Nurcan Kaya
Avukatlığın ve avukatların çözüm bekleyen bazı sorunları - 2
Geçtiğimiz hafta Türkiye’de avukat olabilmenin koşullarını anlatmıştım. Hukuk fakültelerinin katlanarak artan sayısına ve bu fakültelerde verilen eğitime, avukatlık stajına, mesleğe başlama kriterlerine ilişkin birtakım değerlendirmelerde bulunmuştum. Anlattığım ve bu yazıda anlatmaya devam edeceğim sorunların, bugün avukatlık mesleğinde ve yargıda yaşanan bazı sorunların temelini oluşturdukları için önemli olduklarını düşünüyorum. Evet yargıya ilişkin meseleler çok ve katmanlı ama ben bu koca çarpık sistem içinde avukat olabilme ve avukatlık yapma şartlarının, bu mesleğe veril(mey)en değerin, mesleğin itibarsızlaştırılarak getirildiği halin önemli bir yer tuttuğunu düşünüyorum.
Önceki yazımda bahsettiğim gibi, stajını bitirip avukatlık yapmaya hak kazanan birinin mesleğe başlayabilmek için bir baroya kaydolması ve avukatlık ruhsatı alması gerekiyor. Bunun için de hem baroya hem de Türkiye Barolar Birliği’ne hatırı sayılır bir ücret ödemesi gerekiyor. Bu ücretleri ödemekte çok sayıda insan büyük zorluklar yaşıyor.
Avukatların ekonomik sorunlarının daha büyükleri ise serbest avukat olarak mesleğe atıldıkları aşamada başlıyor.
Serbest avukatlık yapabilmesi için avukatın bir iş adresinin ve maliye kaydının olması gerekiyor. Birkaç avukatın bir büroyu paylaşması halinde dahi aylık giderleri karşılamak mesleğe yeni başlayanlar için büyük bir zorluk. Zira, genç bir avukat tek kuruş para kazanmasa dahi ofis giderlerini, bağkur primlerini, muhasebeci giderini ve türlü çeşit vergi ödemek zorunda. Diyarbakır’da dahi bu, ayda en az 2500-3000 TL’lik bir gider demek. İstanbul gibi hayatın daha pahalı olduğu şehirlerde giderler çok daha yüksek. Bir kamu hizmeti icra ettiği varsayılan avukata tamamen bir esnaf muamelesi yapılıyor. Para kazansa da kazanmasa da sigorta primlerini ve vergileri ödemesi bekleniyor. Yol, yemek giderleri ve diğer zorunlu harcamaları eklediğinizde ortaya oldukça yüksek bir gider çıkıyor. Ve bu süreçte devletten ya da kayıtlı oldukları barolardan herhangi bir destek almıyor avukatlar. Bu nedenle birçok avukat resmi olarak mesleğe başlamıyor, yani büro ve maliye kaydı açmıyor. Bazıları da büro açıyor ancak bağkur primlerini ödemiyor. Ola ki bir gün af çıkarsa toplu şekilde ödemeyi bekliyor.
Adli yardım hizmeti ile CMK görevlendirmeleri almak için baronun listesine kaydolabiliyor avukatlar. Geçmişte avukatların en azından aylık giderlerini karşıladıkları söylenen bu mekanizmalar şu anda bundan bir hayli uzakta. Zira aşırı bir hızla artmış olan avukat sayısı nedeniyle bazı şehirlerde bir avukat bir yıl içinde ancak bir adli yardım dosyası, 15-20 tane de CMK dosyası alıyor. Her iki görevlendirme karşılığında alınan ücret ise oldukça düşük, hatta gülünç seviyede. Üstelik ödemeler vergiler ve baroya katkı kesintileri yapıldıktan ve uzun aylar sonra yapılıyor. Haliyle avukatlara epey sınırlı ve epey gecikmiş bir şekilde ödeme yapılıyor. Bu görevlendirmeleri almak için herhangi bir kıdem sınırı yok. Meslekte 15 yılını tamamlamış bir avukat da CMK görevlendirmesi alabiliyor. Görüşme yaptığım bütün genç avukatların bundan epey bir şikayetçi olduklarını söylemem lazım. Baro yönetimine girmek ya da arabulucu olmak için 5 yıllık kıdem şartı var madem, o zaman adli yardım ve CMK dosyaları almak için üst kıdem sınırı 5 yıl olsun diyorlar. Haklılar kendilerince ancak 5 yılın üzerinde bir kıdeme sahip bir avukatın da iyi bir gelire sahip olacağının garantisi yok ki bu ülkede, hele bu şartlarda. Bazı barolar, avukatların kıdemi arttıkça, aldıkları CMK ve adli yardım dosyalarının sayısını azaltarak bu durumu daha adaletli bir hale getirmeye çalışsa da bu tedbir genç avukatlar tarafından hala yeterli görülmüyor.
Adli yardım ve CMK hizmetlerini veren bir avukat aslında bir kamu hizmeti veriyor ve bunun için bir miktar ücret alıyor ancak bu ücretlerin makul bir düzeye çıkarılması, ayrıca bu hizmetleri veren avukatlara vergi ve bağkur prim ödemelerinde indirim yapılması gerektiği kanısındayım. Böylece bir avukat bu kamu hizmetini vermeye devam ettikçe ayakta kalabilmek ve mesleğini iyi, etik bir şekilde icra edebilmek için desteklenmiş de olacak.
Bazı avukatlar mesleğe yeni başladıklarında yaşayabilecekleri ekonomik zorluklara çare olarak bir başka avukatın yanında çalışarak mesleğe başlıyorlar. Bazıları ise bir süre serbest avukat olarak çalıştıktan sonra ekonomik sıkıntılar nedeniyle bürosunu kapatıp bir başka avukatın yanında çalışmaya başlıyor. Genç işçi avukatlar İstanbul gibi bir şehirde 3000-4000 TL civarında ücret alıp bir adliyeden diğerine koşup adeta yollarda telef olurken, daha küçük şehirlerdeki genç avukatlar çoğunlukla asgari ücret alarak deneyimli ve iyi gelirli bir avukatın yanında çalışıyorlar. Bu sistemin İyi olan tarafı şu ki bu şekilde çalışan avukatların çoğu şahsi olarak da dava alabiliyorlar ve büro giderlerini ödemiyorlar. Bu da mesleğe tutunana kadar kendilerine bir kolaylık sağlıyor ancak bazı avukatlara göre genç avukatların yaşadıkları zorluklar nedeniyle bir emek sömürüsü sistemi ortaya çıkıyor. Çaresiz kalan avukatlar karın tokluğu bile denilemeyecek ücretler karşılığında çalışıyorlar ve pek çok durumda sigortaları dahi ödenmiyor.
Görüşme yaptığım bazı genç avukatlar büro giderlerinden en azından mesleklerinin ilk yılında kurtulabilmek için avukatların randevu sistemiyle kullanabilecekleri, müvekkilleriyle görüşmelerini yapıp çalışabilecekleri bir ortak alanın oluşturulmasını istiyorlar. Böyle bir alan aslında Adalet Bakanlığı ve baroların iş birliği ile kurulabilir ancak genç avukatların bu konudaki talepleri henüz karşılık bulmuş değil. Bir diğer öneri ise yeterince büyük bir ofise sahip olan deneyimli avukatların her yıl, mesleğe yeni başlamış bir avukata bürosundaki bir odayı ücretsiz olarak tahsis etmesi yönünde. Bunu yapan deneyimli avukatlar da var nitekim ama bunun çok yaygın bir uygulama olduğu da söylenemez.
Bazı avukatlar devlet kurumlarında avukat olmaya çalışıyorlar ancak hem kontenjanlar çok sınırlı, hem de KPSS denilen illetten oldukça yüksek bir puan almak gerekiyor atanabilmek için.
Genç avukatlar deneyimsiz oldukları için müvekkillerin kendilerine gelmesi de pek kolay olmuyor. İyi eğitimli, işini iyi yapan birine müvekkiller mutlaka gelir diye düşünebilirsiniz ancak bu özellikle mesleğin ilk yıllarında söz konusu değil. Çok girişken, bağlantıları, tanıdıkları olan ve deyim yerindeyse kendini iyi sunan kişiler daha hızlı bir şekilde bir müvekkil çevresi ediniyorlar. Bazı avukatlar ayın sonunu getiremezken bazı avukatlara bir süre sonra davalar yağabiliyor. Özellikle kıdemli avukatlara. Görüşme yaptığım genç bir avukat kıdemli avukatlara dava alma konusunda kota konulmasında fayda olacağını düşünüyor ancak ben şahsen bunun iyi bir fikir, hatta hukuki olduğunu düşünmüyorum.
Deneyimli avukatların bazı dosyaları genç avukatlara gönüllü olarak yönlendirmeleri ya da bu dosyaları genç avukatlarla birlikte yürütmeleri için, yani dayanışmak için bir sistemin kurulması daha iyi bir çözüm olur kanımca. Mesela gönüllü olan deneyimli ve/ya iyi gelirli avukatlar bir listeye yazılabilirler. Onlardan ya da onlarla beraber dosya almak isteyen genç avukatlar da bir listeye yazılabilirler. Ve deneyimli avukatın paylaşmak istediği bir dosya geldiğinde sıradaki genç avukata gönderilebilir. Bunu barolar organize edebilirler. Ancak görüşme yaptığım bir avukat deneyimli avukatların dosyalarını paylaşacakları avukatları seçmek isteyebilecekleri, mesela muhafazakar bir avukatın aktivist bir avukatla, ya da demokrat bir avukatın örneğin cinsiyetçi bir avukatla dosya paylaşmak istemeyebileceği konusunda uyardı beni. Haklıydı. Ancak buna da bir çözüm bulabilir belli bir görüşe sahip olan avukatlar. Mesela Diyarbakır’da insan haklarına duyarlı, demokrat ve iyi bir gelire sahip olan avukatlar, demokrat, insan haklarına duyarlı, baronun komisyonlarında görev alan aktivist avukatlarla bu şekilde dosya paylaşabilirler. Müvekkillerini kaçırmamak için müvekkili o genç avukata yönlendirmektense davayı o genç avukatla beraber yürütmeyi de tercih edebilirler. Böylece genç avukatlar hem para ve deneyim kazanır, hem de müvekkil çevresi edinebilir. Dayanışmak isteyen avukatlar için birçok farklı yol bulunabilir.
Avukat sayısı çok fazla olduğu, yani müvekkil adaylarının seçenekleri çok olduğu için genç avukatlar biraz deneyim ve para kazanabilmek için kendilerine gelen müvekkil adaylarından çok düşük ücretler almaya mecbur kalabiliyorlar. Müvekkil çevresi edinebilmek için asgari vekalet ücreti tarifesinin dahi altında ücretler alan avukatlar, bir şirketin avukatlığını ayda 1000 TL karşılığında yapanlar, pek çok işi ücret almadan yapmaya mecbur kalan avukatlar var. Bu durum deneyimli avukatları oldukça kızdırıyor olsa da genç avukatların ahvalini düşününce bunu anlamak zor değil aslında.
Hele kadın ya da eşcinsel olan avukatlar için durum daha da vahim. Özellikle büyükşehirlerde işçi avukatların erkek olması tercih edilebiliyor; daha çok koşturur, doğum izni gibi dertleri olmaz diye. Kadın avukatlar kimi zaman meslektaşları, müvekkiller, kimi zaman da kanun uygulayıcılar tarafından cinsiyetçi muameleye, hatta bazen tacize maruz kalabiliyorlar. Kadın olanın daha çok çalışması, meslekteki yetkinliğini daha fazla ispatlaması gerekiyor. Belli nitelikteki ve büyüklükteki davaların erkek avukatlara götürülmesi alışkanlığı hala devam ediyor.
Avukat adaylarının ve avukatlığın ahvali işte biraz böyle Türkiye’de.
Biliyorum, avukatlardan şikâyet eden çok sayıda insan var bu ülkede. Bazı konularda haklılar da. Avukatların bir kısmı için baştan umut yok. Ne meslektaşlarına ne de müvekkillerine dürüst davranıyorlar. Hırslılar ve her yolla çok para kazanmak dışında hiçbir kaygıları yok. Mütemadiyen meslek etiğine aykırı işler yapıyorlar ve doğrusunu isterseniz baro yönetimleri birçok zaman onlara gerekli yaptırımları uygulamıyorlar.
Ama bir o kadar da ümit vadeden avukat var. İdealist olan, insan haklarına duyarlı ve mesleğini gerçekten bir kamu hizmeti gibi icra etmek arzusunda olan avukatlar var. Ancak herkes gibi avukatların da ideallerine bağlı kalarak çalışmaları hiç kolay değil. Ülkedeki yargı sistemi ve tabiri caizse piyasa ekonomisi bu avukatların bazılarının da ne yazık ki bir müddet sonra pes edip, piyasa şartlarına uyup acar avukat olmalarına ya da mesleği bırakmalarına sebep oluyor. Mesleğini hakkıyla icra etmek isteyen bu avukatlara destek mekanizmalarının kurulması şart. Bu hem onlara hem de onların hizmetinden yararlanan vatandaşlara fayda sağlayacaktır.
Anlattığım her mesele temelde kurulu sistemle ve iktidarın yıllardır barolara sırtını dönerek attığı adımlarla alakalı. Bu nedenle bu sorunlara çözüm bulunması için de önce devletin, yani Adalet Bakanlığı’nın birtakım düzenlemeler yapması gerekiyor. Ancak bildiğiniz üzere bu dertlere çare aramak yerine baroları etkisiz hale getirecek, meslekte yeni sorunların ortaya çıkmasına yol açacak bir kanun değişikliği yapma derdindeler şu anda.
Ayrıca malumunuz, bu ülkede devletin sorumluluğunda yaşanan bazı meselelerle baş etmek için sonunda vatandaşın ya da sivil toplumun bir şeyler yapması gerekebiliyor. İşte avukatlarla ilgili durum da böyle. Kaybedecek zaman ve nitelikli avukat yok. Bu nedenle avukatların yaşadıkları bazı sorunlara da ellerinden geldiğince bizzat baroların ve deneyimli avukatların çare aramaları gerekiyor.