Nurcan Kaya
Baro başkanlarının onurlu direnişi ve geleceğimiz için umut ışığı
Aylardır anlatmaya çalışıyoruz. İnsan hakları mücadelesinin, sivil toplum kuruluşlarının üzerinden, özellikle 15 Temmuz 2016’dan sonra ilan edilen OHAL döneminde buldozer gibi geçen, ülkeyi KHK’larla yöneten, çıkan her muhalif sesi susturmak için her yolu deneyen iktidar, gözünü barolara dikti. Çünkü ülkedeki baroların çoğunluğu yargı bağımsızlığının tamamen ortadan kaldırılmasına, yargının gizleme gereği dahi duymadan bu derece siyasallaşmasına, avukatların hapsedilmesine, Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Feyzioğlu’nun iktidarın bir uzantısı gibi hareket etmesine gittikçe artan oranda tepki gösterdiler.
Gücünü Anayasadan, Avukatlık Kanunundan ve uluslararası hukuktan alan barolar, insan haklarını korumak hakkına ve yükümlülüğüne sahip olduklarını hatırlattılar her fırsatta. Katledilen kadınların, işkence gören insanların, hakları ihlal edilen, madenlerde ölüme terk edilen emekçilerin, taciz edilen çocukların, enerji ve rant projelerine kurban edilen derelerin, dağların, hatta seçimlerde kullanılan oy pusulalarının yanında durdular. Onlar hakkın, haklının yanında durdukça iktidar tedirgin oldu. İktidarın gittikçe artan tedirginliği son olarak Diyanet İşleri Başkanının homofobik söylemine bazı baroların tepki göstermesi üzerine adeta bir saldırı planına dönüştü. Beklenen fırsat yakalanmıştı artık.
Baroların seçim sistemlerini değiştirerek iktidara yakın kişilerin baroların yönetimlerine ve TBB’nin meclisine girmelerini sağlamak, baroların insan hakları alanında yürüttükleri çalışmaları sınırlamak, şehirlerde birden fazla baro kurulmasını sağlayıp iktidara yakın kişilerin baro başkanlığı koltuklarına oturmasını sağlayıp muhalif baroları marjinalleştirmek, hatta kriminalize etmek, savunmada birliği ortadan kaldırmak için bir çalışma başlatıldı.
Ve bu ülkede çok nadiren gerçekleşen bir şey yaşandı. Ülkedeki bütün baroların başkanları bu gelişmeye dur demek için ortak bir bildiri yayımladı. Buna rağmen iktidar geri adım atmadı.
Nihayetinde 56 baronun başkanı geçtiğimiz cuma günü Ankara’ya yürümeye başladı. Savunma hakkının korunması, barolara müdahalelerin son bulması, yargının bağımsızlığı, hukuk devleti ve adalet için.
Beklendiği üzere TBB Başkanı bu yürüyüşe karşı çıktı. Yetmedi, bazı baroların geçmişte yapmış oldukları açıklamalara işaret edip onları hedef gösterdi. Bu ülkede darbe dönemleri başta olmak üzere çeşitli dönemlerde tarihe kara lekeler olarak geçen savcılar, hâkimler ve avukatlar oldu ancak bu tarihte Feyzioğlu’nun kendine çok özel bir yer edindiği aşikâr.
22 Haziran günü, yani bu sabah Ankara’ya varan baro başkanlarının şehre girişlerine polis engel oldu. Yetmedi başkanları tartakladı, şiddet kullandı. Başkanlar oturma eylemine başladılar. Feyzioğlu aynı anda bazı baro başkanlarıyla beraber Anıtkabir’i ziyaret ediyordu. Olayın duyulması üzerine Anıtkabir’e gitmiş olan 15 baro başkanı da eylemdeki baro başkanlarının yanına vardılar. Çeşitli illerde avukatlar barolarının önlerinde toplanıp başkanlarına, Ankara’daki eyleme destek açıklamaları yaptılar.
Bu yazının kaleme alındığı saatlerde başkanlar eylemlerine devam ediyorlardı. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin gönderdiği çadırların kurulmasına, yiyeceklerin başkanlara verilmesine engel olunuyordu. Yani avukatların Anayasa tarafından güvenceye alınan barışçıl bir şekilde toplantı, gösteri ve yürüyüş düzenleme hakları ihlal edilirken aynı zamanda onlara eziyet ediliyordu.
Muhalefet eden herkese düşman hukukunun uygulandığı, özgürlüklerin askıya alındığı ülkede baro başkanlarına yapılan uygulama, memleketteki ahvali olabilecek en çıplak şekilde ortaya koydu. Bağımsız yargının, adalete erişim mekanizmasının 3 aktöründen biri olan, vatandaşın hakkını savunan avukatlar dahi ülkenin başkentine giremiyor, taleplerini Meclis’te dile getiremiyorlar. Yetmezmiş gibi bir de kötü muameleye maruz bırakılıyorlar. Bugün Ankara’dan paylaşılan görüntüleri izleyen vatandaşlar sanırım aynı şeyi düşünüyorlar: "Baro başkanlarına bunu yapan bize ne yapmaz."
Bu arada bütün bunlar yaşanırken, 71 baronun başkanı 82 milyonun hakkını savunmak için Ankara sınırında direnirken, muhalefet partilerinden saatlerce herhangi bir ses çıkmadı. Memlekette kıyamet kopmadı.
Bu eylem ne kadar sürer, sonunda ne olur bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var ki barolar muhalefet partilerine ve vatandaşlara örnek olacak bir davranış sergiliyorlar. Ülkenin dört bir yanından, farklı demografilere, siyasal duruşlara sahip insanların yaşadığı şehirlerdeki, farklı fikirlere, duruşlara sahip olan baroların başkanları asgari bir müşterekte anlaşabildiler. Temek hak ve özgürlüklerin, bağımsız yargının güvenceye alınması için, savunma hakkına müdahale edilmemesi için, kadınların, çocukların, dağların, derelerin, hayvanların haklarının korunması için, insan haklarını koruma hak ve ödevlerinin kısıtlanmaması için birleşebildiler. Yetmedi, bu kadar baskının olduğu bir dönemde direnişe geçtiler. Aralarında 60 yaş üstü insanlar var üstelik.
Baro başkanlarının direnişi karanlığa bürünmüş olan, insanların geleceğe dair umutlarının tükendiği bu memlekette bir umut ışığıdır. Demokratik bir direnişin başlaması için bir kıvılcımdır.
Bu ülkede iktidarın seçimleri kaybetmesi, rejimin değişmesi, demokratik, laik, çoğulcu bir hukuk devleti inşa edilmesi için muhalefet partileri de vatandaşlar da baro başkanlarını örnek almalılar. Temel değerlerde ve taleplerde anlaşıp demokratik yollarla muhalefet etmeliler, birleşmeliler.
Evet, bedeller ödenecek ama aydınlığa çıkmanın başka bir yolu var mı?