Enver Topaloğlu
Şiir okuru için kısa notlar – 6
“Modern Türkçe şiir ve Nâzım Hikmet” başlığı çok geniş bir konuyu içerir. Konu hangi açıdan, hangi bakış açısından sorunsallaştırılırsa sorunsallaştırılsın, konuşmaya nereden başlanırsa başlansın, söz nereye bağlanırsa bağlansın, nerede nokta konulursa konulsun; tamam bitti denilebilecek bir konu değil.
Yüzyılın başında, modern Türkçe şiirin başlangıç döneminde poetikalarıyla etkili olan şair düşünürlerin yaklaşımlarına kısaca göz atarken iki eğilimin dikkat çeker. Söz konusu eğilimleri “kurtarıcı” ve “kuruluşçu” olarak tanımlamak da mümkün. Süreç içinde ikincisi, yani “kuruluşçu” eğilim etkin duruma gelecektir. “Kuruluşçu” dediğimiz eğilimin öncülüğünü yapan Nâzım Hikmet’in bilhassa bu döneminde “tasfiye”den yana olduğunu da ekleyelim.
Modern Türkçe şiirin başlangıcında önemli rol üstlenen “kurtarıcı” şairlere ve benimsedikleri poetikaya önceki bölümlerde değindik.
Ancak o bölümlerde bahse konu şairlerin yani Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’in, poetikalarını tanımlamak için “kurtarıcı” tabirini kullanmamıştık. Kavramla ne kastettiğimize açıklık getirerek devam edelim.
Yüzyılın başında siyasal olduğu kadar kültürel ve sanatsal alanlarda da yaygın olarak benimsenen görüş ve düşünce, çöküşü çoktan başlamış Osmanlı’nın yıkılışını durdurmak ve “devlet”i kurtarmaktır diyerek özetlenebilir. Son Osmanlı şairleri, yani Ahmet Haşim ve Yahya Kemal de bu görüşü benimserler. Hatta daha fazlasını; bu anlayışın kültürel alanda olduğu gibi siyasal olarak da savunusunu, sözcülüğünü yaparlar. Osmanlı’nın yıkılışının yönetim değişikliğiyle durdurulabileceği ve böylece “devlet”in kurtulacağı varsayımı esas itibarıyla Jön Türklerin ve İttihat Terakki’nin benimsediği görüşlerdir. İktidarı ele geçirdikten sonra İttihat Terakki “han-ı yağmacı” olacaktır, o da ayrı bir konu.
Esas itibarıyla Jöntürklerin mirası olan görüş ve tezler zaman içinde modern Türkçe şiirin başlangıç sürecinde millileşme ya da milliyetçilik olarak biçimlenir.
Cumhuriyete geçişle birlikte “kurtarıcı” konumlarını pekiştiren her iki şairin de görüş ve düşüncesinde bir değişiklik olmaz. Bilindiği üzere Yahya Kemal Osmanlı’ya karşı ilan edilen Cumhuriyet yönetiminin bürokratik mevkilerinde üst düzeyde görevler üstlenmiş olmasına karşın Osmanlıcılığı savunmaya devam eder. Onun, “Ankara’nın en çok nesini seviyorsun” sorusuna verdiği “İstanbul’a dönmeyi” yanıtındaki imayı da bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Çünkü aynı zamanda bir belagat ustası olan Yahya Kemal’in cümlesi gelişigüzel kurulmamıştır.
ESKİYİ KURTARMAK
Modern Türkçe şiirin ilk döneminde ön plana çıkan ve geleceğin şiirini etkilemek bakımından poetik yönden de önemli hamleler yapan şairleri “kurtarıcı” olarak adlandırırken maksadımız, onların “eskinin güncellenerek korunması”na yönelik görüşlerini ve iddialarını tanımlamaktır. Bilindiği gibi her iki şair de sözünü ettiğimiz dönemde şiir anlayışlarıyla da, şiirleriyle de modern değildir. Yahya Kemal neoklasizmin eksenindedir. Ahmet Haşim ise serbest şiir arayışına yönelmiş olmasına karşın premoderndir.
Onlara “kurtarıcı” deyişimiz, “kurtarmanın” korumakla, muhafaza etmekle, statükonun savunulmasıyla olan anlam ilişkisi dolayısıyla ve elbette onların bu yönde tavır aldıklarını belirtmek için.
Bahse konu şairlerin tavrı; batan gemiden kurtarılabilecekleri “kapıp” kıyıya çıkarmak olarak da betimlenebilir. Sorun şuradadır ki çürüyerek batan gemiden kurtarılmak istenenler de aslında büyük ölçüde batan gemi gibi gelecek vaat etmeyecek ölçüde köhneleşmiştir. Güncellenerek, onarılarak, restore edilerek eskinin çağa uygun duruma getirilmesi çabası netice itibarıyla nafiledir. Andığımız şairlerin çabaları da öyle olmuştur diyebiliriz. Her ne kadar modern Türkçe şiirin ilk çeyreğinde etkileri görülse de sonraki dönemlerde, yeni kuşak şairler önce tasfiye için cephe almışlar, zamanla aradaki mesafeyi açmışlar ve “eski”nin, yerleşiğin, statükonun etki alanından çıkmışlardır. Garip dalgasına, daha önce başlamış olan modern Türkçe şiirdeki tasfiye ve yenileşme girişiminin kısa sürede şiirin tüm varlığına yansıdığını gösteren bir ayna olarak da bakılabilir.
‘VAFTİZCİ YAHYA GİBİ…’
Premodern olarak tanımladığımız Ahmet Haşim, modern Türkçe şiirin öncesinde başlayan arayışıyla dikkat çeker. Bu arayışın özü itibarıyla, sözünü ettiğimiz anlamda “kurtarma” amaçlı olduğunu kaydetmek gerekir.
Öte yandan Haşim, Nâzım Hikmet’in devrimci girişimini ilk fark eden şair olur. Aslında Haşim’in “dikkatinin” bir başka boyutu da arayış içindeki şairin yenilik karşısındaki tepkisi bakımından örnektir. Yahya Kemal ise Ahmet Haşim’in tersine Nâzım Hikmet’i de, girişimini de görmezden gelmeyi tercih eder. Ancak gerçek, gözlerini kapatıp yok deyince yok olmuyor.
Mahmut Temizyürek, Nâzım Hikmet’in şiirdeki devrimci girişiminin Ahmet Haşim tarafından görülmekle kalmadığına, bizzat kayda da geçirildiğine dikkat çekiyor. Aktaracağımız şu paragraf Temizyürek’in T24’te yayımlanan “Gelecekten Geleneğe Nâzım Hikmet Şiiri (I): Nâzım Hikmet’te Şair ve Kahramanın Varoluşu Üzerine” başlıklı yazısından: "Geç de olsa hakkında tefsir, tezkire yazılmayan, yorumsuz geçilen pek az gerçek şair vardır ama Nâzım, kayda geçme şansını en erken bulanlardandı. Ahmet Haşim, Nâzım Hikmet’i gören ve bilen şair-düşünürlerin ilkiydi. Türkçenin şiir geleneğine Haşim’in kalemiyle kaydolacaktır ilk kez. Seçkinciliğin, ‘havas geleneği’nin kudretli son iki şairinden biri olan Haşim müjdeleyecekti Nâzım’ı (Vaftizci Yahya gibi). Gelecekteki dünyadan ses vermeye niyetlenmiş bu genç şairin sunduğu biçimi, o ‘yabancı’ edanın çekiciliğini ilk duyan, ilk gören, dahası hayran kalan ve fikrini cesaretle yazan Haşim. 1924’te, Nâzım Hikmet’in 10’u geçmeyen sol dergilerdeki şiirlerini okurken, kendi şiirsel inançlarıyla nasıl çarpıştığını da yazacaktı, kendi özgür koşuk çabalarının nasıl başarısız kaldığını da."
Mahmut Temizyürek’in bir bölümünü alıntıladığı ve 1924’te Akşam gazetesinde yayımlanan Ahmet Haşim’in yazısının başlığı “Yeni Bir Şair Hakkında Birkaç Satır”dır. Haşim’in yazısından kısa bir alıntı aktaralım: “Moskova’daki gencin yeni şiirlerinden dağınık parçalar, ağızdan ağıza dolaşarak İstanbul’a kadar geliyordu. Nihayet geçenlerde Nâzım Hikmet, büyük bir denizde dalgalarla boğuşarak, uzun müddet yüzmüş bir adamın ter ü taze uzviyeti, kıpkırmızı derisi, değişmiş sesi ve çehresiyle İstanbul sahiline çıkıverdi.
MODERN TÜRKÇE ŞİİRİN PALTOSU
Modern Türkçe şiir Nâzım Hikmet’in “paltosundan” mı çıkmıştır? Büyük ölçüde evet. Yüzyılın başında şiirdeki makas değişimini gerçekleştiren poetikayı oluşturan şair Nâzım Hikmet olmuştur.
“Kurtarıcı” poetikayı kimlerin benimsediğine ve öncülük ettiğine değindik. Aynı süreçte Nâzım Hikmet hem tasfiyeci, hem “kuruluşçu” şair olarak rol oynar. “Putları yıkmak” yeni şiirin önünü açmak için başlatılmış bir girişimdir. Ayrıca Nâzım Hikmet, bu girişimiyle ne yapmak istediğini daha açıkçası poetik programını da duyurmuş olur. Geçerken şunu da ekleyelim: Modern Türkçe şiirde yeni bir şiir kurulabileceği düşüncesini geliştiren de, bunu uygulamaya koyan da ilk kez Nâzım Hikmet olmuştur. Sonraki yenilik dalgaları Nâzım Hikmet’in girişimi ve öncülüğü sonucu gerçekleşmiştir. Somut örnek olarak Garip şiiri gösterilebilir.
Nâzım Hikmet, poetikasıyla hem sevenlerini hem de ona karşı olanları etkileyebilmiş bir şairdir. Bu yönüyle de aslında modern Türkçe şiirin tarihinde ilk örnektir denilebilir. Kendi kuşağı da dahil sonraki kuşakları da etkilemiştir. Hem de karşı olanların, kerteriz olarak onu almalarını sağlayacak biçimde. Onunla ilgili modern Türkçe şiirin öncüsü, rehberi gibi tanımlamalar gerçeğe aykırı değildir. Başka bir açıdan bakarak şu da iddia edilebilir. Örneğin modern Türkçe şiirin tarihi, Necip Fazıl’sız yazılabilir. Ama Nâzım Hikmet’siz bir modern Türkçe şiir tarihi mümkün değildir… Ondan söz ederken aynı zamanda şiirin hem nasıl yazılacağı konusunda hem de nasıl yazılmayacağı konusunda rehber olmuş bir şairden söz edildiğini de belirtmek isteriz.
Nâzım Hikmet kendi kuşağından bilhassa birçok genç şairi etkilediği biliniyor. Kendisinden sonraki kuşakları da etkilemiştir. Üstelik yalnızca kırklı yıllarda toplumcu gerçekçi edebiyat anlaşışını belirleyen genç kuşak şairleri de değil. Nâzım Hikmet’in yarattığı etki kimilerinin şiirine, kimilerinin bakış açılarına, duyarlılıklarına, farkındalıklarına yansımıştır. Bu bağlamda Cahit Sıtkı Tarancı’nın Nâzım Hikmet için yazdığı şiir geliyor hatıra.
Tarancı, on yıldır Bursa cezaevinde tutulan Nâzım Hikmet için bir şiir yazar. Şiir Yaprak dergisinin 25. sayısında “Bu şiir 1947 baharında yazılmıştır” notuyla yayımlanır. Çünkü daha önce şiir, Yücel dergisinde Nâzım’la ilgili kısmı sansürlenerek çıkmıştır. Cahit Sıtkı Tarancı’nın iki bölümden oluşan “Bir Şey” başlıklı şiirinin ikinci bölümü şöyle:
Bir şey daha var yürekler acısı
Utandırır insanı düşündürür
Öylesine başka bir kalbağrısı
Alır beni tâ Bursa’ya götürür
Yeşil Bursa’da konuk bir garip kuş
Otur denmiş oracıkta oturmuş
Yüreciğinden bir türkü tutturmuş
Ne güzel şey dünyada hür olmak hür
Benerci Jokond Varan üç Bedrettin
Hey kahpe felek ne oyunlar ettin
En yavuz evlâdı bu memleketin
Nâzım ağabey hapislerde çürür.
Nâzım Hikmet’se Cahit Sıtkı Tarancı’nın şiirinden yayımlanmadan önce haberdar olmuştur. Şiirin kendisine hissettirdiklerini Adalet Cimcoz’a yazdığı, 6 Haziran 1947 tarihli mektupta şöyle ifade eder: “…Şaire teşekkür etmekle beraber, hakikaten, ben bir kuş değilim. Hele iki manada da garip değilim sanıyorum. Sonra “otur demişler, oturmuş” mısraı da bendenizi çok, ne bileyim, uysal, derviş Yunus gibi filan –onun bir tarafı– bir mahlûk haline getiriyor. Mamafih, ne de olsa, memnun kalmadım dersem, yalan. Çok şükür ki, insanım ve insana has olan hiçbir şey yabancı değildir bana, bu meyanda, hatırlanmak, sevilmek, methedilmekten de hoşlanırım. Herkesin sinirine dokunan bir şey benim de sinirime dokunur: Acımak, vah vah pek yazık oldu filan gibi sözlerle ifade edilen bir duyguya vesile olmak.”
‘BURSA KALESİ’NDE ESİR
Şair, Tarancı’nın kendisine ithaf ettiği şiire “Yatar Bursa Kalesinde” başlıklı şiirle karşılık verir. Nâzım Hikmet’in “şiiri, Tarancı’nın şiirine hâkim duygu ve düşüncelerin incelikli biçimde tekzibi gibidir. Şiiri hatırlayalım:
Sevdalınız komünisttir,
on yıldan beri hapistir,
yatar Bursa kalesinde.
Hapis ammâ, zincirini kırmış yatar,
en âlâ mertebeye ermiş yatar,
yatar Bursa kalesinde.
Memleket toprağındadır kökü,
Bedreddin gibi taşır yükü,
yatar Bursa kalesinde.
Yüreği delinip batmadan,
şarkısı tükenip bitmeden,
cennetini kaybetmeden,
yatar Bursa kalesinde.
NÂZIM HİKMET’İN POETİK MİRASI
Modern Türkçe şiirde şiir düşünürü olarak Nâzım Hikmet’in etkisi hayli derin ve geniştir. Tarihsel sürece yayılmıştır. Öyle ki ondan hiç etkilenmediğini söyleyenleri de etkilediği görülür. Boğaziçi Üniversitesi Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Araştırma Merkezi’nin düzenlediği ve elli şairle gerçekleştirilen “Günümüz Şairlerinde Nâzım Hikmet Etkisi” başlıklı söyleşiye katılan Enis Batur da bu noktaya dikkat çekiyor. Cevat Çapan duyarlılık paylaşımının olabileceğini vurguluyor, “Nâzım Hikmet eskimez”. Söyleşiye katılan yeni kuşak şairlerden Nilay Özer de “bir kuşak yaratmak” olarak değil ama dolaylı biçimde bugünün şiirinde ve şairinde etkilerinden söz edilebileceği görüşünde.
Ancak Enis Batur Nâzım Hikmet’in seksenlerden sonra modern Türkçe şiirde etkisini kaybettiğini savunuyor. Bunun tartışmaya açık bir iddia olduğunu belirtelim.
Konuyla ilgili olarak galiba öncelikle şu sorunun karşılığını aramak gerekir? Seksen sonrasından başlayarak günümüze kadar gelen süreçte, daha önceki deneyimle oluşan birikimin etki alanından çıkarak başat olmuş bir yenilikçi şiir yöneliminden ne kadar söz edilebilir?
Belki daha önceki yıllarda, kırklarda, altmışlarda, yetmişlerde olduğu gibi bahsedilen dönemde doğrudan, zaman zaman taklide varan bir Nâzım Hikmet etkisi söz konusu değil. Ancak onun poetik yörüngesi tasfiye edilerek, “başka türlü bir şiir”in kurulduğunu, yerleştiğini ve sürdürüldüğünü savunmak da zor. Buna karşın Yahya Kemal’in, Ahmet Haşim’in poetikaları tasfiye edilmiş ya da etkisini büyük ölçüde yitirmiştir denilebilir. Tek tük örnekler için ne diyeceğiz? Bu bahiste istisnalar kaideyi bozmaz! Artık kimse örneğin ne aruz, ne heceyle şiir yazmıyor. Öte yandan, sadece “serbest şiir” bile unutmamak gerekir ki Nâzım Hikmet’in mirasıdır.
Belki şöyle bile denilebilir: Nasıl Türkiye’de herkes şöyle ya da böyle Kemalizmin etkisi altındadır. Modern Türkçe şiirde de Nâzım Hikmet’in konumu odur. Onun çizdiği geniş dairenin dışına çıkılabilmiş, yeni bir yörünge oluşturulabilmiş değildir. Elbette yeni arayışlar, yeni yönelişler, kopma hamleleri, sıçrayışlar inkâr edilemez… İkinciyeni devrimi yok sayılabilir mi? Ama tüm bunların Nâzım Hikmet’in oluşturduğu, kurduğu şiirin zemininde gerçekleştiğini de göz ardı etmemek gerekir diye düşünüyoruz. Ancak şunu da belirtelim: Nâzım Hikmet’in etkisinin sürdüğünü savunurken elbette onun şiirinin “yeniden üretildiğini”, ona kayıtsız şartsız özenildiğini kastetmiyoruz.
Modern Türkçe şiirin birikiminin ana arterlerini büyük ölçüde Garip oluşturur, İkinciyeni oluşturur; ama, onların öncülüğünü yapan, yolu açan Nâzım Hikmet ve onun poetikası olmuştur. Nâzım Hikmet’in şiir düşünürü olarak modern Türkçe şiirdeki rolünü belirlerken bunun da kaydetmek gerekir.
Gelecek yazıda devam edeceğiz…
Enver Topaloğlu Kimdir?
Türk dili ve edebiyatı öğrenimi gördü. Birçok sanat edebiyat dergisinde şiirleri yayımlandı. Altı şiir kitabı bulunuyor. Cumhuriyet gazetesinde 1993 – 2015 yılları arasında düzeltmen olarak çalıştı. Emekli oldu. Gazete Duvar’da yazarlığa başladı. Beş yıl süreyle cumartesi günleri modern Türkçe şiiri odak alan yazılar yazdı. 10 Eylül 2022 tarihinde Artı Gerçek’te başladığı köşe yazarlığını sürdürüyor. Topaloğlu 2017’den bu yana İzmir’de yaşıyor.