Bir defa Menderes’i CHP değil, Milli Birlik Komitesi astırdı. İnönü’nün bu idamların olmaması için çaba harcadığı, bunun için idamların alelacele gerçekleştirildiği malum.
Evrensel için köşe yazımı çıkarayım aradan bari diyorum. 20.15’te yazıyı yollamak için internete bağlanıyorum. Ve ilk dehşet haberi düşüyor. Charlottenburg’da Noel Pazarı’na saldırı!
TC’nin siyasal tarihinde neredeyse her 10 yıla denk düşen bir şiddet sarmalı vardır. Neredeyse şiddet olmadan ülke yönetilmez diye bir anlayış var.
Yaşamında çocukluğundan beri yapmadığı iş kalmamış olan Ergün Küzenk’in anlatılarında gece düşlerini andıran bir yan var.
2007’den beri Kürt illerinin yerel yönetimlerinin ve siyasi kadrolarını tecrübe kazanmasınlar diye tutuklayanlar, kendileri için kalıcı kadrolar oluşturmayı bir hak olarak görüyorlar.
Ahmet Altan nasıl hâlâ hapiste tutulabiliyor? Ya da Osman Kavala? TC Başkanlığı adayı Demirtaş, hapiste yazarlığa başarılı bir sıçrayış yaptı. Türkiye hapishaneleri olmuş size bir akademi!
Elbette yasını tuttuk. Ama daha önemlisi, onun aydınlanma ve direniş misyonunu devam ettirmek
Zaho Yahudileri, İbranice değil de Aramice konuşur. Ama Süleymaniye'dekiler Kürtçe, Bağdat Yahudileri ise Arapça. Ve her biri kendi dillerini ve kültürlerini İsrail’e taşımışlardır.
İmralı’dan yine bir barış mümkün çağrısı geldi. Umut ederim bu kere yanıt bulur diyeceğim, barış çağrısına katılacağım ama…
Işıtan aramızdan bir Komünist olarak ayrıldı. Hangi TKP diye sormadı. İşçi sınıfını esas alan çizgisini hiç değiştirmedi.
Eğer 'direniş kelimesinin en yakıştığı çift kim?' diye sorarsanız, bunu Doğan ve İnci Özgüden diye yanıtlarım.
Kürt siyaseti içinde, İHD'de çalışma bir baz oldu daha sonraları. İHD kökenli birçok belediye başkanı, milletvekili de çıktı. Hatta parti lideri… Hatta cumhurbaşkanlığı adayı…
Mehmet İncili MAY yayınlarında çalışırdı, kitaplarını triportör ile dağıtırdı yayınevinin. Zavallı triportör, o da epey zaman Sansaryan Han'ın önünde tutsak kaldı. Akıbeti ise meçhul!
Eğer direniş ruhu ölmedi ise, bunda zindan kapılarında inatla bekleyen, ana, eş, kız kardeş, sevgili olarak bekleyen kadınların sayesindeydi.
Gerçek Diyarbakır, Suriçi neredeyse tamamen yok oldu 2015 sonbaharında. Nereden bilebilirdim, Suriçi de eski Van gibi ölü bir şehir olacak bir süre sonra.
Kadim bir halk, kadim bir kilise Nasturilik, yani şanlı Doğu Kilisesi. Bir zamanlar Orta Asya'lara, Çin'lere kadar uzanmış yolları İpek Yolu üzerinden.
Bütün bunlar yiten canların yanında ne ki? Aziz Bey de 100 yıl yaşayacakken, kahrından erken ayrıldı aramızdan. Yaşamının bir bölümünü çalmayı başardılar.
Kürtlerin bir 'onurları' kalmış yitirmedikleri! Bunu da İstanbul’da kanıtladılar. 2015 ve 2019 Haziranı'nda iki kez AKP’nin ve Erdoğan’ın dizini kırarak. Umarım AKP’si, CHP’si artık uyanır.
Türkiye insanı yüzyılı aşkın bir süredir yoğunlaşarak devam eden acıya sağır, dilsiz ve kör!
1996 yılında İstanbullu Rum gazetecilerin yurttaşlıktan atılıp, Kapıkule’den dehlenmesi de, hadi büyük basını anladık, sosyalist basında bile yer almayacaktı.
Almanya’da Kürt okur kitlesini hedef alan Mezopotamya Yayın ve Dağıtım'da el konan kitapların niteliği bana Kürt aydınlanması açısından da ilginç geldi.
Kitabının kinayeli bir başlığı var. 'Kötünün Kötüsü Adam /Anımsıyabildiğim Kadarıyla Yaşam Öyküm'. Zor iş muhalif olmak. İnsan bazen kendi dahil her şeyle, herkesle muhalif olarak...
El konan kitaplar listesinde Türkiye’nin en önemli yayınevlerinin isimlerinin yer aldığını görüyorsunuz.
Artık kitap yasaklamaya, mahkemeye vermeye gerek yok. Muhbirlerimizin 'tepki'si, kitapların toplu iadesi, dağıtılmaması için yeterli oluyor.
Kürt analarının Meclis içinden, cezaevi önlerine, meydanlara uzanan direnişi devam ederken… Tarih tekerrürden ibaret olmayacaksa bunu önleyecek olan direniş ruhudur.
Çetin Altan mahkeme kapısı nöbetini oğullarına devretti. Ahmet Altan’a herhalde bir defada halledelim deyip müebbet hapsi dayadılar!
Şimdi de bana RTE’nin kalabalık İstanbul mitingi umut veriyor, 'gidici' diye. Artık, halkımız da 1945’de 'hainlik' yapan İngiliz halkı düzeyine gelsin artık! Artık YETER! Desin.
II. Abdülhamit, parlamentoyu kapatarak aslında İmparatorluğun, Lübnan tarzı farklı etnik ve inanç gruplarının sorunlu da olsa bir arada yaşayabileceği bir modelin kök salmasının önünü kesti.
Ankara/Çubuk’un şifreleri, 31 Mart 1909 Adana Kıyımı'nda saklı. 31 Mart Adana Kıyımı sadece Ermenilere karşı değil, Hristiyanlara ve genel olarak Anayasal (Meşruti) düzene yönelikti.
Çanakkale’de Osmanlı Ermenisi subay ve askerler, Osmanlı Rumu ve Osmanı Yahudisi olanlarla birlikte en ağır yurttaşlık görevini yerine getirirken, aileleri tehcir yollarına dökülüyordu.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır. Bu siteye giriş yaparak çerez kullanımını kabul etmiş sayılıyorsunuz.