Evet cunta dönemlerini aratmayacak bir otoriterlik ve baskı var ancak bu, seçim sistemindeki tüm eşitsizliklere rağmen, yine de 'seçmen destekli' diyebileceğimiz bir rejim.
Şaka gibi: 12 Eylül darbesinin üzerinden 40 yıl geçmiş bile! Paşalar sizlere ömür olduğu halde, fikirleri ve kurdukları yapı 40 yıldır iktidardaysa bu işte bir terslik yok mu?
Kenan Evren'in Kur'an-ı Kerim'i elinde sallayarak ayetlerden örnek vermesi ve Turgut Özal'ın başbakan yapılması Türkiye'de 2 önemli olayın başlangıcıydı.
milyonların yoksulluğunun baş sorumlusu otoriter emek rejimi, hazinenin durumunun en önemli sorumlusu selin sayek böke’nin kastettiği özelleştirme ve ihale hamleleri.
DİSK, 12 Eylül darbesinin işçilere yansımasını anlatan raporunda, 40 yılda sendikal faaliyetlerin durdurulduğu, grevlerin yasaklandığı, işçi haklarının gasp edildiğini kaydetti.
Cumartesi Anneleri, bu hafta 12 Eylül darbesinde işkence ile kaybedilenlerin akıbetini sorarak, hakikat için yüzleşme talebini yineledi.
'AKP, uzun iktidar dönemi boyunca 12 Eylül’le hesaplaşmasını göstermelik bir 12 Eylül yargılaması ile sınırladı.'
'Milletine silah doğrultandan daha ahlaksız ve daha hain kimse yoktur.'
'Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, askeri darbenin, faşizm ve diktatöryal heveslerin rejimine dönüştü.'
'Kimse kapıda beklemesin. Gerçek bir özgürlük selamıyla ben karşılamak isterim.'
14 Eylül 1971 Tokat doğumluyum. 3 yaşımdan 6 yaşıma kadar Gölcük'te, 6 yaşımdan 1984'e yani 13 yaşıma kadar İstanbul'da yaşadım. 80 ile 84 arası dört sene kaçak yaşadım İstanbul'da.
Bugünün gençleri, çoğunlukla 12 Eylül’ü, ülke düzeyinde can güvenliğinin kalmadığı kötü gidişe askerlerin son verdiği gün olarak olarak biliyor. Gerçek bu kadar basit miydi?
AKP’nin 12 Eylül zihniyetini devralarak sürdürdüğünü ifade eden HDP Sözcüsü, Emniyet içinde kaçırmalarla görevlendirilmiş yapılanmalar oluşturulduğunu söyledi.
‘Darbelerle ayrımsız hesaplaşılmalıdır’ diyen ADAM-DER, kampanyanın startını 12 Eylül askeri darbesinin 40. yılı olan 12 Eylül Cumartesi günü verecek.
1955: İstanbul-İzmir’de 6-7 Eylül pogromları, 1973: Şili’de 11 Eylül darbesi, 1980: Türkiye’de 12 Eylül darbesi, 1984: Yılmaz Güney’in erken yaşta sonsuzluğa göçü,…
İHD Eş Genel Başkanı Avukat Eren Keskin muhalefete ilişkin yazsında 'resmi tarihten' esinlenen muhalefeti sorguladı.
Ondan aldığım bir mektupta, '1971’de Avusturya’ya gittikten yarım yüzyıl sonra Viyana’da hemen herkesin tanıdığı, çok sevilen bir sanatçı ve bilim adamıydım' diye yazmıştı bana.
12 Eylül 1980 darbesi ile özdeşleşen marş 15 Temmuz'da çalınacak.
Türkiye sancılı bir dönemden daha geçiyor. Muhalifler hapiste. İktidardakiler alabildiğine özgür. Bu nasıl bir sistem, diye sorabilirsiniz.
Çünkü demokrasinin önündeki en büyük engel AKP-MHP değil; demokrat olmakla, demokrat olduğunu zannetmek arasındaki uçurumun herkesi içine çekmesi.
İnsana en büyük acıyı veren, yaşadığı yerden, aidiyet duygusunun yarattığı güvenden ve sevdiği insanlardan uzak kalmasıdır.
Bunu Ayşe Nur’a iletip Mamak ile ilgili bir kitap yayımlamak istediğimi söyleyince, 'Niye yapıyorsun bunu, ‘onlar’ bizi sevmez' dedi.
Cunta ve faşizm bedenimize değil içinde yaşadığımız toplumun bütününe sızarak var olup fırsat bulunca da iktidara el koyarak hayatımızı teslim almaya çalışan birer virüs türüdür.
Hukuk’ta okurlarken, dersi asıp Bursa’ya gider Halit ve Şekibe, Nazım’ı ziyaret için. Nazım da aynı öğüdü verir. “Aman ha, takip altına alınırsınız!”
Kurduğu Sol Yayınları 1965 sonrası, 1971 darbesine kadar adeta infilak etti peş peşe çıkardığı kitaplarla, Marksist Yayıncılığın belkemiğini oluşturdu.
‘Kardeşim, orada, bir dizi üzerine çömelmiş, başı öne düşmüş, ağzı açık duruyordu. Ses vermeyince ‘İlhan İlhan’ dedim. Gitmişti kardeşim, oracıkta ölmüştü.’ (Muzaffer İlhan Erdost, 1980)
Muzaffer İlhan Erdost’u sonsuza uğurladığımız acılı günlerde en büyük doğum günü armağanım farklı kuşaklardan gazeteci, sanatçı ve akademisyenlerin pes etmeyen onurlu ortak direnişi.
Toplama kararı, Emniyetin basın şubesi tarafından tebliğ edildiğinde Ayşe Nur, tek kitap vermedi. Yasak kararını bizzat, 12 Eylül darbesinin mimarlarından Haydar Saltuk imzalamıştı.
'12 Eylül’leri, 1994’leri yaşadık. Ancak hiçbir dönem şimdiki gibi Kürtlerin üzerine gelindiğini görmedim.'
Ankara şimdi büyük bir kent ama benim Ankaram değil, kimliğini yitirmiş bir hayalet kent bence. Önce 12 Eylül, daha sonra beteri Melih Gökçek geçti silindir gibi Ankara’nın üstünden!
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır. Bu siteye giriş yaparak çerez kullanımını kabul etmiş sayılıyorsunuz.