Celal Başlangıç
Asla olağan şartlarda bir seçim olmayacak!
Bugünlerde en çok tartışılan konuların başında "erken seçim" geliyor.
Herkes kendi meşrebine göre yaklaşıyor bu konuya.
AKP-MHP iktidarının sözcüleri ısrarla "Erken seçim yok. Seçimler zamanında yapılacak. Seçim 2023 Haziran’ında" diyor.
Muhalefet ise "Kesin 2023 Haziran’ına kadar sürdüremezler. En geç 2022’de seçim var" yaklaşımında.
Elbette üçüncü şıkkı da savunanlar var:
"Seçimi falan unutun. Saray iktidarı kaybedeceğini bildiği için biz bir daha önümüzde sandık mandık göremeyiz."
Sondan başlayalım.
Erdoğan’ın bir daha seçime gitmeme şıkkı pek mümkün görünmüyor.
Çünkü ülkesinde baskıcı bir rejim kurma peşinde olan bütün popülist sağcı politikacılar; hileyle hurdayla da olsa ne yapıp edip girdikleri seçimleri kazanmak isterler.
Yurttaşlarına yaptıkları zulmün meşruluğunu kazandıkları seçimden alırlar.
Bu nedenle Erdoğan her koşulda mutlak kazanacağı bir seçime gitmek zorunda.
Bu şartlar da kesin bir gerçeği herkesin gözüne sokuyor; erken ya da zamanında da yapılsa Türkiye’de asla olağan koşullarda bir seçim süreci yaşanmayacak.
Geçtiğimiz birkaç günde yaşanan olaylara bakmak bile bu öngörünün ne denli gerçek olduğunu gözler önüne serer.
Malatya’da geçtiğimiz Cumartesi günü DEVA Partisi’nin, Pazar günü de AKP’nin il kongresi vardı.
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan kürsüye çıktı ve kongre öncesinde Malatya’ya astıkları billboardların ve afişlerin nasıl söküldüğünü anlattı.
"Malatya İl Kongremizi duyurmak için kongremizle ilgili tanıtım materyalleri hazırladılar. Yarın şu anda iktidarda olan partinin kongresi var. Bizim kongre duyurularımızla ilgili pek çok materyal indirildi, söküldü. Anons çalışmaları yapılıyordu. Bu gürültü kirliliği diyerek engellendi. İktidar partisinin araçları daha da yüksek sesle her türlü çalışmayı yaptı, onlara karışan yok."
Erken ya da zamanında yapılacak seçimlerde de böyle olacak işte.
AKP-MHP bloğu devletin tüm olanaklarından yararlanarak yalanlarla dolanlarla oy almaya çalışırken, muhalefetin sesi sonuna kadar kısılacak.
Babacan da aynı tespiti yapıyor:
"Aydınların fikirleri yüzünden hapis yattığı, muhalefetin her görüldüğü yerde ezilmeye çalışıldığı, tek bir sesin bütün sesleri bastırmaya çalıştığı bir ülke mi hayal etmişlerdi? Tek bir ses şu anda bütün sesleri bastırmaya çalışıyor."
Seçim sandığı ortaya konulduğunda muhalefetin sesi Saray iktidarı tarafından daha da çok bastırılacak. Hatta mümkünse Saray iktidarı muhalefetin sesini tümüyle kesmeye çalışacak.
Son birkaç günde bu konuda çarpıcı örnekler yaşandı.
CHP’nin çıkardığı "21 Soruda FETÖ’nün Siyasi Ayağı" kitapçığına da yargı kararıyla yasak getirildi. Toplatılmasına karar verildi. Kitapçığın basımı, dağıtımı durduruldu.
Bu Saray’a bağlı yargı eliyle muhalefetin siyasi faaliyetlerinin engellenmesidir.
Seçime doğru muhalefetin sadece kitapçıkları yasaklanmayacak; afişleri, billboardları, pankartları sökülecek, anons yapmaları hatta toplantıları ve mitingleri de çeşitli gerekçelerle engellenecek. AKP-MHP iktidarı ise seçim sathı mahalinde hiçbir kural, hiçbir yasak dinlemeden istediği gibi at koşturacak.
Böyle bir tablonun oluşacağını son birkaç günde yaşananlar bile açıkça gösteriyor.
Van’da valilik kararıyla uygulanan ve her 15 ya da 30 günde yinelenen eylem ve etkinlik yasağı bin 500. güne doğru gidiyor.
Yani Van’da yaklaşık dört yıldır eylem de etkinlik de yasak.
Ancak herkes biliyor ki bu yasak sadece HDP’ye, sendikalara ve sivil toplum örgütlerine uygulanıyor.
AKP ve yandaşı partilere, sivil toplum örgütü görünümündeki iktidarın uydusu yapılara ise kesinlikle uygulanmıyor.
Örneğin muhalif yapılar dört yıla yakın bir süredir açık havada basın toplantısı yapamıyor, stant kuramıyor ama iktidar yanlıları Azerbaycan’a destek gösterisi yapabiliyor.
Yani öyle bir uygulama ki bu muhalefete yasak, iktidara serbest.
Bu keyfi yasak rejimi seçim döneminde niye tüm Türkiye’ye yayılmasın ki…
Geçtiğimiz hafta sonu iki eylem vardı. Birinde gençlik örgütleri 15 Kasım’da ilan edecekleri "Birleşik Gençlik Meclisi" öncesi "Birlikte Yürüyoruz" kampanyasının startını vermek için basın açıklaması yapmak istediler.
HDP Gençlik Meclisi, Yeni Demokrat Gençlik (YDG), Devrimci Öğrenci Birliği (DÖB) ve Gençliğin Devrimci Güçleri’nden (Dev-Güç) gençlerin katıldığı açıklamaya polis müdahale etti. 40 genç darp edilerek gözaltına alındı.
Aynı hafta sonu Halkevleri ülke genelinde "İnsanca yaşamak istiyoruz" talebiyle bir basın açıklaması yapacaktı. Hem Cumartesi hem de Pazar günü Halkevleri’nin çeşitli kentlerdeki basın açıklamasına polis tarafından müdahale edildi. 50’den fazla kişi gözaltına alındı.
Polis gençlerin ve Halkevleri’nin basın açıklamalarına müdahale edip gözaltına alırken Türkiye’nin çeşitli kentlerinde Suriyeli cihatçılar ÖSO bayrağı açıp Fransa’yı protesto ederken, yürüyüş yaptıkları güzergâh üzerinde bulunan turistlik otellerdeki Fransız bayrağını söküp yere atıyorlardı. Ama ortalıkta tek bir polis görünmüyordu. (Gerçi Fransız bayrağı diye Rus bayrağını yere atıp üzerinde tepindiler ama olsun, biz bu zekâ düzeyini yakından tanıyoruz.)
Bu tablo da aynen seçim sürecinde yaşanacakların habercisi. İktidar ve yandaşları diledikleri yerde, diledikleri propaganda faaliyetlerini yapacak, muhalefetin seçim propaganda çalışmaları ise kolluk güçlerini ve yargıyı sopası olarak kullanan Saray iktidarının insafına kalacak.
Bunlar sadece son birkaç günde yaşanan örnekler.
Oyunu arttıramayan iktidar zaten muhalefeti güçsüzleştirmek, muhalefet ittifakını dağıtmak için devletin tüm olanaklarını kullanarak rakip partilerin üzerine çullanmış durumda.
İYİ Parti’yi, CHP’yi bölme, HDP’yi yok etme operasyonları "siyasi kırım" düzeyinde aralıksız sürüyor.
Seçim yaklaştıkça daha da yoğunlaşacak.
Şu anda iktidar barolara genel kurullarını yaptırmıyor. Türlü hile ve hurdayla Türkiye Barolar Birliği’ni (TBB) ele geçirmeye çalışıyor.
Pandemi sürecinde Saray’ın yalanlarını ortaya çıkaran Türk Tabipleri Birliği (TTB) de iktidarın hedefinde. Barolara yapmak istedikleri gibi hekim örgütünü de dağıtmak, parçalamak, mümkünse ele geçirmek istiyor.
Sadece TBB ve TTB değil, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) de Saray iktidarının seçimden önce operasyon yapacağı hedefler arasında.
Saray’ın Yüksek Seçim Kurulu’nu (YSK) ele geçirme hedefi gerçekleştirildi.
Şimdi sırada Anayasa Mahkemesi (AYM) var. Saray, kendi iktidarları döneminde AYM’yi ikinci kez fethe hazırlanıyor küçük ortağı MHP ile.
Sırada Saray’da hazırlanan yeni Siyasi Partiler ve Seçim Kanunları var.
Yeni yasaların muhalefet partilerine tuzaklarla dolu olacağını şimdiden söylemek pek kehanet sayılmaz.
Saray’ın hedefinde bir de son kalan bağımsız medya ve çaresizlikten etkin bir muhalefet alanı haline dönüşen sosyal medya platformları var.
Bu mecralara da yeni operasyonlar yapılacağına ilişkin ipuçlarını Erdoğan geçen hafta yaptığı konuşmada verdi.
"Medyamız bizim sesimizi, nefesimizi yansıtmıyor."
Medyanın yüzde 95’i iktidarın kontrolünde ama bu bile Saray’a yetmiyor.
Emrinde onlarca televizyon ve gazete olmasına karşın; bağımsız, Saray’ın sultasına girmemiş üç televizyona, dört gazeteye tahammül edemiyor.
Seçime yakın bağımsız gazete ve televizyonlara dönük baskılar daha da yoğunlaşacak.
Bağımsız gazetelerin dağıtılamayacağı, bağımsız televizyonların ekranlarının karartılacağı bir sürece hızla ilerliyoruz.
Saray’a bağlı binlerce maaşlı trolle bile sosyal medyayı kontrol edemiyorlar.
Muhalifler sosyal medya mecralarında Saray’ın trollerine adeta orantısız zekâ uyguluyorlar ve bu da iktidarı çıldırtıyor.
Sosyal medyayı susturmanın yasal alt yapısını tümüyle hazırlayan iktidar şimdi bu alanda operasyonunu adım adım tırmandıracak. İktidara teslim olmuş ya da bandı yüzde 90 daraltılmış sosyal medyalı günler bizi bekliyor.
Saray iktidarının hedefi belli. Bu hedefe dönük operasyonlarını adım adım sahneye koyuyor.
Evet, erken ya da zamanında kesin olarak seçime gidecek Saray iktidarı.
Ama…
Ele geçirilmiş ya da bölünüp parçalanmış TBB, TTB ve TMMOB gibi toplumun direnç noktası olma gücünü yitirmiş meslek kuruluşlarıyla…
Teslim alınmış bir YSK ve yeniden fethedilecek bir AYM ile…
İktidarın yeniden iktidarını tazeleyecek bir Siyasi Partiler ve Seçim Yasası ile…
Siyasi soykırıma uğratılmış, gücünü yitirmiş ya da türlü hile ve hurdayla seçime sokulmayacak bir HDP ile…
Parçalanmış, AKP gibi içinden yeni partiler çıkarmış bir CHP ve İYİ Parti ile…
Devletin gücü kullanılarak tezgâhlanan oyunlarla dağıtılmış bir Millet İttifakı ile…
"Yedi düvele savaş açmış" Erdoğan’ın arkasına hizalanmış, HDP dışındaki muhalefet partileri ile…
Son kalan kırıntıları da ortadan kaldırılmış bağımsız medya ve sesi kesilmiş bir sosyal medya ile…
Erken ya da zamanında seçime mutlaka gidecektir Erdoğan. Çünkü zulmüne bir meşruiyet kazandırmak zorunda.
Ama bu hiçbir zaman eşit, adil ve olağan koşullarda yapılmış bir seçim olmayacaktır.
Önümüzdeki seçimde Saray propaganda sürecinden oy sayımına kadar her türlü hileyi ve hurdayı yapacak, muhalefet itiraz edecek bir muhatap bile bulamayacaktır.
Bu koşullar altında yapılacak seçimi kazanmak ve Saray iktidarından kurtulmak için AKP ve ittifaklarının ele geçirdiği devlet kurumlarını da yenmek gerekecek.
Bunun da "milli mesele" diye "yedi düvelle kavga eden dünya lideri" rolü yaparak yel değirmenlerine saldıran Erdoğan’ın arkasına hizalanan bir muhalefetle gerçekleşmesi zor.