Enver Topaloğlu
Yılın ardından – 4
Enis Akın şiirini verili dilin; bilinen, kalıplaşmış, bilhassa yürütülmekte olan dilsel biçimlerin reddedildiği bir tarzda kurar. Şiiri bir tür biçim araştırmaları, biçim alıştırmaları yapılan laboratuvar gibi değerlendirdiği söylenebilir. Biçimsel oyunlar da dilsel oyunlar gibi şiir için açımlayıcı bir imkân sağlar. Biçimsel deneylerin şiir için getirdiği imkânları ön plana çıkarır.
Onun biçimsel arayışları, deneyleri üzerine düşünürken aynı zamanda Türkiye’de yayımlanan ilk fanzini çıkaran, dolayısıyla ilk “fanzincilerden” biri olduğunu da göz ardı etmemek gerekir. Fanzin tarzının, fanzin aklının onun şiir yapım sürecinde başrolde olduğunu söyleyebiliriz.
“Çok Sevmek” dikdörtgen kutu içinde “Aziz Cobain” başlıklı epigrafla başlıyor. Cobain, heavy metal müziğin efsane ismi Kurt Cobain. Başka isim gelmiyor akla. Şairin okura verdiği ipucu ya da bir yön tabelası gibi o epigraf. Burada okuyacağınız şiirler heavy metal özelliklidir der gibi. Kitap yine dikdörtgen kutu içine yerleştirilmiş “Aziz Cobain II” başlıklı şiirle bitiyor. O şiiri okuyalım:
bekle
mezdim anlamların
böyle fış
kıracağını kır
ılan kel
imelerin yerlerin
den ben
Sanki arada şair Orhan Veli’ye de, onun “Anlatamıyorum” şiirine de karşılık veriliyor gibidir. Bu niçin dikkatimizi çekiyor. Çünkü Enis Akın bunu hep yapıyor. Orhan Veli’nin şiirini hatırlayalım:
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.
Enis Akın’ın yaptığına şaşırmıyoruz çünkü. Garip şiiri de kendisinden önceki şiirle diyalog halindeydi. Onu ancak onunla konuşarak, tartışarak aşmayı hedeflemişti. Enis Akın da öyle yapıyor. Orhan Koçak da Akın’ın dördüncü kitabıyla ilgili Virgül dergisinde çıkan yazısında şairin bu tavrına, poetik tutumuna dikkat çekiyor: “Bu dördüncü kitabında da şiiri bir tartışmanın, hatta genel olarak çatışkının dışında düşünmeyen bir şair olarak beliriyor Enis Akın.”
Beşinci kitabında çok sevmenin, bir sonraki kitabındaysa boşluğun şiirini arıyor, kazıyor mu demek gerekir yoksa. Çünkü Akın şiiri, aynı zamanda bir kazı alanı haline getiriyor. “Çok Sevmek” bir yanıyla şairin sevdikleri ve sevme biçimlerine, deneyimlerine yaklaşma çabası. Bir yanıyla çok sevmenin aslında sevmemek olabileceğini düşündüren, sevmekten perişan olma durumuna eğilen bir toplam.
BOŞLUKTA NE VAR NE YOK
“Boşlukta ne var” sorusuna herkes farklı yanıtlar verebilir. Bizim bu soruya karşılığımız, “Ne yok” olur. Altıncı kitabına “Güzel Boşluk” adını veren Enis Akın, boşlukta ne var diye sormuyor. Boşluğu tanımlıyor ve o boşluğa kelimenin tam anlamıyla “dalıyor”. O nedenle “Güzel Boşluk” için bir intihar dalışı kitabı diyebiliriz. Ama ölmeyeceğini bilen bir pilotun intihar dalışı gibi. Çünkü şair eğitimlidir, deneyimlidir. Şiirinde o dalış eğitimleri başından beri sürer. Şair görsel şiirin modern Türkçe şiirde gidebileceği uçları araştırmak bakımından altıncı kitabında sınırları hayli aşar. O sınırları aştıkça şiirin de hem içi hem gözü açılır. İçi ve gözü açılmış şiir aynı zamanda bir tehdittir. Nitekim deneysel görsel şiir yönelimi çıktığı hızla geri çekilmek durumunda kalmıştır. Son dalga çekilirken arkasında Enis Akın başta olmak üzere birkaç isim bıraktığını söyleyebiliriz. “Güzel Boşluk” için şöyle de denilebilir: Akın’ın bir satranç oyuncusu gibi karşısına oturduğu boşlukla bir tür harf verip hece aldığı maçın anlatımı gibi. Kitaptan, pardon “Güzel Boşluk”tan, bir şiir çekelim ve devam edelim:
herkes kalem kağıtlarını getirsin
yazıyoruz
(…)
aç parantez
boşluk
kapa parantez
“Güzel Boşluk” yine de Enis Akın şiirinde bir kopuş değil, ama bir sıçrayıştır diyebiliriz. O sıçrayışın ardından gelen kitap da bu kanımızı güçlendiren nitelikte.
Yedinci kitap, milenyum çağını “Puşt Ahali”yle başlatan şairin, ikincibinyılın ikinci on yılında “puşt ahaliyi”, “fanatik sevgileri”, “boşlukları” geride bırakma, bireysel olandan odağını kaydırarak yeniden tarihsel ve sosyal olana, eleştirel gerçekçi bakış açısına yaklaşma niyetini de yansıtır niteliktedir. Başlangıçtaki, ikibinli yıllara kadarki odağı öyledir çünkü, doksanlara kadarki süreçte sosyal ve tarihsel perspektif, eleştirel gerçekçilik ön plandadır.
Necmiye Alpay, Milliyet Kitap’ta, “Şaka Gibi Şiirler” başlığıyla çıkan yazısında Akın’ın yedinci kitabı olarak okurla buluşan “Dağdaki Emirler”e değinir. Alpay’ın yazısı, kitaptan alıntılanan iki dizeyle başlıyor:
anladım ki bir kitap
bir kitabın içinden okunabilir sadece
Necmiye Alpay yazısına şöyle devam ediyor: “Yukarıdaki dizeler, Enis Akın’ın ‘Dağdaki Emirler’ adlı şiir kitabından. Kapağa, kitabın kendi içinin fotoğrafı konulmuş, ‘kitap içi kitap’ fikrini resmeder gibi. Şiirlerde başka şair ve yazarlara dolaylı dolaysız göndermelere rastlıyoruz. Anlatım düzleminin ‘içinden okunduğu’ zarf ise kutsal kitaplar. Enis A.’nın şiirleri şaka gibidir, son derece dinamik. Bu yedinci şiir kitabında şaka gibilik dozu hayli yükselmiş, meydan okuma ya da cüret düzeyine ulaşmış.”
Kitabın motiflerinden biri “İbrahim”dir. Alpay’ın da vurguladığı gibi şiirlerde konuşan kişi bu adla hesaplaşma içindedir. İbrahim bir yerde İbrahim Enis olurken bir başka yerde Kaypakkaya olur.
Enis Akın’ın şiirleriyle ilgili düşünce şiiri değil, ama düşünen şiir yorumu yapılabilir.
UYAR’IN ‘SESİ VE RUHU’ EŞLİĞİNDE
Deneysel görsel şiirle antilirik şiir arasındaki farkı yansıtması bakımından da dikkat çekici olan “Dağdaki Emirler” mensur tarzda, kutsal kitapların dilini taklit ederek yazılmış bir girişle başlıyor ve on bölümden (hikâyeden) oluşuyor. Akın kitapta, Osmanlı’nın saray çevresinde yazılan şiirinde kullanılan tahmis ve taştir biçimlerine benzer bir yöntem uyguluyor. Yapılan şu: Zemine Turgut Uyar’ın “Terziler Geldiler” şiirinin “sesini ve ruhunu” çağrıştıran bir metin yerleştirip üzerine bir başka şiir eklenmiş. Divan şiirinde bunun bir benzeri olan tahmisteyse yapılan, sevilen şairin beyit ya da beyitlerinin önüne iki ya da üç dize yazılmasıdır. Taştirde ise şair dizelerini, başka bir şairden aldığı beytin arasına ekler. Kitabın onuncu hikâyesinden iki betik aktaralım:
ölüm usta
benim adım ibrahim
yalancı dilde yazdım
bu kitabı
ve devrilmeyen
cümlelerle kalan
kelimelerle
ibrahim benim adım
“Dağdaki Emirleri”i okuyanlar, Enis Akın’ın sonraki kitabının “Mutsuzluk” olacağını anlamışlardır diyebilir miyiz? Çünkü kitapta açıkça söylenenden başka, hayalet gibi kol gezen bir de fısıltı söz konusudur ve bazı kulaklar o sesi duymuş olabilir. Çünkü kitapta, babanın oğlunu tanrıya kurban etmek üzereyken beklenen koyun gelmez. O koyun gelmeyince “Kaypakkaya” okurun çağrışımını hareketlendirir. Okur “Kaypakkaya”yı “Kalpakkaya” olarak okuyabilir. Neticede Kaypakkaya’nın bir “Kalpakkaya’ kurbanı olduğu yorumu da mümkün.
Akın başladığı mutsuzluk dersine sekizinci kitabı “Mutsuzluk”ta devam eder.
Şair bütün ihtimallerin bittiği yerden, çıkmazdan; sesini ödünç aldığı Turgut Uyar’ın saptadığı gerçeklikle, “insanın çıkmazda” olduğu gerçeğiyle yüzleşerek konuşur. “Mutsuzluk” için gündelik hayıtın dili, gündelik hayatın şiirleri tanımı yapılabilir. Gündelik hayatın sıkıcılığının şiirleri de denilebilir. Bu yoruma, gündelik hayatın sıkıntılarını, dilini, şiirini silkeleyen şiirler olduğu açıklamasını da eklemek gerekir. Gündelik hayat aslında bütün trajikliğiyle mutsuzluğun kaynağıdır. Akın, aslında mutsuzluğun kaynağıyla yüzleştiriyor okuru.
Kitapta, Gezi direnişi sırasında ve seksenli doksanlı yıllarda İstanbul’da polis tarafından sokakta vurulan, öldürülen gençleri hatırlatan bir şiir yer alıyor. Şiirin başlığı “Uzun Pas Beklentisi Üzerine”. Şiirin epigrafını okuyalım:
çünkü bir devlet undan tuzdan ve yok etmekten yapılan
bir yemektir prensim, aramayın bu sokaklarda bu şiirde
kalbimizde ve herkes varo yok artık, onun adı yok acısı
yok olmaması var sadece, anneler artık bulduğun yere
otur ve çocuğu yeme lütfen
Şu betikler de şiirden aynı şiirden:
nah mutlu oluruz
pardon çok afedersiniz
çiçeklerin namlusu vardır
mehmet kurşunuyla can
veren akif dalcı
kaç yaşındaydı unuttum
o elinizdeki çiçekler
kullanılmak içindir dikkat
hangi birinizi unutmayabilirim?
ethem bir insanı
uzaktan kollamayı bilen
hanginizi hatırlayabilirim yürürken
YARALI BİR KAPLAN
Şairin yayımlanan son kitabı “Müjgan” olmuştu. Kitaba değindiğimiz 23 Şubat 2019 tarihli Gazete Duvar’da yayımlanan yazımızda şöyle demiştik: “Kafa karışıklığı sanki bir yaralı kaplan yaratmış, yoksa doğurmuş mu diyelim. Kitapta, ana sorunsal olan ‘kafa karışıklığının’ yanı sıra bir de ‘yaralı kaplan’ geziniyor adeta. Hatta ‘Müjgân’ için, ‘yaralı bir kaplanın tırnak izleri’ yorumunu da yapabiliriz.” Kitaptan alıntıladığımız betik de şöyle:
Şimdi uyu yarın olur
Kansız çığlıksız cinayetsiz
Sana yine iyi sabahlar dilerim
Balkonlarda garlarda herkes Müjgândır
‘ATIŞTIRMALIK’ DEĞİL ‘TARTIŞMALIK’ ŞİİRLER
“Müjgan”da kirpiğin kirpiğe değmediği bir dünya hali, yani uykusuzluğun da izleri sürülebilir. Bir soru, acaba bu neyin uykusuzluğudur sorusunun eşliğinde belki… “Müjgan” dolayısıyla Attilâ İlhan’ın “Mahur Beste’si de hatırlanabilir; belki!
Haydar Ergülen, Hürriyet’in Kitap Sanat ekinde 16 Haziran 2023’te çıkan yazısında, Enis Akın’ın toplu şiirleriyle ilgili yorumu şöyle: “30 yıllık bu toplamda yer alan her kitap, yeni bir acemiliğin cesurca izlerini taşıyor... diyebiliriz, yeni acemilik hep yeni, hiç eskimeden sürüyor da diyebiliriz, acemiliğin hep yeni ve hem benzersiz hem de birbirine hiç benzemeyen şiirler yazmak olduğunu ve Enis Akın’ın belki de böyle anılacak bir şair olduğunu da ekleriz.”
Bazı şiirler ayak üstü atıştırmalıklar gibi olabiliyor. Enis Akın’ın şiirleri için atıştırmalık değil, “tartışmalık” şiirler diyebiliriz…
O nedenle bilhassa, Akın’ın toplu şiirlerinin, “vakit ayrılarak” okunacak kitaplar listesine alınıp okunmasını öneririz.
Enver Topaloğlu: Türk dili ve edebiyatı öğrenimi gördü. Birçok sanat edebiyat dergisinde şiirleri yayımlandı. Altı şiir kitabı bulunuyor. Cumhuriyet gazetesinde 1993 – 2015 yılları arasında düzeltmen olarak çalıştı. Emekli oldu. Gazete Duvar’da yazarlığa başladı. Beş yıl süreyle cumartesi günleri modern Türkçe şiiri odak alan yazılar yazdı. 10 Eylül 2022 tarihinde Artı Gerçek’te başladığı köşe yazarlığını sürdürüyor. Topaloğlu 2017’den bu yana İzmir’de yaşıyor.