2024’ün şiir bavulu - 2
Geçen yazıda, yayın listelerinde şiire yer veren iki yayınevine dikkat çekmiştik. Yayımladığı kitapların büyük bölümü şiir yapıtlarından oluşan yayınevleriyle devam edeceğiz.
Geçen yılın giderken geride kalan şiir bavulunu açtık; içindekilere göz atmaya devam ediyoruz. Şiir adına sayabileceğimiz gelişmelerin başında yayımlanan şiir kitaplarının geliyor olması, daha önce de belirtmiştik, tekrar edebiliriz, gayet normal.
Yıl içinde yayımlanan şiir kitaplarından ulaştıklarımızın birçoğunu daha önceki yazılarımızda değerlendirdik. Buna karşın 2024’ün şiir kitapları arasında okuduğumuz, fakat değinme imkânı bulamadıklarımız da var. Yazının sınırları dahilinde onlara yer vereceğiz. Bu arada, şiirin dolaşımında, paylaşımında önemli rol oynayan yayınevlerini de ihmal etmemek gerektiğini düşünüyoruz.
Geçen yazıda, yayın listelerinde şiire yer veren iki yayınevine dikkat çekmiştik. Yayımladığı kitapların büyük bölümü şiir yapıtlarından oluşan yayınevleriyle devam edeceğiz.
Kadir Aydemir yönetimindeki Yitik Ülke bu tür yayınevlerinden. Yitik Ülke, 2024’te Turgay Kantürk’ün iki şiir kitabını aynı anda yayımladı. Kantürk’ün kitaplarına daha önce değinmiştik.
Kitapların adını anımsatalım: “Dünya Denen Defter - 100 Küçük Şiir”, “Parla ve Yan”. Yitik Ülke, bu yıl ne yazık ki önceki yıllarla kıyaslanmayacak kadar az sayıda kitap yayımladı.
ŞİİRDEN BİR YANARDAĞ
Yıl içinde yayımladığı şiir kitaplarıyla ön plana çıkan bir başka oluşum da Altay Öktem yönetimindeki Bi’Dünya oldu. Bi’Dünya SRC Yayınları’nın şiir dizisinin adı. Bi’Dünya’nın yayın etkinliği yıl içinde iki kategoride sürdürdü. İlk kategoride, şiir geçmişlerinin başlangıcı iki, üç kuşak önceye kadar giden
şairlerin “toplu yapıtlar”ı yer aldı. Diğer kategorideyse yeni isimlerin, genç şairlerin kitapları ağırlıktaydı.
Emel İrtem, Altay Öktem ve Turgay Kantürk, Bi’Dünya etiketiyle toplu şiirleri yayımlanan şairler oldular. Şiir yolculuklarında önemli bir mesafe almış şairlerin yapıtlarının bir arada yayımlanmasını önemli bir adım olarak görüyor ve destekliyoruz.
Bi’Dünya’dan kitabı çıkan şairlerden biri de Serdar Koçak oldu. Yayınevi Koçak’ın “Evvel Zaman İçinde” ve “Atıfet Hanım ve Yoncanın Bekası” adlı kitaplarını aynı anda yayımlayarak okurla buluşturdu. Koçak, doksanlı yılların başında, ama daha çok geç seksenler denilen dönemin özellikleriyle şiire adım atan şairlerden. Geç seksenlerin poetikasıpyla kendine mahsus şairlerinden de diyebiliriz. Nilgün Marmara, Seyhan Erözçelik, Lale Müldür gibi onu da seksenlerin, geç seksenlerin, hatta erken doksanların nevi şahsına münhasır poetikası olan şairlerinden biridir diyebiliriz. Modern Türkçe şiirde seksen ve iki bin yılları arasındaki dönemde birden çok yönelim olduğunu göz ardı etmemek gerekir. Zaman zaman iddia edildiği gibi seksenlerde de, doksanlarda da farklı şiir eğilimleri oluşmuştur. Dönemlerin başına “geç” ve “erken” ibarelerini getirmemiz rastlantısal değil. Serdar Koçak’ın ilk şiir kitabı “Pervazda” 1991’de okurla buluşur. Onu 1995’te, düzyazının ve şiirin yürürlükteki yasalarını askıya alarak anlatısını kurduğu “Ben Napoli Radyosu” takip eder. Üçüncü kitabı “Barışmalar” 1996’da, dördüncü şiir kitabı “Tika Luma Tu” ise 2001’de yayımlanır. Şairin aynı yıl beşinci şiir kitabı “Erenköyü’nde Bahar” adıyla çıkar.
Bir sonraki “Avare Şiirler” 2003’te, “Köhne” 2008’de kitap raflarındaki yerini alır. Anlaşılacağı üzere son derece üretken bir şairdir Serdar Koçak. Daha önce de aynı yıl içinde iki, hatta daha fazla sayıda kitabının okurla buluştuğu olmuştur. Örneğin şairin,2010’da üç kitabı birden yayımlanır: “Gardenya Çıkmazı”, “Dünyanın Seherlerinde” ve “Mühürdar Yolcusu”. Koçak’ın geçen yıl yayımlanan bir başka kitabı da “Nazistan”dır.
Serdar Koçak’ın 2020’de yayımlanan “Basübadelmevt Beşlemesi” ni de anmadan geçmeyelim. Şairin beşlemesine, “Serdar Koçak: Şiirden Bir Yanardağ” başlıklı Gazete Duvar’da yayımlanan yazımızda değinmiştik.
Şöyle diyorduk o yazıda: “Serdar Koçak, denilebilir ki bir şiir yanardağı. Şiir püskürten bir yanardağ. Hayatın, yanardağların aksine, küllerin değil, şiirin altında kalmasını arzularcasına yazıyor. Hayata bir borcu varmış da sanki, onu şiirle ödemek istiyormuş gibi yazıyor.”
Şunu ekleyebiliriz: Şairin yeni kitapları, düşüncelerimizi ve görüşümüzü pekiştirdi. Kalbur saman içinde… Koçak’ın aynı anda okurla buluşan yeni kitaplarından “Evvel Zaman İçinde” de yetmiş üç şiir bulunuyor. Kitapta bölüm başlığı yok. Yani yekpare bir kitap.
Kitabı tümleyen şiirlerde ne var derseniz, sayalım: Aşk var, devrim var, sokaklar var, Ortadoğu var; kültür olarak var coğrafya olarak var, mit var, mitoloji var. Hatta kutsal metinlerden, anlatılardan esintiler bile var. Kitabın adında olduğu gibi, evvel zaman kipine dahil olmuş geçmişi, şair bir de benden dinleyin demiş ve anlatmış.
Şairin merhum babası Hasan Koçak’a ithaf ettiği “Evvel Zaman İçinde”nin ilk şiiri “Öğle Rakısı” . “Öğle Rakısı”yla başlayan kitaptan biz de bir duble dolduralım ve kaldıralım kadehimizi. “Öğle Rakısı” şiirinin Oktay’lı, Sait’li, Cemal’li tadı öyle lezzetli geldi ki kesemedik. O nedenle şiirin tamamını
aktarıyoruz:
Ağustos’un öğle çağlarında..
İzmir’in sakız rakısı, kekik.
Afyon'dan da pastırma geldi miydi
Zeliha’ya şiirler okuruz ayakta
iskemlemiz tahta masamız mavi
genç Kemal’le nutuk atarız
kimimiz diri, kimimiz ölü, hür
biz içeriz, güneşe karşı: Oktay’la.
Sait bir soru işareti masamızda
Cemal, bir kıza mektup yazıyor
garsonun adı ne acaba Vecdi?
Ah!Ne güzel içeriz denize karşı!
kızlar mı kızlar öğle rakısı içmez!
biz böyle erkek erkeğe şeniz mutluyuz..
Hamiş:
Tomris bana cinsiyetçi diyecek
Şairin şiirin son ikiliğindeki cinsiyetçi söylemi “hamiş”inde tezyif ettiğini söylemeye bile gerek yok aslında. Ama şairin mizah anlayışına dikkat çekmek için altı çizilebilir.
Koçak’ın şiirlerinde aslında güçlü bir ironi söz konusudur. Onun şiirlerini farklı kılan özelliklerden biri de kendine has ironik tutumudur. “Evvel Zaman İçinde”nin arka kapağında yer alan sunuş metninden bir bölüm aktarmak istiyoruz:
“Uzun süren bir suskunluğun ardından, evvel zamanlardan yola çıktı ve ağır aksak değil, koşa koşa ve tepetaklak geldi bugüne. (…) Nasıl koşmasın geçen zaman içinden on iki melek Esna’ya sökün etmiş ve Musa zamanı kesmişti çoktan şimdi kılıç da at da çatlak!”
Koçak’ın şiirinde kılıç çatlıyor, ama şiir çatlamıyor. Çünkü patlıyor. Serdar Koçak her kitabında olduğu gibi burada da şiiri patlatıyor. Kitabın ilk şiirini okuduk. Son sayfadaki “Vasiyet” başlıklı şiirden de bir bölüm okuyarak devam edelim:
kederimi Mustafa Kemal’e
bırakıyorum
üç kuruşu bir araya getiremedim
sana bir şey bırakamadım
sana da bırakamadım
Yukarıda en son söylediklerimizi, yayınlanma tarihi bakımından “Evvel Zaman İçinde”nin ikizi olan “Atıfet Hanım ve Yoncanın Bekası” için de yineleyebileceğimizi belirtelim.
İKİ KİTAP BİR ARADA GİBİ
“Atıfet Hanım ve Yoncanın Bekası” iki kitap bir arada gibi. Yetmiş iki sayfalık kitabın “Atıfet Hanım”adlı ilk kısmı tek bölüm ve dokuz şiirden oluşuyor. “Yoncanın Bekası” ise “Menzil’deki Şiirler XX. Asır”, “Menzildeki Şiirler XXI. Asır” ve “Ek” başlıklıklarıyla üçe ayrılmış. Kitabın ilk bölümündeki “Beyrut”
başlıklı şiiri okuyalım:
Atıfet hanım
demek doktorsunuz
ne iyi
ama en yüksek derecede
şairler yer alır
dalgın ve budaladırlar ama
hayalleri bir feza
aşktan mürekkeptir
buluruz bir orta
kol kola Beyrut’a gideriz
“Atıfet Hanım” bölümündeki şiirlerde aşk ve hayaller başrolde. Şairin bu bölümde, aşkta ve hayallerde yaş haddi olmadığını vurgulamayı amaçlamış diyebiliriz. Buna karşın, moda deyişle, “hayaller Beyrut, gerçekler Moda çay bahçesi” yorumu da getirilebilir.
Kitabın arka kapağında yer alan sunuş yazısından bir bölüm paylaşalım: “(…) Dizelerini dünyaya savuran şiirleriyle çıkageldi ve ne iyi ki bizi Atıfet Hanım’la tanıştırdı. Atıfet Hanım’la yaşanan, yaşlı olup da yaş almayanların birbirlerine duyduğu titrek bir teamül. Moda’da buluşup oradan Beyrut’a geçmeyi hayal
eden bir ruh hali. Kitabın ikinci bölümü ise ‘Menzil’ şiirlerinden oluşuyor. Harmaniyesiyle bembeyaz dolaşan bir allah varken aramızda; neresidir bu menzil, Yonca’nın sahiden bir bekası var mıdırsiz karar verin artık.”
Atıfet Hanım da Yonca da onun bekası da bahene aslında. Şiir de bahane aramaz mı zaten. Şair aradığı baheneyi bulmuş. Muzip bir edayla hatırlatıyor: “Aşkın yaşı yok, hayallerin de sınırı.”
Serdar Koçak şiirlerinin tadı damağında kalanlar kitapları zaten okumuşlardır da hani arada gözünden kaçıran varsa bu vesileyle hatırlatmış olalım.
NATAMA DERGİSİ VEDA ETTİ
Şiir yapıtlarının kitap olarak okurla buluşmasında rol alan yayınevlerine değinirken amatör ruha dayalı “butik” nitelikli olanlar için ayrı bir parantez açmak gerektiğinin farkındayız. Yalnızca şiire odaklanan bu tür yayınevlerinin büyük bir çoğunluğu, amatör girişimler olarak faaliyet yürütüyor. Güçlerini, şiir için en önemli şeyden, hevesten alıyorlar. Pekâlâ denilebilir ki şiiri var eden, yaşatan, sürmesini sağlayan büyük ölçüde butik yayınevleri, yani o amatör ruha dayalı ve hevesle şiir yayımlayan girişimlerdir.
Bir sonraki yazımızda konuya biraz daha genişçe değinmeyi düşündüğümüzü belirterek yıl içindeki diğer gelişmelerden de söz edelim.
Şiir ve eleştiri dergisi Natama’nın yayınını sonlandırması da yılın beklenmeyen ve önemli gelişmelerinden biri oldu.
Derginin yayınını sonlandırdığı okurlara şöyle duyuruldu:
“Şiirin izini sürdüğümüz yılların ardından elinizdeki sayı ile Natama’nın yayın hayatına ara veriyoruz, son veriyoruz demeye dilimiz varmadığı içindir belki de; söylenmeden kalan, tamamlanmayan her şeyin gölgesinde bir ara. Natama yayın hayatına başladığı ilk günden bugüne olup biten her şeyi ‘ima’ ile geçiştirmek istemeyenlerin, kafasına buyruk işler yapanların buluştuğu bir alandı.
Yeni bir şiirin peşindeydik: Yaşamı dengede tutmamızı sağlayacak, asıl olana yaklaştıracak sahici ama tamamlanmayan bir şiir. Natama, tamamlanamayan bir hikâyeydi ve bu hikâye böyle de güzel ve gitti. Başka projelerde buluşmak dileğiyle merhab.”
Natama’nın okura veda ettiği sasıyında şu şairlerin şiirleri yer alıyor: Güven Turan, Betül Tarıman, Gökhan Bakar, Mehmet Öztek, Emin Metin, Mehmet İşten, Ali Selçuk, Canan Yaka, Aysu Akcan, Burak Demirtaş, Süreyyya Evren, Alptuğ Topaktaş, Deniz Schwarzwald, Reha Yünlüel, Ali Aydemir, Mert Can
Aksoy, Rıdvan Ardıç, Vedat Barga, Betül Aydın, Devrim Çıray, Turgut Uyar, Enver Topaloğlu, Mustafa Eyigün, Sylvain Cavaillès ve Berfin Hayal Mutlu. Dergi, 42-44 olmak üzere üç sayısı bir arada çıktı. Son sayının “imajizm” ve “imgecilik” üzerine tekrar düşünmeye teşvik edecek bir dosyayla yayımlanmış
olduğunu da kaydedelim.
Gelecek yazıda devam edeceğiz…