Figen Şakacı
Eski Zaman Türküsü’nü dinlerken…
Bu hafta sizi Adana’ya götürüyorum. Sokaklarına, ev içlerine, kuytu odalarına, tamirhanelerine, ganyancılarına, torbacılarına, Mardin Araplarına, Fellahların sokağına, bağrı Yanık kızların yamacına yanaşıp Cabir Özyıldız’ı dinlemeye…
İyi bir öykü evreninde okur aynı zamanda dinleyicidir çünkü; sözcüklerle bestelenen müziğe kapılır, yaratılan atmosferin havasını koklar, karakterlerle satır satır oturup kalkarsınız. Cabir Özyıldız’ın Eski Zaman Türküsü (Vacilando Kitap) kitabı geçtiğimiz yıl yayınlandı ama dikkatli okurların ve edebiyatseverlerin gözünden kaçmadı neyse ki.
Öykülerinin her birinde yukarıda saydığım adreslere giriyor oradaki muhabbetlere dalıp, kırık dökük hayat hikayelerini dinliyorsunuz. Sırttaki Maymun, Abdulkerim ve Diğerleri öyküsünde bahsi geçenleri Özyıldız yekten yazmış zaten: “..Dal gibi fidanlar, çoluklu çocuklu adamlar, yoksulluğun çıplak gölgesinde pörsümüş memeleriyle etek kaldıran kadınlar, bodrum katlarında kumaş tozu yutan soluk yüzlü, çökük göğüslü genç kızlar... Umutsuzlar, görmezden gelinenler, sefiller, ötekiler... “
Bu ve buna benzer karakterlerin yanı sıra bu kitapta yer almayan tazecik bir öyküsünü de dilimi damağımda şaklatarak okuduğumu ekleyip Özyıldız’a en çok merak ettiğim üç şeyi soruyorum, buyurun:
İlk kitabındaki ilk öyküne girmeden okuru cümle kapısında ulu iki sinemacıdan alıntıyla karşılıyorsun; The Angelopoulos ve Ingmar Bergman… Özellikle Bergman’ın “kendimiz ve başkaları hakkında kara cahiliz aslında” tespiti öykülerinin alt metninde el feneri gibi kullandığın bir cümle olmuş, ne dersin? Soruya böyle girince sinemayla ilişkini de sormadan olmaz tabii.
İlk soruyla başlarsak; benim edebiyat anlayışıma göre mademki insanı anlatmak gibi bir derdim var, o zaman ben de işe insanı anlamaya çalışarak başlamalıyım. Anlamaya çalışmanın tek başına yeterli olmadığını, insanı anlamaya çalışmanın sizin de belli bir dünya görüşünüzün, insanı ve onun toplumla, üretim ilişkileri ve sınıfsal koşullarını da okuyabilmenizle ilgili olduğunu düşünürüm. Bireyi salt birey olarak ele alırsam, ekonomik, siyasal, kültürel, etnik kökenlerini görmezden gelirsem işte orada göstermek istediğimin eksik kalacağını düşünürüm. Yarattığım karakterleri (hangi köken ve sınıftan olursa olsun) kendi koşulları içerisinde çözümlemek ve edebi estetik anlayışıma göre yansıtmak gibi bir gaye güdüyorum.
Sinema faslına gelirsek; aslında pek öyle sinema delisi birisi değilim, koşullar ve zaman elverdiğince izlemeye çalışırım. Sinemayla ilişkim ilk gençlik yıllarımda şekillenmeye başladı. Adanalı oluşum ve küçük yaşta politik bilince erişmiş olmamdan kaynaklı evvela Yılmaz Güney sinemasıyla tanıştım. Duvar, Sürü, Endişe, Umut ve Sürü filmlerini izlememle birlikte sinemaya ve toplumsal sanata bakış açım da şekillenmeye başladı. Bilincim ve sanat anlayışım koşut ilerledikçe sinema yelpazem de genişledi. Özellikle Sergey M. Eisenstein'ın Potemkin Zırhlısı ve John Redd’in kitabından uyarlanan Dünyayı Sarsan On Gün de bende iz bırakan filmler oldu. Sonrasında Ortadoğu sinemasını keşfettim, Lübnan’dan Ziad Doueiri, Nadina Labaki, İran’dan Abbas Kiyarüstemi, Behman Gobadi, Macid Macidi sevdiğim ve takip ettiğim yönetmenlerin başında gelir. Bergman ve Angelopolus’la tanışmam orta yaşlarıma denk düşer. Bu iki isim insan ruhunun derinliklerini irdeleme noktasında bana yol gösterici oldu diyebilirim. Şimdilerde sinemaya pek vakit ayıramasam da Özcan Alper, Reha Erdem, Kazım Öz, Yeşim Ustaoğlu gibi yönetmenlerin filmlerini izlemeye gayret gösteriyorum.
- Öyküde ya da romanda yazarın yeni sözcükler yaratması, yereli genelleştirme çabası çok hoşuma gider. Senden öğrendiğim üzünçlenmek, çaysamak, küncü gibi sözcükler okuru kuru bir anlatım dünyasına hapsetmiyor, aksine dur dur ne diyor burada diyerek sözlüğe bakmasını, dikkatini toplamasını sağlıyor. Dile meftunluk, anadile bağlılık sende bir huy mu?
Yurdumuz dil, şive, ağız, argo konusunda müthiş çeşitlilikte bir yelpaze sunuyor. Bize düşen (daha doğrusu kendi adıma, bana düşen) yarattığım karakterlere onların yaşadıkları kent, sınıf ve başka etkenlerle biçimlenmiş dillerini yeri ve zamanında metnin bütününe bir halel getirmeden yansıtmaya çalışmak. Ben bu durumu çok önemsiyorum. Çünkü nasıl kentte yaşayan insan kendi sınıfsal temeline göre bir dil geliştiriyorsa köyde yaşayanın dili de kendi üretim ilişkileri içerisinde şekilleniyor. Bu sebeple yarattığım karakteri anlatırken ya da konuştururken onu, kullandığı dil, ağız özellikleri temelinde ele alıp yakışacak cümlelerle tanımlamaya ya da göstermeye çalışırım. Ama zaten öykülerimde gerekmedikçe yerel dile çok fazla yer vermemeye yalnızca tanımı güçlendirecek yerde ve ölçüde olmasına dikkat ederim.
- Kitaptaki ilk öykün ‘Kırmızı Defter’ ensest ve trans birey gibi can alıcı bir mevzuyu sömürmeden, ince ince ciğerimizi delerek ilerliyor, Yanık öyküsü de keza… Yazarın kariyer planı olmaz gibi gelir bana ama yine de soracağım; yazma yolculuğunda kendine bir rota çizdin mi; racon kesen erkek dünyasından ya da sokak dilinden çıkıp dolaşmak istediğin başka bir yer var mı yoksa buralarda mutluyum, dokunmayın bana der misin?
Her yazarın kendine dert ettiği, yazmayı tasarladığı dünyalar vardır. Benim dert ettiğim, tasarladığım metinler dünyayı, yaşamı algıladığım yerden gelecek yine. Yani genel anlamda ötekilerin dünyasını kendi sınıfsal bakış açımla anlatmaya devam edeceğim. Yeni bir üslupla, dünyayı ve insanı kavrayışımla kentlerin kenarında kalan ezilenleri, sokak çocuklarını, yoksul kadınları, itilmiş kakılmışları, işçileri, işsizleri yazmak gibi bir gayem var. Önümüzdeki yıl çıkacak yeni kitabımda konu ve insan çeşitliliğini biraz daha genişletmeye çalıştım. Bir sonraki rotamın ise işçi hikâyelerinden oluşan bir dosya olmasını istiyorum. Fakat o işçi hikâyelerinde slogan atmayan, ajitasyona başvurmayan, işçilerin umutlarını, kaygılarını, direngenliklerini, yaşamlarının zorluklarını kendi edebiyat anlayışımla yazmak gibi hedefler güdüyorum.
Bundan sonra yazacaklarının ve yeni çıkacak kitabının müjdesini vermeseydi de Cabir Özyıldız ne yazmış diye merak edecektim. Huzurlarınızda samimi cevapları için ona bir kez daha teşekkür ediyor, sizinle tanıştırmaya can attığım başka yazarların kitaplarına doğru yol alıyorum.