Enver Topaloğlu
Ertan Mısırlı: Ben Sizin Yabancınızım
Ertan Mısırlı’nın (1958) yakın zamanda üçüncü baskısı okurla buluşan “Ben Sizin Yabancınızım” adlı şiir kitabını nihayet okuduk. Nihayet okuduk dememizin bir nedeni de biz kitaba ulaşana kadar üçüncü baskısının yapılmış olması.
İlk şiiri 1991’de Argos’ta yayımlanan Mısırlı’nın, adı Fazıl Hüsnü Dağlarca tarafından konulan ilk kitabı “Eski Islık” ise okurla 1999’da buluşur.
Şairin, Türk Tabipleri Birliği’nin düzenlediği Behçet Aysan Şiir Ödülü’nde övgüye değer bulunan ikinci kitabı “Ölüm Beyaz Gölge” 2003’te yayımlanır. Ertan Mısırlı’nın üçüncü kitabı 2007’de çıkan “Cinnet Yazı” olur. Mısırlı’nın bir sonraki kitabı “Ölümsüzler Günü” adıyla 2012’de okurla buluşur. İlk baskısı 2023’te gerçekleşen yeni kitabından önceki, yani sondan bir önceki yapıtı “Ney Bahçesi”nin yayın tarihi ise 2017’dir.
Biyografik ve bibliyografik bilgilerine göre Mısırlı, seksenli yıllardan itibaren, yani kırk küsur yıldır şiirle hemhal olmuş bir isim.
Bilinir ki şairlerin uzun yıllar süren uğraşlarından ve maceralarından edindikleri deneyimin ve birikimin en saf aynası yapıtlarıdır. Bu saptama Mısırlı ve onun yapıtları için de geçerli elbette.
ALTINCI KİTABIN HİKÂYESİ
Yayımlanan her kitabın, hele bu şiir kitabıysa, mutlaka demeyelim de, büyük ihtimalle diyelim, bir hikâyesi vardır. Mısırlı’nın altıncı kitabının da bir hikâyesi var. İlk kez verilen Turgut Uyar Şiir Ödülü’nde birinci seçilen dosya olması mesela, kitaba ilişkin hikâyenin en önemli detayı diyebiliriz. Kitabı okurla buluşturan ve açılımı İz Bırakan Kalemler olan İKB yayınlarının da büyük ihtimalle kitabın hikâyesine dahil edilebilecek bir anlatısı söz konusu. Oluşturduğu kanı bu yönde.
Kitabın ya da yapıtın hikâyesinin özellikle okur açısından ne önemi var diye sorulabilir. Yapıtın dışsal anlatısı da metnin okuma, yorumlama sürecine dahil edilebilecek tamamlayıcı unsurlar içerebilir. Kitaba dair, örneğin hazırlanışı, yayımlanışı ile ilgili varsa, ki genellikle vardır, hikâye de bunlardan biridir.
Okuma, algılama, yorumlama ediminin bir metnin, konumuz açısından şiirin, sunduklarının yanı sıra gizlediklerini ya da geri plana çektiklerini de kapsamalı. Bunun içinse okurun eleştirel ve sorgulayıcı okumasının yaslandığı bakış açısı önemlidir.
Konumuz şiirin okunması, algılaması ve yorumlaması değil, ancak her okumada olduğu gibi şiirin okuma sürecinde de plana dahil olup işleyen mekanizmayı hatırlamakta fayda var diye düşündük.
YİRMİ ÜÇ ŞİİR
Ertan Mısırlı’nın doksan altı sayfadan oluşan kitabı iki bölüme ayrılmış. İlk bölümde yirmi iki şiire yer verilmiş. İkinci bölümdeyse kırk dokuz parçadan oluşan tek şiir var. İlk bölümde bölüm başlığı yok. İkinci bölümdeki şiirin adı, bölümün başlığı gibi de okunabiliyor.
Kitapta şiirlerden önce bir giriş yazısı yer alıyor. Şiir kitaplarında, şair tarafından kaleme alınan bu tür girişler, günümüzde artık çok sık rastlanan bir uygulama değil. Ertan Mısırlı yazısına, Mustafa Köz’den bir alıntıyla başlıyor: “Şairin düş gücü kuduz köpek gibidir; önce sahibini ısırır, sonra herkesi.” Mısırlı yazısında şair, şiir, okur konuları üzerinde duruyor. Son yirmi yıldaki gelişmelerin şiire nasıl yansıdığına ilişkin görüşünü paylaşıyor. Ertan Mısırlı yazısında dikkatimizi şiir için değişimden vazgeçilmemesi gerektiğine ve konformizmin şiiri öldürdüğüne çekiyor.
HAYATIN NEHRİNDEN
Kitabın ilk bölümünün ilk şiirinin başlığı “Kuşların Sonbaharı”. Bu başlık bize öncelikle şairin kendisine bir mevsim seçtiğini, o mevsiminse sonbahar olduğunu söylüyor. Şairin konuşmak için seçtiği mevsimin özellikleri şiirlerin ortamına, atmosferine, hatta şiir öznesinin ruh haline, iklimine de yansıyacaktır doğal olarak. Kaldı şairin seçiminin gelişigüzel olduğu düşünülemez. Sonbahar şairi etkilerken şair de bir tür aynası olacaktır sonhabarın.
Sonbaharın belirleyici birçok özelliğinden biri de ışıktır. Diyebiliriz ki şair bu bölümdeki şiirlerine, sonbahar ışığı altında baktığı aynadan yansıyanları aktarmış. İlk şiirden bir bölüm okuyalım:
kuşlardan kalma bir boşlukta uçmak
yere düşen bulut sessizliği ayrılık
yıllar geçtikçe anılar da soluyor
sonsuz uykusunun eşiğinde
sessiz sedasız ağlayan atlar gördüm
yeraltında yaşayan
serçelerin sabaha düşkünlüğünü
hem sevdim hem kıskandım
kuşkuyla baktım bu sabah onlara
sahiden uçuyorlar mı
kanat mı çırpıyorlar
uçuyormuş gibi
Şiirin ana teması değil, ama alt metninde yer alan yaşananlara, tanıklık edilenlere yönelik sahicilik, gerçeklik sorgulamasına yer verilmesi de önemli. Gerçekliğin tartışmalı hale geldiği bir çağda bunun daha da önemli olduğunu söylemek gerek. Ayrıca sorgulanmayan dünya, eleştirilmeyen hayat olsa olsa inkâr ediliyordur. Kitabın ilk bölümünde yer alan şiirlerin bazılarında şairin seçtiği mitolojik kahramanlar, tarihsel ve kültürel kimlikleri ve rolleriyle tanınan kimi isimler, şairlerle ilgili şiirler yer alıyor. Kybele, Bob Marley, İlhan Bey (Berk), küçük İskender ve şairin dedesi Ali Çavuş, hem anlatının konusu hem de adlarına şiir ithaf edilen isimler olarak dikkat çekiyor. Bu bölümde yer alan Cemal Süreya konulu ve “Bir Cemal Bir Canan Birdir İkisi” başlıklı şiir de onlardan biri. Aktaracağımız ikilikler bu şiirden:
ben bulutlarımı sundum sana
sen yeşilini uzattın dallarının
kuşlar sığınacak bir yer buldu ama
sözcükler yitip gitti ağaçlar kaldı ortada
(…)
oturduk beraber bekledik Cemal’i
beklemek bu kadar güzelken
hüzünlü bir istasyondu Kadıköy
iyi kötü yaşarken
o gün bu gündür kaç ay salınıp geçti
gökyüzünden / dönmedi Cemal
“Sevda Sözleri”nden
Cemal Süreya, “Sevda Sözleri”nden dönmedi. “Sevda Sözleri” de okurdan geri dönmedi. O şiirler, yıllar içinde modern Türkçe şiirin belleğinde, zamanın köklerini söküp atamayacağı derinliğe ulaştı. Mısırlı’nın şiirinden bu yorumun yanı sıra sevda için verilen sözün bağlayıcılığına yönelik vurgu da dikkat çekici. Verilmiş sözden dönmemeyi hayallere, vaatlere, ideallere, ütopyaya bağlılık olarak da yorumlayabiliriz.
Ütopyaya bağlılık Ertan Mısırlı’nın temel meselelerinden biri. Bunun izini kitapta yer alan birçok şiirde sürmek mümkün. Paylaşacağımız dizeler ilk bölümün son şiiri “Zonguldak, Soma 5 No’lu Ocak Ali Çavuş ve Kanaryalar”dan:
“Kafka ölünce kocaman bir deniz çıkardılar ağzından” diyordu
“Diren Ey Kalbim”in şairi Özkan Mert
Ben ölünce cıvıltılı bir kuş sürüsü havanacak
Üsküdar’daki Vasiyet Sokağı’nın çınarlarından
Uzun Mehmet Kuyusu’ndan başlayan isyanla
Dünyanın bütün maden işçileri
Kız kulesi’nde birleşecek
Kanaryaların sevinç çığlıkları arasında!..
KİTABIN ANA SORUNSALI
Her metin, konumuz bağlamında şiir, aynı zamanda “bu metin niye var” sorusunu üretir ve karşılığını vermeye çalışır. Karşılığını verebilenler olduğu gibi okurunu ikna edici yanıt oluşturamayan metinler de vardır.
Olmuşları, olanları ve olacakları, geçmişi, şimdiyi ve geleceği sorunsallaştıran şairin, “bu metnin, bu kitabın asıl sorunsalı nedir” sorusunu nasıl karşıladığını açımlamaya çalışalım.
Kitabın asıl meselesi ya da sorunsalı, sözü daha fazla uzatmadan söyleyelim; yapıtın adında ifadesini buluyor: “Ben Sizin Yabancınızım.”
“Beklediler Gitmedik” adlı kitabında yer alan bir yazısında Necmiye Alpay, “Yeni bir ad önermek yapıt üzerine düşünmenin iyi bir yolu olabilir” diyor. Biz de çözümleme için “iyi yol”a saparak kitabın adını “ben sizin yalancınızım” şeklinde değiştirerek okumayı önereceğiz.
“Ben sizin yabancınızım” cümlesinde şair, bulunduğu duruma, aldığı tavra vb. ilişkin bir tanımla yapıyor. Şairin karşısına aldıklarına göre oluşmuş bir tanımlama bu aynı zamanda. Bir yüzleşme anında söylenmiş bir söz gibi de yorumlanabilir. “Ben sizin yabancınızım” cümlesini arkasından “ben sizin yalancınızım” ifadesi getirerek tamamlayalım ve bir de öyle düşünelim. Bu durumda, belirgin bir anlam genişlemesi oluştuğu dikkatlerden kaçmayacaktır. Alpay’ın önerdiği “iyi yol”dan giderek kitabın adını çarpıtılmış biçimde okuduğumuzda şairin temel sorunsalıyla ilgili düğümün önemli ölçüde çözüldüğünü söyleyebiliriz.
Devam edelim. Ama arada bir şiir okuyalım. Kitabın ikinci bölümünü oluşturan şiirin başlığı “Unuttuğunu Unutan Münzevinin Canını Yakan Sözcükler”. Uzun başlıklı şiirin ilk bölümünden bir betik sunalım:
Emanetçide unuttuğun
Tozlu bir bavul gibiyim tanrım
Sanki benim bütün hikâyem
Beni babama geri getiren nehrin hikâyesi
“çünkü babalar ve çocukları aynı kederden ölürler”
Şiirin dipnotunda tırnak içinde alıntılanan dizenin Hüseyin Köse’ye ait olduğunun belirtildiğini kaydedelim.
Ben sizin yalancınızım
Kitabın adındaki ikinci çoğul zamirinin herkese karşılık olduğunu belirtelim ve “herkese yabancı” olmanın çağrıştırdığı “herkesin yalancısı” olma üzerine düşünelim.
Yabancılıkla yalancılık arasında, dilsel yönden olduğu kadar sosyal boyutuyla da bir örüntüden söz edilebilir. Örneğin yabancının yerleşiklerle iletişim kurabilmesi için kullandığı dilin, birçok yönden yapaylıkla malul olması yüksek ihtimaldir. Nasıl azınlık çoğunluğun diline mecbur kalıyorsa yabancı da yerleşiğin diline deyim yerindeyse mahkûmdur.
Bu arada yapaylık, sahtelik, yalancılık kavramlarını anlam açısından aynı dalga boyunda düşünebiliriz. O zaman oluşturacağımız “ben sizin yabancınızım, ben sizin yalancınızım” cümlesiyle, şairin sorunsalına biraz daha yaklaştıran anahtara ulaşmış oluyoruz.
Netice olarak şairin, ben sizin yabancınızım, o gözle bakarak çağa ilişkin ve sizinle ilgili tespitler yaptım ve dile getirdim. Eğer sözlerimde yalan, yanlış gerçeklikten sapma varsa bilin ki kaynağı sizsiniz iması metnin odağına yerleşiyor diyebiliriz. Hatta şairin, dillere persenk “şair sözü yalandır” cümlesiyle de ayrıca bir hesaplaşma faslı açtığı söylenebilir.
Şöyle özetleyelim: Ertan Mısırlı, daha doğrusu onun şiirlerinin öznesi diyor ki çürüyen bir çağ bu. Çürürken çürüten bir çağ. Ancak buna sessiz kalmayı kabul edemem, edemiyorum, o yüzden de konuşuyorum. Çürürken çürüten çağın karşısında tepki vermeksizin olup biteni kabullenenler, ben sizin yabancınızım. Söylediğim ne varsa aslında bana siz söyletiyorsunuz. Yalansa da bütün bunlar sizin yalanınız. Üstelik tüm bunları şairin bir yabancının ölçülülüğü, edebi, mahcubiyeti yansıtan bir dille ifade ettiğini belirtmeliyiz. Mahcup bir dille, çünkü şair utanç duyuyor. Sahicilik duygusunu yitirmeyenlere mahsus bir duyarlılık ve farkındalığın sonucu bu.
Ertan Mısırlı’nın kitabının ikinci bölümünü oluşturduğunu kaydettiğimiz uzun şiirinde “iktidarların iktidarı” konumuna yerleştirilen tanrıya rest çektiğini de kaydetmek gerek. Bunu aynı zamanda Mısırlı’nın, Turgut Uyar’ın “Arz-ı Hal” şiirinin içinde adeta uzun bir yolculuğu gibi yorumlamak da mümkün.
“Unuttuğunu Unutan Münzevinin Cananı Yakan Sözcükler”de yalnızca tanrıya rest yok. Şairin ütopyası da var. Bu bölümün kırk yedinci, (Roma rakamıyla XLVII) parçasında dile getirildiği üzere:
yapılacak işler
faşizm yok edilecek
herkese iş, ekmek
köylüyü toprak
halka hürriyet verilecek
sonra da
çiçeklerin toprağı değiştirilecek
Zamana karşı şiirler
“Ben Sizin Yabancınızım” her şeyden önce şiirin ya da şiir yapıtının olması gerektiği gibi çoğul okumaya açık bir toplam. Kitapla ilgili şunu da söyleyebiliriz: Okurken şiirlerde anlamı çoğalması dikkat çekiyor ki bu aynı zamanda genişlik ve derinlik de sağlıyor. Bunun genellikle şiirlere, zamanın eskiticiliğine karşı dayanıklılık kazandıran bir özellik olduğunu da kaydedelim.
Enver Topaloğlu Kimdir?
Türk dili ve edebiyatı öğrenimi gördü. Birçok sanat edebiyat dergisinde şiirleri yayımlandı. Altı şiir kitabı bulunuyor. Cumhuriyet gazetesinde 1993 – 2015 yılları arasında düzeltmen olarak çalıştı. Emekli oldu. Gazete Duvar’da yazarlığa başladı. Beş yıl süreyle cumartesi günleri modern Türkçe şiiri odak alan yazılar yazdı. 10 Eylül 2022 tarihinde Artı Gerçek’te başladığı köşe yazarlığını sürdürüyor. Topaloğlu 2017’den bu yana İzmir’de yaşıyor.