'Dilsiz toplum' yasası iktidarı niye kaygılandırdı?

'Sansür Yasası' iktidardaki en az iki kaygıyı yüzeye çıkardı: Biri, MHP’nin emniyet ve yargıdaki gücü. Diğeri AK Parti ve Külliye’deki siyasal oligarklar arasındaki hakimiyet kavgası.

Bildiğiniz gibi "Sansür Yasası" yeni yasama dönemine kaldı. Öncelikle şunu belirtmek lazımn: Esasen, bu bir sansür yasası filan değil, sansür durağını geçeli çok ama çok oldu. Yani iktidarın elinde "sansür" için yeterince araç var. 

Kısa bir bakış: Her şeyden önce Terörle Mücadele Kanunu var ki iktidar istediği zaman istediği gibi kullanıyor, özellikle de içinde "Kürt" geçen ya da geçme ihtimali olan her konuda, her alanda, her işte buraya müracaat ettiği herkesin malumu. Genel güvenlik, genel ahlak filan gibi başlıklar altında işletilen bir dizi madde daha var. Bu iktidarın 20 yılının en önemli nişanesi olarak, günden güne işlevsel hale getirilen hakaret davaları ve cumhurbaşkanına hakaret maddesi tek başına bir sansür fabrikası niteliğinde. Son bir örnek: Şu satırlar yazılırken RTÜK, bazı televizyonlara Sedat Peker’in açıklamalarını haberleştirdikleri için ceza verdi. 

Bütün bunları üst üste koyunca, TBMM’de görüşülmesi ertelenen teklifin sansürü hayli aşan amacı belirginleşir: Bu aslında toplumu tamamen sessizliğe gömme, dilsizleştirme, "dilini kesme" yasası. Siyasi partilerden akademilere, günlük sohbetlerden politik çalışmalara, tek tek kişilerden kurumlara, bütün faaliyetleri içine alacak kadar geniş bir çekirdek madde içeriyor teklif, şu ünlü 29’uncu maddeden söz ediyorum.

MHP ÇOK İSTİYOR

Fakat şimdi cevabını aramamız gereken teklifin içeriğinden çok, iktidarın neden bundan vaz geçtiği. Şimdilik bildiğimiz tek şey, iktidar bloku içindeki kendi küçük gölgesi büyük partinin yani MHP’nin bu metnin yasa olmasını canı gönülden istediği fakat AK Parti içinde metne yönelik "ciddi endişeler"in bulunduğu. Zaten bir endişeleri olmasa çoktan çıkarmışlardı, hele bir dediği iki olmayan Bahçeli de istiyorsa. 

MHP, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra özellikle emniyet ve yargı içerisinde bir hayli güçlü hale geldi; bu türden bir maymuncuk yasayı istemelerinin önemli sebeplerinden biri bu. Hoşlanmadıkları işleri polisiye-adli işlemlerle ortadan kaldırmaya yönelecek kadar güçlü olunca böyle bir imkanı elde tutmak istemeleri gayet anlaşılır. İktidarın büyük ortağı açısından, hukuksuzluklarla dolu ve hukuksuzluğu daha da güçlendirecek bir yasadan çekinecekleri hiçbir şey olamaz esasen, bir hukuk kaygıları olsa zaten memleket bu hale gelmezdi. O halde AK Parti’nin mesela Anayasa Mahkemesi’nden ya da diğer yargı kurumlarından veya sivil toplum örgütlerinden çekinerek teklifi geciktirmeye yöneldiğini düşünmek pek doğru değil. 

İKİ PARTİ, İKİ OBA

Yine de iktidarın büyük partisi olarak zaman kazanmaya çabalamasının en az iki nedeni olmalı. Bunlardan birincisi, küçük ortağa karşı duyulan güvensizlik ve kaygıdır; yani teklifin yasalaşması halinde "sessiz toplum" düzenini iktidarın kendi planlarına göre değil de MHP’nin plan ve arzularına göre şekillenmesi kaygısı. İkincisi ise bizzat iktidar partisinin içindeki meseleler olmalı. 

İktidar partisi derken, hem bildiğimiz Adalet ve Kalkınma Partisi’ni hem de Külliye etrafında kümelenen siyasal oligarkların oluşturduğu halkaları kast ediyorum. Anlaşılan burada anlaşmazlık büyük. Anlaşılan, iktidar obasının bu iki ayrı çadırındaki iç anlaşmazlıklar, böylesine denetimsiz ve aşırı güç asimetrilerine yol açabilecek bir yasanın oluşturacağı imkanların nasıl kullanılacağına dair iç çatışma düzeyine ulaşmış durumda. Öyle olmasa, teklif yasalaşır, bazı sorunlar çıkarsa da oralar yine başka bir torba kanun içindeki tuhaf maddelerle onarılırdı, olmadı iki kararnameyle işler düzeltilirdi. 

NOTLAR 

1
Elbette, düzenlemeye karşı itirazlarını örgütlemek ve etki alanlarını genişletmek için kullanan başta gazeteciler, hukukçular ve bunların meslek örgütleri olmak üzere kısa ve akılda kalıcı bir isim olarak "Sansür Yasası" lafını kullananlara yönelik bir eleştiri getirmiyorum. Onlar, burada yazdıklarımı benden iyi biliyorlar, bu nedenle canla başla teklif aleyhine çalışmalar yürüttüler. Teşekkür ve tebrik etmekten başka bir söz söylemem söz konusu bile olamaz. Yine, elbette, mücadele ve çalışmalarının değerini küçültmek aklımın ucundan bile geçmez, bu "geciktirme"de payları olduğu da muhakkak. Fakat "demokratik etkileşim" fikri ile neredeyse alay eden, en haklı itirazları, en iyi ve güçlü biçimde dile getirilmiş protestoları bile görmezden gelme konusunda hayli kalınlaşmış bir deriye sahip olan bir iktidarın, sadece protestolar ve tepkiler nedeniyle geri adım attığına inanmak bugünkü Türkiye için çok zor. Tepki ve protestolar dışında neler etkili olmuş olabilir sorusuna cevap aramaktan ibaret benim bu yazıda yaptığım. Yoksa, siyasal muhalefetin hem de gazeteci ve hukukçu meslek kuruluşlarının bu yasa etrafındaki etkili mücadelesi, hem teklif tekrar görüşülmeye başlandığı zaman hem de farklı alanlarda meydana gelecek gelişmelerde iyi bir örnek oluşturur umarım.

2
Çok tuhaf ama Sedat Peker’in yeniden konuşmaya başlaması, iktidar partisinin bu ikili karakterini görünür kılma açısından önemli ipuçları taşıyor. Örneğin, Peker’in Metin Külünk diye anlamamızı istediği kişiyle konuşmaları, hem parti ve külliye ayrımını hem de siyasal oligarkların kavgacı tutumlarını görünür kılıyor. Peker bütün stratejisini, iktidar içindeki bu kamplaşmaları kullanma ve kamplar arası çatlakları genişletme üzerine kurmuş anlaşılan. Bu gidişle yakında bir "Sedat Peker" yasası çıkarsa şaşmamak gerek. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi