İslam'ı 70 defa ‘güncellematik’le yıkasanız da 'maslahat, devletin bekası, vatanın selameti' adına bireyin yaşam hakkına saldıramaz, zulme ve zalime taraftar olmayı caiz kılamazsınız!
Türk soluyla geniş bir rahatlıkla 'bileşen hukuku' oluşturmakta zorlanamayan HDP, ayırt etmeksizin diğer Kürdî hareketlerle neden bir araya gelemediğini de zorlanmadan izah edebilecek midir?
Özellikle iktidardaki siyaset sınıfının oruçla girdikleri imtihanlarını kaybetme olasılıkları çok yüksek. Çünkü oruçlu siyasilerin Din’i, Ramazan’ı siyasete alet etmemeleri gerekiyor.
Ülkemizde bilim için, sanat, tarih, kentleşme, ekosistem, eğitim, sağlık, ekonomi için epeydir tehlike çanları çalıyordu fakat artık tehlike çanları ‘adalet’ öldüğü için çalıyor.
Çoğunluğu muhafazakâr olan bu seçmen kitlesini de silkeleyecek ve tüm renkleriyle çoğulcu toplumu taşıyacak en uygun söylem ve sloganın ‘Adalet İttifakı’ olabileceğini söyleyebilirim.
Kabul etmek lazım ki Müslümanlar özellikle Din’i siyasete alet eden sloganik dinciler ve radikaller, halkların sosyo-siyasal arenada kendilerine verdikleri krediyi hoyratça harcadılar.
Kullandığı dil ve üslup açısından sığ, dini ve(ya) felsefi zihinsel alt yapısıyla cesareti yetersiz, tarihiyle bu coğrafyaya yabancı bir muhalefet, halkın umudu olamaz!
Müslüman bir coğrafyada Din, anlam ve önemini yitirdi mi orada Nihilizm, Deizm geçici duraklardır. Bir süre sonra simge ve semboller işinizi görmez.
Kürd ve Türk kamuoyunun doğru bildiği bir yanlış da Bediüzzaman’ın Teşkilat-ı Mahsusa’ya kayıtlı olduğudur. Bu iddianın ilk sahibi; Bedirhan Beg'in torunlarından tarihçi Cemal Kutay'dır.
Nice milli bayramların kutlayışına sessiz kalan veya katılan bu çoğunluk, sözkonusu Kürdlerin Newroz’u olunca hemen 'caiz değildir!' diye tuttururlar.
Bediüzzamanê Kürdi Newroz’a kitaplarında, ‘Newroz-u Sultani’ yani tüm evrenin Sultanı olan Allah’ın kâinata, doğaya hayat ve diriliş bahşettiği bahar mevsimine işaret olarak değinmiştir.
Yargı ve diyanet gibi kurumları kendine alet eden ana akım siyasetin karakteristik özelliği olan kutuplaştırıcı, kaba ve sığ söylemleri terk etmeye hem siyaseten hem de dinen mecburuz.
Hz. Muhammed (a.s.m), muhaliflerine sindirme, bastırıp yok etme gibi bir seçeneği uygulamayıp bilakis hayatı boyunca çoğulcu ve adil bir yaşamın inşasında öncülük yapmıştır.
Hz. Muhammed’in saygın otoritesi bile muhalifleri susturmaya sebep olmazken bizim muhaliflere olan kin ve düşmanlığımızdaki haksızlığımızı bilmem izah etmeye ihtiyaç var mı?
Zalimin-mazlumun bizim veya sizin mahalleden oluşu tavrımızı değiştirmemelidir. Zalimin partisine, devletine, ülküsüne, ırkına, cinsiyetine, sakalına bakmadan haksızlığına karşı ol.
İslam coğrafyasının siyasal ve sosyal çürümüşlüğüne 'Biz'den kaçıp ölümüne denize atlayan yüz binlerce ‘kardeş’ mültecinin dramı yeterli bir tanıklıktır!
Medya ve sivil toplumun görevlerini yerine getirmediğini, muhalefetin manevra kabiliyetinin son derece kısıtlandığını ve yer yer korku duvarına teslim olduğunu görüyoruz.
Fetih Suresinin anlam çerçevesine girmek istiyorsak önce 'düşmanlarımızla' barış masasına oturmayı başarmalıyız. Kadîm Kürd şehri Efrîn’e Fetih Suresi ile asker yollamak dezenformasyondur.
İslam’da olağanüstü durumda bile haksızlık, hukuksuzluk ve zulüm yoktur. Allah’ın kitabına göre asıl ‘olağanüstülük’ su-i kastlar ve savaşlar değil, adalet ve hukukun rafa kaldırılmasıdır.
Kurulduğu günden beri farklı düşüncelerden birçok yazarı bünyesine katan Artı Gerçek, önümüzdeki Cuma gününden itibaren iki yeni yazarını daha okurlarıyla buluşturuyor.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır. Bu siteye giriş yaparak çerez kullanımını kabul etmiş sayılıyorsunuz.