Böyle zamanlarda toplumun, ne olursa olsun hakikatin peşinden giden gazetecilere her zamankinden daha fazla ihtiyacı var. Tunca Öğreten, işte o nadir bulunan gazetecilerden biri.
Yolsuzluk soruşturmalarının kapatılması, konuyu dile getirilenlere darbeci denilmesi, birkaç bakanın kızağa çekilmesi, medyanın karalama kampanyasını şiddetlendirmesi, hakikati değiştirmez.
'Ben de şiddet gördüm' diyen o ünlü isimlerden biri bile 25 Kasım yürüyüşünde arz-ı endam etmiş değil.
İsterseniz zır cahil olun, çoğu gazeteci ve yöneticinin ‘FETÖ’ veya ‘darbe teşebbüsü’ ile bağlantılandırarak hapse tıkılmasını açıklayamazsınız.
Para saçarak, güvenlikçi politikalara başvurarak bir şehirde huzur ve güvenliği, iyi bir yaşamı temin etmek mümkün olmuyor işte.
Bazen gülümseyerek bazen içim burularak okuduğum ‘Seher’i bir de ‘şifreli ve kontrolsüz haberleşme’ unsurları açısından incelemeye karar verdim.
Müftülüklerin nikah kıymasını savunanlar, yarın pekala boşanmaları veya medeni hayatı düzenleyen başka kanunların da din görevlilerine emanet edilmesine ses çıkarmayacak.
Cumhuriyet değerlerine sahip çıkacaksak, insanca, özgürce, birlikte yaşamaya inanıyorsak, IŞİD’in bu ülkede nasıl yuvalandığını, nasıl kollandığını bilmek zorundayız.
Mesleğine aşkla bağlı pırıl pırıl bir öğretmen, ulusal kanalda ‘çocuklar ölmesin’ dediği için kendi çocuğunu hapiste kucağına alacak!
Meslektaşlarımız hapiste, çünkü gizlenmek istenen bilgileri, karanlık ilişkileri deşifre etmeye yeltendiler. Onların hapiste olması, dışarıdaki gazetecilere topluma da gözdağı vermek için.
Hukuksuzluğun hükmü, fiili tek adam rejimi vs bir yana, bir zamanlar birlikte çalışılan ve aynı mesleği icra edenlerin kendi dostlarına ihanetinin hiçbir şekilde affı olamaz.
Suriyelilerin birinci sınıf mı sekizinci sınıf mı olduğunu anlamak için sokağa bakmak yeter. Sizce sokaklarda sürünen, dilenen, tek göz odada 20 kişi yaşayanlara ulaşmış mı bu para?
En çarpıcısı, ömürleri boyunca askeri vesayete karşı en keskin görüşleri dile getiren bu isimlerin, şimdi darbe girişimine destek vermekle suçlanmaları.
Savaş suçlarını bir kenara bırakırsak, Tuğluk’un cenazesine yapılan saldırıya benzer bir örneğe rastlamadım. Türkiye şimdi gurur mu duyuyor, söyleyin bakalım?
Ahmet Şık içinse masabaşında 'yeni' bir suç belgesi üretilmiş. Şık, Sabah gazetesi tarafından Karlov cinayetinde PDY unsurlarını yumuşatmakla, perdelemekle suçlanıyor!
Bazılarımız, elinden geldiğince halkın haber alma hakkına sahip çıkmaya sürdürecek. Ama okurlar haber alma hakkınıza sahip çıkmazsa bilin ki bu çaba giderek sönümlenecek.
Siyaset, sermaye, medya işbirliği ve ah, kendini hala ‘dokunulmaz’ zannedenlerin bencillikleri, önyargılarıyla ne olmasını bekliyorduk?
İstanbul öyle kontrolsüz, hesapsız büyüdü ki değil depremde toplanma alanını, yürüyecek, nefes alacak alanımız kalmadı. Altyapısı çöken bir şehir, depreme nasıl hazırlıklı olabilir ki?
Cengiz’in veya herhangi bir maden şirketinin altın madeninin üzerinde oturup ‘Aman çevreye zarar vermeyeyim, bakırımı çıkarıp gideyim’ diyebileceğine inanan varsa, buyursun.
İktidar partisi, Nüfus Hizmetleri Kanunu ve Mağdur Hakları yasa tasarısı değişiklikleriyle kadınların kazanımlarını bir kez daha tırpanlamanın peşinde.
Yanında olmayı seçtiğiniz insanların dik duruşunu, evrensel değerlerden şaşmamanın doğruluğunu fark edince, hepsi anlamsızlaşıyor. Biliyorsunuz ki bu kötülük, sonsuza dek egemen olamaz.
Temel haklar, adalet derken hak savunucularının başına gelenler bu. OHAL'in 4.dönemine hoşgeldiniz.
En çarpıcı sonuçlarından biri, Ak Parti seçmeninin dahi ülkenin en önemli sorunlarından biri olarak 'kutuplaşma ve bir arada yaşamanın güçleşmesi' olarak gördüğünü ortaya koyması.
‘Bu son değil başlangıç’ diyen Kılıçdaroğlu’nun bundan sonra mücadeleyi nasıl yükselteceği kritik önemde.
Evrim teorisi ve Darwin’in müfredattan çıkarılması, başta ABD olmak üzere Batı basınında da “Türkiye’de eğitim sistemi muhafazakarlaşıyor” şeklinde yer aldı.
Bu anlayışa göre yolları, köprüleri sadece iktidarın beğendiği vatandaş –millet, yani AKP-MHP koalisyonu- kullanabilecek!
Kimsenin “Onunla yan yana gelmem” gibi bahanelerin ardına sığınma lüksü yok. Hepimiz adalet istiyoruz ve herkes için adalet istiyoruz.
Nedim Türfent'i haberlerinden tanırım; birisi günlerce konuşulan, ulusal ve uluslararası medyada yer alanı 'Türkün Gücünü Göreceksiniz' başlığını taşıyordu.
İkisinin de artık hayatta olmamasının nedeni, genç insanları desteklemeye, anlamaya değil, savaştırmaya, düşmanlaştırmaya odaklı savaş siyaseti.
Varan’a uygulanan profesyonel saç yolma gibisini duymamıştık. Ama kadınları ‘saçlarından tutup yerlerde sürüklemek’ yaygın bir işkence metodu.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır. Bu siteye giriş yaparak çerez kullanımını kabul etmiş sayılıyorsunuz.