Kürtaj meselesi ve filmi üzerine

Geçen haziran ayında ‘özgürlükler ülkesi’ ABD’de Yüksek Mahkeme’nin kürtaj konusunda yasaklar getirilmesine yol açacak bir karar almasıyla kürtaj hakkı tekrar gündemimize girdi.

"Roe Wade'e karşı" olarak bilinen, 1973 yılında alınan Yüksek Mahkeme kararıyla kadınların kürtaj haklarının Anayasa tarafından korunduğunun altı çizilmişti. Bu karardan bazı kesimler memnun değillerdi ve kararın alınmasının üzerinden geçen 49 yılda bu özgürlüğün sınırlanması için birtakım gelişmeler yaşanmıştı. Kürtaja ayrılan fonların sınırlandırılması, eyalet kliniklerinin kürtaj yapmama kararı verme haklarının kabul edilmesi, kürtaj olmak isteyen kadınların ailelerine haber verilmesi, kürtaj için ileri tarihli bir randevu verilmesi, son olarak da bazı eyaletlere sağlık sorunları dışında kürtajı sınırlama hakkı tanınması bu sınırlayıcı gelişmelerden bazılarıydı. Kürtaj olmak için para harcamak ve bazen bazı eyaletlere seyahat etmek gerekiyordu ve bütün kadınlar bu şansa sahip değillerdi. 

ABD Yüksek Mahkemesi geçtiğimiz ay ise 1973 kararını iptal etti ve kürtajı bir anayasal hak olmaktan çıkardı. Bu gelişmeden sonra bazı eyaletlerde kürtaj yasağı başladı. Bu da başka eyaletlere seyahat ederek kürtaj yapmayı şart hale getirdi. Yoksul kadınların bu gelişmeden en olumsuz şekilde etkileneceği aşikâr. İleride bütün eyaletlerde kürtaj yasaklanır mı, göreceğiz. 

Kadınların en doğal haklarından biri olan kürtaj hakkı dünyanın hemen her yerinde, büyük çoğunluğu erkeklerden oluşan meclisler, hükümetler ve mahkemeler tarafından ya yasaklanıyor ya da sınırlanıyor.

Mayıs 2022 tarihli bir habere göre üreme çağındaki 91 milyon kadının kürtaj hakkı yok. 700 milyon kadın güvenli, yasal kürtaj hizmetine erişemiyor. Aynı habere göre 24 ülke ya da bölgede kürtaj her koşulda yasak. Yani kadın tecavüz sonucu hamile kalmışsa veya hamilelik kadının hayatını tehlikeye atıyorsa bile kürtaj yapılması mümkün değil. 700 milyon kadın ise güvenli ve yasal kürtaj hizmetine erişemiyor. Ve ne oluyor sonuçta? Kadınlar güvenli ve yasal olmayan yollarla gebeliklerini sonlandırmaya çalışıyorlar. Bunun sonucunda ya ölüyor ya da şanslılarsa kalıcı veya geçici komplikasyonlar yaşamak zorunda kalıyor. Habere göre bu yasaklar ve sınırlamalar nedeniyle her yıl en az 23 bin kadın güvenli olmayan kürtaj nedeniyle ölüyor. 10 binlerce kadın da güvenli kürtaja erişemediği için komplikasyonlar yaşıyor. 

Türkiye’de kürtaj henüz yasak değil ama uygulamada neredeyse imkânsız hale getirilmiş durumda. Mezopotamya Ajansı’nın haberine göre, Kadir Has Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Araştırma Merkezi’nin 2016 ve 2020’de yaptığı, "Yasal Ancak Ulaşılabilir Değil: Türkiye’deki Kamu Hastanelerinde Kürtaj Hizmetleri" başlıklı araştırmaya göre, Türkiye genelinde isteğe bağlı kürtaj yapan hastanelerin sayısı oldukça sınırlı.

Araştırmaya göre, 295 kamu hastanesinden yalnızca 10 tanesinde isteğe bağlı kürtaj hizmeti herhangi bir şart gösterilmeden sağlanıyor. Bu da kadınların çoğunun ancak özel hastanelerde yüklü bir meblağ ödeyerek kürtaj olabildiği anlamına geliyor. Evli olan kadınların kürtaj olabilmeleri için eşin rızası gerekiyor ve bazen o rızayı almak mümkün olmuyor. Evli olmadan hamile kalan kadınlar ise yargılayıcı, cinsiyetçi bir muamele görmeyi göze almak zorunda kalıyorlar. Kürtaj olmak isteyen kişi 18 yaşından küçükse ebeveyninin onayı gerekiyor. Bu kuralın mutlak olarak uygulanması bazı çocukların hayatını ya da geleceğini tehlikeye atabiliyor.  

Belli ki kürtajı yasaklayan ya da kürtajı uygulamada imkânsız hale getiren kararlar alan kişiler bir an olsun istenmeyen bir gebelik yaşayan bir kadının yerine kendilerini koymuyorlar. Bir an düşünseler, bir tecavüz mağduru olduklarını, ya da hayatlarının gebelik nedeniyle tehlikede olduğunu, ya da çok daha basitçe, gebeliğin hiç istenmediğini, kadının hayatında radikal değişikliklere yol açabileceğini… 

İşte adeta bunun düşünülmesi için bir film yapılmış. Mubi’de gösterimde olan, Türkiye’de Kürtaj olarak anılan L'ÉVÉNEMENT isimli film 1960’lı yıllarda Fransa’da kürtaj yasakken istemeden hamile kalan bir lise öğrencisi olan Anne’ın yaşadıklarını anlatıyor. Filmin senaryosu gerçek bir hikâyeye dayanıyor. Film, Annie Ernaux’nun 2000 yılında yayımlanan aynı isimli otobiyografik kitabından uyarlanmış. Başarılı bir lise öğrencisi olan, işçi sınıfından bir ailenin tek çocuğu olan Anne cinsel ilişki yaşamanın hala tabu olduğu, cinsel bir ilişki deneyimlemiş genç kadınların ‘hafif meşrep’ muamelesi gördüğü, akranları tarafından tacize ve zorbalığa maruz kaldığı yıllarda istemeden hamile kalıyor. Maruz kalacağı muameleyi bildiği için derdini kimseyle paylaşamıyor. Üniversitede okumak, çalışmak, yazmak, üretmek, kendi hayatına sahip olmak isteyen Anne hamileliğini sonlandırmak istediğinden çok emin. Bir an bile tereddüt etmiyor ama kürtaj yasak. 

(Bu paragraf spoiler içerir) Yine de iki ayrı (erkek) jinekoloğa gidip kürtaj yapmaları için onlara yalvarıyor ancak doktorlardan birisi hiçbir şey yapamayacağını söyleyip telaşlanırken, diğeri Anne’a gebeliğini sonlandıracağını söylediği, ama aslında embriyoyu güçlendirecek bir iğne veriyor. Düşünebiliyor musunuz, adam Anne’ın hamileliğini sonlandırmadığı gibi Anne’ın bebeği doğurmasını garantiye almaya çalışıyor, yani Anne’ın yerine karar veriyor. Üstelik Anne’ın okumak istediğini gördüğü halde. Ve birkaç dakika önce Anne ile aynı okulda okuyan bir erkek öğrencinin başarısından gururla bahsettiği halde. Anne’ın derdini paylaştığı bir erkek okul arkadaşı ondan faydalanmaya çalışıyor.

Anne gebeliğini sonlandırmak için kendine çok acı veren, izleyicinin izlerken sınırlarını zorlayan şeyler yapıyor. Gebelik yine de son bulmuyor. Anne hamile kalmasına sebep olan genç erkeği ziyaret ediyor. Anne’nin hala hamile olduğunu, yani kendi başına bir çare bulamadığını öğrenen genç, hayal kırıklığına uğrayıp Anne’a gereken desteği vermiyor. Anne sonunda derdini iki yakın arkadaşıyla paylaşıyor. Onlar da kürtaj yasak olduğu için suça ortak olmayacaklarını, yardımcı olamayacaklarını söylüyorlar. Yani Anne hep yalnız bırakılıyor. Çaresizlik içinde kıvranıyor. Derslere konsantre olamıyor. Notları düşüyor. Üniversiteye girme ihtimali zayıflıyor. Bir yandan karnı büyüyen Anne gebelik semptomları yaşıyor. Hayatı iyice zorlaşıyor, hatta alt üst oluyor. Sonra sonra, Anne’in derdini paylaştığı ilk arkadaşı tavır değiştirip onu merdivenaltı kürtaj yapan bir kadına götürecek bir arkadaşıyla tanıştırıyor. Anne kitaplarını ve bazı özel eşyalarını satıp gerekli parayı tek başına denkleştirerek kadına götürüyor. Kadın kürtajı yapmayı kabul ediyor ama işlem sırasında Anne’a canının yanacağını ve eğer en ufak bir ses çıkarırsa işlemi bırakacağını söylüyor. Öyle de yapıyor nitekim. Anne’ın ikinci defa acıyla ses çıkarması üzerine işlemi sonlandırıyor ama Anne’a işlemi yarım bıraktığını söylemiyor. Yani o da Anne’ı değil, sadece kendini düşünüyor.

Kürtaj olduğunu düşünen Anne bir günlük bir rahatlama ve mutluluk yaşıyor ama düşük yapmadığını görünce tekrar kadına gidiyor. Komplikasyonlar yaşayabileceğini göze alarak ikinci bir defa kürtaj oluyor. Ve on binlerce kadının yaşadığı gibi Anne hayati tehlike yaratacak komplikasyonlar yaşıyor, tuvalette düşük yapıyor ve ağır kanamalı bir halde hastaneye zor yetiştiriliyor. Anne’ın herhangi bir anestezi olmadan kürtaj olduğu sahneyi de tuvalette düşük yaptığı sahneyi de izlemeye dayanmanın bir hayli zor olduğunu not etmek gerekiyor. Anne hastane tutanaklarına kürtaj yapan değil de düşük yapan biri olarak geçiyor. O yıllarda bu komplikasyonları yaşadığı için hastaneye giden kadınlar kayıtlara kürtaj yaptı diye geçerlerse hapse girecekleri bir yasal süreç başlıyor. Kadın şanslıysa hastanede kayıtlara düşük yaptı diye geçiriliyor. Anne de bu ‘şanslı’ kadınlardan biri oluyor. 


Film boyunca Anne’in çaresizliğine, gerginliğine, öfkesine ama asla zayıflamayan kararlılığına ve gücüne tanıklık ediyoruz. Çoğunlukla Anne’ın arkasında, hemen ensesinde duran kameradan bakarak yaşıyoruz bu tanıklığı. Yani filmi izlerken Anne oluyoruz biz de. Onunla birlikte darlanıyor, onunla birlikte kıvranıyor, onunla birlikte acı çekiyoruz. Kuşkusuz bunda gencecik bir oyuncu olan Anamaria Vartolomei’nin iyi oyunculuğunun payı bir hayli büyük. Oyunculuğu takdiri hak ediyor. 

Keşke herkes izlese Anne’ın hikayesini. Tecavüz sonucu olmasa, hayati bir tehlike yaratmasa dahi istenmeyen bir gebeliğin bir kadına neler hissettirebildiğine, kürtajın yasak olması halinde bir kadının başına neler gelebildiğine tanıklık etse. Bir kadının kendi hayatına, geleceğine sahip çıkmak için ödemek zorunda kaldığı bedeli, hayatını nasıl tehlikeye atmak zorunda kaldığını görse. Kendisini onun yerine koysa. Ve kimsenin ama kimsenin bir kadına bunu yaşatmaya hakkı olmadığını idrak etse. 

Ve kürtajı Türkiye’de veya başka ülkelerde yasaklamak isteyen herkesin, bütün siyasi hareketlerin, hele kadınlar adına bitirim bitirim konuşmaya kalkan, ahkam kesen bütün erkeklerin suratına tokat gibi çarpabilsek keşke Anne’ın hikayesini.

Ve keşke herkes bunun en nihayetinde kadınların bedeni ve kadınların kararı olduğunu kabul etse. 

Bu kolay olmayacak elbette. Kadınların yerine karar alma, kadınları yargılama, kadınları sınırlama cüretine ve bu faşizme son verecek olan şey elbette ki yine kadınların mücadelesi olacak. 
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Nurcan Kaya Arşivi