Nursi, kitaplarında Şarkî Anadolu gibi uyduruk tanımlamalara da tenezzül etmemiştir. O, her zaman Kürdler’in yaşadığı coğrafyayı Kürdistan olarak isimlendirmiştir.
Takip edilmesi gereken güvenli ve sağlıklı yöntem; zalim otoriteye karşı sus-pus olmak, itaat, yandaşlık ve riyakârlık yapmak değil; ‘emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker’dir.
Bir siyaset bilimi kavramı olan çoğulculuk; günümüzde Demokrasi’nin vazgeçilmezlerinden kabul edilse de Müslüman toplumun bir türlü bu kavramı içselleştirememesi düşündürücüdür.
İslâmla demokrasiyi örtüşür gören batılı sosyal bilimciler ve İslâm düşünürleri olduğu gibi bunları taban tabana zıt görenler de az değildir gerekçeleri yer yer farklılık gösterse de.
İslâm toplumunun uluslararası arenadaki ağırlığı; lüks saraylar yaparak, gökdelenler dikerek, altın ibrikten abdest alarak artmayacaktır.
Evet, bireyi ve toplumu dini söylem ve kavramlar kadar etkileyen başka bir lügat daha keşif edilmedi.
Kitap ehli ile ilişkileri sadece din savaşı üzerinden ele alan kaba ve zahiri bir okuma hem ayetin indiriliş sebepleri açısından hem de Kur’an’ın bütünselliği açısından sakat ve tutarsızdır.
Bu makale ‘şiddet’in tüm versiyonlarına dair olmayıp sadece ‘dinci şiddet’ taraftarlarının zihinsel ve teorik alt yapısını oluşturan bazı dini referanslar hakkında olacaktır.
Anlaşıldı; Afrin’e pardon Şam’a, Emevi Camii’ne gidip namaz kılmak öyle zannedildiği gibi kolay değilmiş. Hem cuma namazına durmadan önce hutbe dinlemek şarttır!
Can, mal, nesil, akıl ve Din sağlığını güvence altına almak farz bir ödev, bunları tehlikeye atmak ise haramdır.
Kalmışsa bir medeniyet iddianız bunun farklılıklarla dahası muhaliflerle hukukta eşit, adîl bir ortak yaşama bağlı olduğunu unutmayalım.
Emeviler; sosyolojik olarak ilk kez Müslümanları ırkçılıkla tanıştırdılar. Halkların özgür iradelerinin ifadesi olan meşvereti by-pass ederek İslâmın tasvip etmediği idareyi ithal ettiler.
Aşura Günü yani ‘Muharrem’in On’u insanlık tarihinde önemli gelişmelerin yaşandığı ayrıcalıklı bir gündür.
Bugün İslam ülkelerinde Hz. Ali’nin adalet hedefini tutturan, Hz. Hasan’ın barış ve Hz. Hüseyin’in özgürlük buudlu ‘Din’ kaygılarını taşıyan devlet, örgüt ve cemaatler yok...
Gelecek kaygısı, fişlenme, işten atılma, hapis korkusu derken dolar ve şarbon korkusu da başladı. Korku toplumunu açlık sefaleti takip edecektir!
Emevi iktidarının sadık valisi Haccâc’ın ne sarığı-sakalı ne de namazı kılıp Kur’an’ı ezberlemesi O’nun zalim Haccâc olarak anılmasına engel olamadı.
Diyanet'e ve kurban kesme sünnetine pek de düşkün cümbür cemaate daha başkaca hatırlatacaklarım var: Kurban kesmek tek-tük zamanlarda, ağaç dikmek ise her zaman sünnettir.
Her iki tarafın da kendini savunurken başvurduğu haklı argümanları, kendine göre gerçekçi nedenleri var. 'Aynı Gemideyiz' diyenler diğer tarafı öncelikle sorumluluk almaya davet ediyor.
'Benim param olsa, hüsn-ü rızam (gönül rızası) ile böyle kıymetdar kardeşlerimin her birisini askerlikten kurtarmak için bedel-i nakdiye (bedelli askerlik) bin lira kadar da olsa, verirdim.'
Kudüs’te bulunduğu iddia edilen bir tarih notunda geçen sadece bir isim benzerliği üzerinden Bediüzzaman gibi bir ismi Ermeni Katliamı ile ilişkilendirmek ne bilimseldir ne de etiktir!
Bediüzzaman’ın çok değer verdiği talebesi albay Hulusi Bey’in meşhur ‘facia’ ile ilgili hatıralarını sizlerle paylaşacağım.
Bediüzzaman’a göre küllî sedde örnek olarak, Dünya’nın yedi harikasından biri sayılan tarihî Çin Seddi'ni verebiliriz. Anlaşılan onun inşasına rehberlik eden de Zülkarneyn'dir.
Aşırılığı ve ‘müsle’ dediğimiz düşman askerinin ölüsüne işkence yapmayı yasaklayan İslâm; Bedir Savaşı’nda kendi şehitlerinin dışında düşman ölülerinin de gömülmesini emretmiştir.
Bilinçli olarak sistemin uysal adamı olarak lanse edilen Bediüzzaman, uzun yaşamı boyunca her türlü istibdada; burjuvanın, ilmiye sınıfının ve siyasi otoritenin istibdadına karşı çıkmıştır.
Türk milliyetçiliğinin arka bahçesinde Bediüzzaman nam-ı diğerle Seîdê Kurdî (Said-i Nursi) yer almaz. O’nun milliyetçiliğe değil teşne olduğu, meyilli olma iddiasını bile ispatlayamayız.
Artı Gerçek yazarı Muhammed Salar Mersin'de imza gününe katılacak.
Kürd’ü Türk’üyle, Alevisi Sünnisiyle, Müslümanı Hıristiyanıyla, sağcısı solcusuyla tüm kimlikleri barındırıp ama kimlik siyasetine hapsolmayan bu dalgada 'tamam! diyen tüm kesimler var:
Dindarlar, seçimde sosyal adalet ve ahlâkı dışlayan otoriter, çoğunlukçu Dinci paradigmaya artık tenezzül etmediklerini ispatlamalı ve tercihlerini 'Büyük İnsanlık'tan yana yapmalı.
Ey Nurcular ey Müslümanlar! Bediüzzaman gibi manayı lafza, hakkı güce, aklı algıya, doğruyu yalana, adaleti zulme tercih edemiyorsanız bari tuttuğunuz oruçlarınızı bozmayın.
OHAL sürecinde yaşanan mağduriyetlere dikkat çeken araştırmacı yazar Muhammed Salar, seçimlerin kazananının mağdur ve mazlumlar olacağını söyledi.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır. Bu siteye giriş yaparak çerez kullanımını kabul etmiş sayılıyorsunuz.