kalustyan’la tanışır. Dönemin bir diğer öncü şairi Garbis Cancikyan’la ise daha önceden tanışmaktadır. Samatya’da çoğunluğu Ermeni gençlerden oluşan “Hilal Fanfara”dan (Ermeni Bandosu) arkadaştırlar.
İLK VE TEK ŞİİR KİTABI
Yervant Gobelyan aslında gerçek anlamda bir yazın ve yayın emekçisidir. Gazetelerde çalışmış, haftalık gazeteler çıkarmıştır. Ömrünü ve yaşamını yayınlarda, yayınlarla geçirmiştir denilebilir. Varlığını adeta “kaleminin ucuyla” çağının karanlığında ışık olmaya, toplumuna ışık tutmaya adamıştır.
Şiirlerinin Türkçeye çevirilerini yapan Ohannes Şaşkal’ın ifadesiyle Yervant Gobelyan 1947’de “öykü ve şiir olmak üzere iki cepheden birden giriş yapar edebiyat dünyasına.”
Sonu üç noktayla biten ve kitaba da adını veren “Keşke…” başlıklı şiirinden bir bölüm alıntılayarak örnek sunalım:
Aklımızdan çıkarabilseydik keşke
şimdi süslediğin bu çayırların
geçen yıl emdiği teri, kanı, gözyaşını,
rengârenk çiçeklenmiş ağaçlarının altında
toprağa düşen sayısız kahramanları
aklımızdan çıkarabilseydik keşke…
çıkarabilseydik keşke…
keşke…
Şiirin mürekkebinde hatıra vardır ve şair o mürekkebi hafızaya aktarır. Bellekle hafızayı eş anlamlı saymamak gerekir. Aslında sözlüklerde belirtilenin aksine hiçbir sözcüğü eş anlamlı saymamak gerekir. Hele de şiirde. Sözcükler yalnızca bir gösterge bir işaret biriminden ibaret değildir çünkü. Daha fazlası vardır. O daha fazlasına başka bir zaman değinmek üzere konuya dönelim.
Şairin “Keşke…”si aslında insanlığın keşkesidir. İnsanlığın neden olduğu kıyımların yıkımların yol açtığı acıların ve o acılardan etkilenen insanlığın keşkesi…
Kıyımdan, yıkımdan, haksızlıktan, adaletsizlikten, savaşlardan yana olmayan, barış isteyen herkesin ortak serzenişidir aslında şairin dilinden dökülen keşke ya da keşkeler… Çığlık çığlığa bir serzeniş… Öte yandan buruk, burkulmuş kalplerin sesi pek yüksek çıkmaz. Ama şairin sesi, yükselmesi gerektiği zamanlarda yükselmiştir hep. “Keşke…”deki ses de öyle… Şiir ölçüsünü bozmayan bir yükseklikte çıkar. Kendini kendi bireysel meselelerinden çok dünyanın halini, yaşam koşullarını, çağın sorunlarını kaydeder.
Bir şiir daha okuyalım. Son betiğini paylaşacağımız şiir “Gece” başlığını taşıyor:
Şimdi
gece değil artık sevgilim,
işte tekrar tutuştu ufuk
ve güneş tırmanmakta göğe
uyuyan insanlar tekrar uyanacaklar,
ekmek ve hayat kavgasının kalk borusu
başlayacak ötmeye
GARİP ŞİİRİYLE PARALEL
Modern Türkçe şiirin oluşmaya başladığı süreçte doğanlar, bu şiirin iki büyük dalgasından ilkinin, yani Garip şiirinin öncüsü ya da uygulayıcısı oldular. Her iki dalganın bir başka özelliği de modern Türkçe şiirdeki tasfiyenin ve inşanın da öncülüğünü üstlenmiş olmasıdır.
İster geleneksel isterse yazılı olsun, Türkçe eksenli şiirin de başkenti İstanbul olmuştur. Şunu da belirtelim: İstanbul’da, modern Türkçe şiirin tarihi içerisinde kalarak söylersek artık çok daha açık biçimde biliyoruz ki yalnızca Türkçe şiirler yazılmamıştır. İstanbul’daki halkların şairlerinin de kendi dillerinde yazdıkları önemli bir şiir birikimi söz konusudur. İstanbullu ermeni şairlerin yapıtları bunun bir örneği.
“Modern Ermeni şiirine öncülük eden “İstanbullu Ermeni şairler”in otuzlu yılların sonundaki çıkışları öyle gösteriyor ki Garip şiirinin dalgasının arkasından değil içinde yer almışlardır. Açık kaynaklarda birçoğunun, örneğin Yervant Gobelyan’ın Orhan Veli’yle arkadaş olduğu belirtilmekte.
Modern Türkçe şiirin yalnızca “Türkçe şiir” olarak oluşup gelişmediği ve sürmediği savı için bu veriler de dikkate alınabilir.
YARIM KALAN YÜRÜYÜŞ MÜ…
Doksanlardan sonra, bilhassa ikibinli yılların ilk döneminde ya da dönemecinde modern Türkçe şiirde yeni kanallar açılmıştır. Örneğin artık yeni bir kanal olarak şair kadınların şiirleri vardır. Bir başka kanal da Kürt, ama Türkçe yazan şairlerle açılmıştır.
Bilhassa Garip dalgasının oluştuğu ve yükseldiği dönemde, İstanbullu Ermeni şairlerle Garip arasında bir etkileşim yaşandığı, bu şairlerce Garip’in poetikasının benimsendiği ve paylaşıldığı anlaşılıyor. Bir tinsel ya da ruhsal ortaklıktan söz edilebilir. Hatta aynı dönemde Garip dalgasının, İstanbullu Ermeni şairlerce modern Ermenice şiire taşındığı da söylenebilir.
Fakat İkinciyeni dalgasıyla başlayan süreçte ve sonrasında yeni kuşak İstanbullu Ermeni şairlerin nasıl bir tavır takındıklarını bilemiyoruz. Örneğin Zahrad, Garip şiiriyle olan etkileşimini çok büyük bir değişikliğe uğratmadan devam ettiriyor. İkinciyeni ve sonrasındaki süreçte modern Türkçe şiirdeki gelişmelerden çok da etkilenmediği anlaşılıyor. Garip döneminde iç içe geçecek kadar yakınlaşan iki dilin şiirinin, sonraki yıllarda birbirinden uzaklaştığı, aradaki makasın açıldığı söylenebilir mi?
Yervant Gobelyan’ın “Keşke…”sinden bir şiir daha paylaşalım. Acılarımızı, sızılarımızı, ağrılarımızı gidermeyecektir belki, ama imgelerin “iyi eden” gücü de bilinmektedir. “Gazete Satıcısı” başlıklı şiirden bir bölüm aktarıyoruz:
Baban
küçük yaşta kaptı senden
meçhul “kader”ini
ve körpe, masum çehrenden
silip götürdü tebessümünü
ebediyen
Sokak arkadaşların boşuna beklediler,
sonra alıştılar sensiz oynamaya.
FAŞİZME KARŞI
Yetimlik önemli bir motiftir ve belirgin bir yer tutar Gobelyan’ın kitabındaki şiirlerde. Giriş bölümünü okuduğumuz şiire de küçük yaşta yetim kalan çocuğun duyguları, düşünceleri ve yaşam koşulları yansımıştır.
“Keşke…”nin başında “Yervan Gobelyan’ın “Bir Şair Olarak Portresi”ni çizdiği yazısında Ohannes Şaşkal “şairin daha ziyade insanlığın yakıcı ortak meselelerini şiirlerinin odağına aldığını” belirtiyor ve şöyle devam ediyor: “İnsanlığı yıkımın eşiğine getiren II. Dünya Savaşı’nın hüküm sürdüğü, faşizmin gemi azıya aldığı yıllarda, Avrupa’nın kana bulanışını, dayanılmaz acılara sevk edilişini, ‘Kana bulanmadık / ne dağ kaldı / ne vadi / ne de bozulmadık bir yuva…’ dizeleriyle tasvir eder. Öte yandan, Türkiye’yi etkisi altına alan karanlık ortamın o boğucu, bunaltıcı ruh halini dile getirmekle kalmaz, yaşanılamamış iyi ve güzel şeylerin, heba olmuş, çalınmış gençlik günlerinin ukdesini de bizlere sezdirmek ister; siyasi yönü ağır basmayan ama savaşa, faşizme, katliamlara, şiddete ayak direyen, gerçekçi olduğu kadar güçlü ve iyimserliği elden bırakmayan dizeleriyle”. Gobelyan, çağının en büyük insanlık suçu olan faşizme karşı ses çıkarmıştır. Bu bile tek başına onun değerini göstermek için yeterli sayılır. Şu betik “Zafer Şarkısı başlıklı şiirden bir bölüm içeriyor:
savaş yanlısı nutuklarla,
çağrılarla, kıyımlarla,
bizim toz pembe günlerimizi
çevirdiler ıstıraba.
Aşk yerine, şarkı yerine,
her yerde kavga çıktı karşımıza,
sağır ve durmak bilmez bir kavga!
Kitabın “Ek” bölümünde ilk baskıda yer almayan dört şiire yer veriliyor. “Garbis’ten Mektuplar” başlıklı şiir, cumhuriyet dönemi ermeni şiirin öncü isimlerinden yaşamını yirmi altı yaşında yitiren Garbis Cancikyan’a ağıttır, öyle okunmaktadır. Şiirin son betiğini sunalım:
Şubata kısa derler
Şu ömrümün şubatı bir bitmedi
Gelmedi ışıklı günler
Kışın kılıncı hiç eksilmedi
Ruhum ışıklı günleri bekler halbuki
Şiirin, şiirlerin iyiliğe ve iyileşmeye ihtiyacı olan dünyaya olan özlem bitmiyor. Gobelyan’ın şiirlerini okurken kitabın adındaki “Keşke…”den sonra gelen üç noktayı da şiire bu nedenle dahil etmeyi ihmal etmemek gerekir. Diyebiliriz ki şiirlerin ufkunu açan aynı zamanda umuttan yana şiirsel bir şair dokunuşudur o üç noktalar.
Yervant Gobelyan’ın kırklı yılların dünyasına ve yaşayışına ayna tutan, yılgınlığa düşmemiş, arayışını direnişini sürdüren genç insanının ruhunu yansıtan şiirleri bir araya getiriyor “Keşke…” Biz şiirin mürekkebinin hatıra olduğunu ve hafızaya aktığını bir kez daha vurgulayacağız ama… O “keşke” sesine duyarlı şiir okuru şairin emeğinin hakkını verecektir elbette.
Enver Topaloğlu: Türk dili ve edebiyatı öğrenimi gördü. Birçok sanat edebiyat dergisinde şiirleri yayımlandı. Altı şiir kitabı bulunuyor. Cumhuriyet gazetesinde 1993 – 2015 yılları arasında düzeltmen olarak çalıştı. Emekli oldu. Gazete Duvar’da yazarlığa başladı. Beş yıl süreyle cumartesi günleri modern Türkçe şiiri odak alan yazılar yazdı. 10 Eylül 2022 tarihinde Artı Gerçek’te başladığı köşe yazarlığını sürdürüyor. Topaloğlu 2017’den bu yana İzmir’de yaşıyor.