Celal Başlangıç

Celal Başlangıç

AKP’nin de kayyımı MHP oldu!

Bahçeli’nin bunca ‘fedakarlığı’ yapmasının nedeni yerel seçimlerden daha kazançlı çıkmak değil. MHP’nin AKP politikalarını daha da ‘devletleştirmek’ gibi stratejik görevi var.

Özellikle büyük kentlerde gösterecek belediye başkan adayı bulmakta zorlanıyor Erdoğan.

Önce "kazanacak" aday peşine düşüyor, AKP’ye dışarıdan "taze kan" olacak, bulunduğu kentte popüler isimlere yöneliyor.

Çünkü özellikle büyük kentlerde 31 Mart yerel seçim anketleri "kritik" geliyor.

Görünen o ki, "kimi gösterirsem göstereyim; kendi rüzgarımla, AKP’nin gücüyle kazanırım" dönemi gerilerde kalmış. İstanbul, Ankara gibi kentler artık "çantada keklik" değil, İzmir "umutsuz vaka".

Bunun üzerine eldeki kadrolara yöneliyor.

Ankara’ya Kayseri’nin eski belediye başkanı, eski bakanlardan Mehmet Özhaseki’yi aday gösteriyor.

Kayseri doğumlu Özhaseki, yıllarca bu kentte belediye başkanlığı yapmış.

Ankara’yla tek alakası ise son üç-dört yıldır bu kentte milletvekili olarak yaşaması.

Ankara’nın Kayseri’yle tek alakası da iki kentin İç Anadolu Bölgesi’nde bulunması.

İzmir’de istediği adayı bulamıyor Erdoğan. Mecburen Denizli’nin eski belediye başkanı, eski milletvekili ve bakanlardan Nihat Zeybekçi’yi aday gösteriyor.

Zeybekçi’nin İzmir’le bir ilgisi yok. Uzun süre belediye başkanlığını ve milletvekilliğini yaptığı Denizli’nin de İzmir’le tek ilgisi, iki kentin de Ege Bölgesi’nde bulunması.

İstanbul için aday sıkıntısı daha da büyük. Yıllardır "bu yollarda beraber yürüdüğü" en yakın çalışma arkadaşı, eski başbakan, hatta son başbakan, şimdinin TBMM Başkanı Binali Yıldırım’ı ikna etmekte zorlanıyor. Yıldırım’ın direnişi sürüyor.

Diğer konuşulan gerekçeleri dışında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday olmakta ayak sürümesinin bir nedeni daha var Yıldırım’ın. Geçen seçimde de CHP’li Aziz Kocaoğlu’nun karşısında İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday olmuş ve kaybetmişti.

Yerel seçim yaklaştıkça AKP’nin çaresizliği artıyor, çünkü gelen anket sonuçlarına göre AKP’nin oyu 24 Haziran seçimlerinde aldığı yüzde 42,6’nın da altına doğru iniyor.

Bunun üzerine Erdoğan yaklaşık 40 gün önce "herkes yoluna" diye elinin tersiyle ittiği Cumhur İttifakı’na geri dönmek zorunda kalmıştı. Çünkü MHP’ye "eli mahkûm"du.

MHP lideri Bahçeli de zaten bu tabloyu biliyordu ve Erdoğan’ın sonunda Cumhur İttifakı’na döneceğinden emindi.

Daha üzerinden iki ay geçmemişti Bahçeli’nin Erdoğan’ı uyarmasından:

"Yerel seçimlerden alınacak sonuç, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin oturması ve yürümesi açısından çok önemli. Alınacak kötü sonuç her şeyi tersyüz edebilir. Özellikle üç büyük şehir çok önemli. Buralarda HDP, CHP ve diğer partiler destek verip yerel yönetimler kazanabilir. Bu olduğu takdirde daha o gece bu sistemin meşruiyetini tartışmaya açarlar. Bu da içinde bulunduğumuz şu geçiş döneminin altüst olması demektir. Bu seçimde Güneydoğu’da alınacak oylar çok önemli. Orada 101 belediyeye kayyım atandı. Şimdi o parti oralarda yine kazanırsa bu çok kötü olur. Çıkarlar plebisit gibi sunarlar."

Yani Bahçeli, Erdoğan’ı "büyük şehirleri kaybedersen meşruiyetin tartışmalı hale gelir, Kürtler kayyım atadığın belediyeleri geri alırsa bunu bir ‘ayrılık’ oylaması olarak sunarlar" diye uyarıyor.

Cumhur İttifakı’nda Bahçeli’nin hiçbir "fedakarlıktan" kaçınmaması aslında MHP’nin bu birliktelikteki "görevi"nin seçim kazanmasının çok ötesinde daha stratejik bir konuma sahip olduğunu gösteriyor.

Bu ittifakta MHP’nin stratejik görevi AKP politikalarını denetleme, düzenleme, devletleştirme ve bir daha çözüm süreci gibi "derinleri" yerinden zıplatacak projelere yönelmesini engellemek.

Erdoğan da bu "mahkûm eliyle" iktidarı yitirmemek için MHP’yi bulunduğu konumda tutacak jestler üretmek zorunda kalıyor.

Zorunlu olarak da 31 Mart yerel seçimleri öncesi iktidarını yitirmemek, en azından meşruiyetini tartıştırmamak için bu sıkışmış durumuna uygun politikalar geliştiriyor.

Dört ay kala da Erdoğan’ın yerel seçimlere dönük taktikleri giderek belirginleşmeye başladı.

Erdoğan’ın birinci korkusu büyük kentleri kaybetmek.

Giderek ortaya çıkmaya başladı ki Erdoğan yerel seçim öncesi Gezi olaylarını tekrar gündeme getirerek özellikle kentlerdeki kutuplaştırmayı tırmandıracak. Zaten Osman Kavala’nın bir yıldır iddianamesi bile yazılmadan cezaevinde tutulması, yanına "örgüt arkadaşı" bulmak için yakın zamanda akademisyenlere ve sivil toplum aktivistlerine yapılan operasyon, daha önceki gün Taksim Dayanışması sözcülerinin beş yıl önce açılmış bir soruşturmaya dayanarak ifadeye çağrılmaları bu oyunun parçaları.

Yine Türkiye’nin batısındaki seçmen nezdinde oylarının artmasının bir yolunun da Suriye’ye, Menbiç’e, Fırat’ın doğusuna bir "sınır ötesi Kürt operasyonu" yapması.

Zaten 7 Haziran 2015 seçimlerinden bu yana "kan revan içersinde seçime gitmek" taktiğini uyguluyor Erdoğan ve bundan sonuç alınabileceğini gördü.

Ancak bu konuda ABD engelini bir türlü aşamıyor Erdoğan. Ama aşmak için her yolu deniyor.

Erdoğan’ın ikinci korkusu ise kayyım atanan belediyeleri HDP’nin fazlasıyla geri alması.

Bu konuda önemli açmazlarından biri de ortağının MHP olması… Bu birliktelik elbette AKP’den Kürt oylarını uzaklaştırıyor.

Elbette kayyım atadığı HDP/DBP’li belediyeleri Kürt siyasi hareketinin fazlasıyla geri alması da büyük kentleri kaybetmekten sonraki ikinci büyük kabusu Erdoğan’ın. 24 Haziran seçim sonuçları da böyle bir tablonun kaçınılmaz olduğunu gösteriyor.

Bu kabusunu savuşturmak için "kazanırlarsa yine kayyım atarım" tehdidini kullanıyor.

Sadece HDP’nin kazandığı yerel yönetimlere değil, muhaliflerin kazandığı bütün belediyelere kayyım atasa bile bu durum "Erdoğan kaybetti" olgusunu asla değiştirmez.

Bu sorunu aşmak için Erdoğan HDP üzerine büyük bir baskı, gözaltı, tutuklama dalgası salıyor.

Her gün bir kentte HDP operasyonu yapılıyor, il ve ilçe yöneticileri, yönetim kurulu üyeleri, HDP bileşenlerinin kadroları gözaltına alınıyor, tutuklanıyor.

Amaç, bırakın aday bulmayı, HDP’yi sandık başı görevlisi bile bulamayacak hale getirerek çökertmek, sandık başında oyları gasp etmek.

Bir de daha önceden AKP’ye oy veren muhafazakâr Kürtler var. Erdoğan bir yandan da onların oyunu geri çevirmek, en azından HDP’ye gitmesini engellemek istiyor.

Erdoğan ve yandaş medya "HDP eşittir PKK" kampanyası yapıyor bir yandan. Diğer yandan da günlerdir yandaş medya Kandil’deki PKK liderlerinin kadınlarla ilişkileri üzerinden uydurma haberler ve fotomontaj görüntülerle kara propaganda yapıyordu. En sonunda Erdoğan kendi medyasının yeteri kadar zemin hazırladığını düşünmüş olacak ki AKP Grup toplantısında "Kandil’e kadın kaçırmaktan, doğan çocukları Avrupa’ya satmaya" uzanan her adımı ahlaki ve insani suç doğuran bir hikâye anlattı.

Söylediğine kendi de inanıyor mu, bilinmez ama amacının MHP ile ortaklığını gözden kaçırarak muhafazakâr Kürtleri kendi saflarına çekmek olduğu açık.

Bu denli sıkışmışlık içerisinde AKP bu yerel seçimden de "başarılı" çıkarsa bu kendi zaferi değil, muhalefetin, özellikle de ana muhalefetin yenilgisi olacak.

Ne diyelim, Allah encamını hayreylesin. Ama siyasi pratik de göstermiştir ki kayyımı MHP olanın akıbeti berbat olur!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Celal Başlangıç Arşivi