Halil Yörükoğlu: 'İnsan varsa hikaye var'

'Şu An Saat Kaç' kitabındaki ‘Huzurevi’ ve ‘Garage Sale’i okuduktan sonra anlatımındaki sadeliğe aldanıp, sayfaları çevirmekte hiç acele etmedim... İlk kitabından sonra sadece öykü dünyasını değil yaşadığı yeri de değiştiren Halil Yörükoğlu'nda şimdi söz.

İyi bir öykünün tanımı herkese göre değişebilir dersem öykü türüne sanki azcık ayıp olur ama öyküden herkesin aldığı tat değişebilir. Kimi kapalı metinlerin okurda yarattığı bulmacayı çözmekten hoşlanır, kimi sizinle hasbıhal edermiş gibi anlatan yazarların diline meftun olur. Kimi seçilen sözcüklerin altını çizer kimi kurguda atlanan taklalara hayran kalır ve “sıkı bir öykü” okuduğundan emin olur…

‘Ben anlatıcının’ bacağını altına almış da karşınıza kurulmuş gibi anlattığı metinlerin de kendi okurunu yarattığı kesin. Bakalım siz bu haftaki konuğum Halil Yörükoğlu’nun kitaplarını okuyunca nasıl bir tat alacaksınız.

Ben ilk kitabı ‘Kaçış Rampası’’nda (Sel Yayıncılık) “Ben Haluk” ve “Yasin” öykülerini, "Şu An Saat Kaç" (İletişim Yayınları) kitabındaki ‘Huzurevi’ ve ‘Garage Sale’i okuduktan sonra anlatımındaki sadeliğe aldanıp, sayfaları çevirmekte hiç acele etmedim. Ne demek istediğim okuyunca anlaşılır ancak. İlk kitabından sonra sadece öykü dünyasını değil yaşadığı yeri de değiştiren Yörükoğlu’nda şimdi söz.

8947-20240305101217992.jpg
Şu An Saat Kaç, Halil Yörükoğlu, 111 Syf., İletişim Yayınları, 2024

"Şu An Saat Kaç" (İletişim Yayınları) tamamen göçmen öykülerinden oluşuyor. Ben de sana öykü kahramanlarından biri gibi sorayım ne demek Amerika’da göçmen olmak, hatta biraz güncel olana da değelim trump’ın seçilmesi seni huzursuz etti mi?

Zaman ayırdığınız için teşekkür ederim. Uzunca bir cevabı olabilecek ve içeriği herkes için değişecek bir soru ama yine de ortak hisler ve yaşanmışlıklar var. Amerika'da göçmen olmak bence başka bir yerde göçmen olmaktan tamamen farklı. Gurbetin uzağı yakını olmaz ama burası bayağı uzak bir yer. Nereye uzak derseniz doğduğumuz yerlere. Bunun dışında Amerika temelde göçmenlerin katma değer oluşturduğu bir ülkeyken çeşitli sebeplerle göçmenlerin tartışıldığı ve bunun üzerinden galiba siyasetin dizayn edildiği bir ülke haline geldi, o kısım biraz absürd. Ve bu da yeni dönem göçmenliği etkiliyor. Coğrafya kocaman bu da başka faktör. Ve herkes işinde gücündeyken siyasi ekonomik krizler çıkıyor annemin ifadesiyle "Oğlum Amerika'da hortum çıkmış" durumu olabiliyor. Bazen çok sert bazen çok basit bir şeye takılınan bir hal yani. Tavuk döner yok ama korna sesi de yok. Vergide hassaslar ama para üstü konusunda kafaları karışıyor gibi ilginçlikleri olan bir hayatın içinde öteki olmanın ama Amerikalı olma şansı da verilen insanların yaşamı, Amerika'da göçmen olmak. Siyasete uzağım. Tek bildiğim artık her ülkenin bir Trump'ı var.

Öykülerinin her birinde sanki kendini başka isimler adı altında öykü karakteri yapmışsın gibi hissettim, ben anlatıcının adı değişiyor ama yaşadıkları gurbetlik hissi değişmiyor gibi, ne dersin?

Kesinlikle katılıyorum. "Şu An Saat Kaç?" isimli son kitabım temelde kendimden ve etrafımdan çok şey kattığım ve kendimce bir dertleşme dosyası oldu. Olaylar, kişiler, haller değişebilir ama orada tamamen bir gurbet ya da göçmenlik anlatılıyor. Ve haliyle birbirine yakın sosyo-ekonomik seviyedeki insanların başlarına gelenler, konuştukları dil de büyük oranda benziyor. Ben de Halil olarak onlarla aynı mesafeden olaylara yakın ve uzak duruyorum. Bütün bunlar bahsettiğiniz durumu ortaya çıkarıyor. O yüzden her öyküde az ya da çok ben ya da bana benzeyen biri göz kırpıyor diyebilirim.

Memlekete dönersen öykülerinin teması da dönüşür mü yine? "Kaçış Rampası" buradayken yazıldı gerçi ama yazarlığında bundan sonraki duraklarını merak ettim

Memlekete dönmeden de yazma sürecimde ufak da olsa sürekli değişiklikler oluyor. Kendimi tekrar gibi olacak ama ilk kitap daha kısa anlardan oluşuyordu. İkincisi görece daha geveze olduğum bir kitap oldu. Son kitapta tamamen tema ve coğrafya değişti. Şu an çalıştığım dosya da tamamen geriye, kendime döndüğüm bir dosya olacak umarım.

Ama şunu da belirtmek istiyorum. Otuz sene yaşadığım, gördüğüm ve okuduğum bir coğrafyanın bana kalan hikayeleri tabii ki iki kitapla bitmez ama neticede an be an beslenmek de çok önemli. Kaba ifadeyle heybeden de yiyor insan. Günlük hayat, insan tepkileri, mizah, sokak, dükkanlar beni çok besler. Bunlara uzağım ama burada da başka bir dünyaya yakınım.

Bütün bunlar sokağa ve insana uzak olsam da dilimin şiirine, müziğine ve edebiyatına yakın durarak ve bildiklerimi hatırlayarak halledebildiğim şeyler. Sonuç olarak şunu da eklemek isterim. İnsan varsa hikaye var. Tek gerçek bu. Ve bu hikayeyi kendi dilimizde en iyi şekilde anlatma çabası kıymetli bir çaba.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Figen Şakacı Arşivi