Enver Topaloğlu

Enver Topaloğlu

Şiir okuru için kısa notlar – 9

Ellili yıllardan itibaren Türkçe şiir evrensel ve tarihsel ölçekte yıkımın olduğu kadar onarımın, yeniden yapımın izlerini de içerir. Sürece egemen olan gelişmelerin çoğu İkinciyeni dalgasının oluşmasında önemli rol oynar.

Bin dokuz yüz kırklı yıllar, modern Türkçe şiirde yalnızca Garip dalgasının yükseldiği bir dönem değildir.

Aynı yıllarda bir yanda Nâzım Hikmet’in poetikasını benimseyen gençlerin, “kırk kuşağı” olarak bilinen şairlerin toplumcu gerçekçi şiir girişimleri, bir yanda da hececilerin deneyimlerinden yola çıkan ve belki posthececilik diyebileceğimiz bir yöne girerek içinde bulundukları yatağı değiştiren Behçet Necatigil ve Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın çabaları vardır.

Nasıl yirmili yıllar aruzun aşılmasıyla sonuçlanmışsa kırklı yıllarda da bilhassa ellili yıllara girilirken hececilik büyük ölçüde aşındırılmış dolayısıyla aşılmıştır.

Yeri gelmişken, sözünü ettiğimiz Garip olsun, toplumcu gerçekçi şiir olsun, posthececi girişimler olsun hepsinin de modern Türkçe şiirde, daha sonraki kuşakları etkileyen deneyimler olduklarını da belirtelim. Hatta bu girişimlerin modern Türkçe şiirde İkinciyeni devrimini hazırlayan deneyimler olduğunu da eklemek gerekir.

Nasıl ki modern Türkçe şiirin başlangıç döneminde, aynı zamanda daha önceki şiir geleneğinin tasfiye süreci de olan yirmili yıllarda Nâzım Hikmet’ten daha devrimci bir çıkış olmamışsa ondan sonraki dönemde de poetik açıdan Garip dalgasına kadar başka bir köklü sıçrayış gerçekleşmemiştir. Var olanın ya da verili olanın içinde sürdürülen arayışlar önemlidir elbette. Ancak esas olan, şiiri köklü biçimde değiştiren girişimler ve o girişimlerin dayandığı poetikalardır. Bununla bağlantılı olarak da elbette o poetkiların oluşmasında, uygulanmasında rol oynayan şair düşünürlerdir.

BOLŞEVİK ŞAİR

Modern Türkçe şiirde ilk büyük devrimi Nâzım Hikmet’in, üstelik hem şair, hem şair düşünür olarak tek başına gerçekleştirdiğini belirtmiştik. Onun şiir devriminin aslında devrimci bir süreçte, yalnızca rejimin değil, deyim yerindeyse her şeyin yenilendiği ortamda ve koşullarda gerçekleşen bir atılım olduğunu da eklemek gerek. Ancak Nâzım Hikmet’in şiirle ilgili devrimci düşüncelerinin, görüşlerinin kaynağı Mustafa Kemal öncülüğündeki hareket ve o hareketin gerçekleştirdiği cumhuriyet değildir. Şair Marksisttir ve onun şairliği de, şair düşünürlüğü de büyük ölçüde Lenin’in önderlik ettiği Bolşevik devriminin eseridir. Şairin “Sevdalınız komünist” sözünü hatırlayalım. Nâzım Hikmet’in şiirini de, poetikasını da belirleyen, onun Marksist tavrı olmuştur.

Garip ise Kemalist rejimin programı içerisinde bir çıkış, bir yenilenme dalgasıdır. Kısaca söyleyelim, Garip her yönüyle cumhuriyetin bir eseridir ve elbette Kemalisttir.

GARİP’TEN İKİNCİYENİYE

Ellili yıllara gelindiğinde artık yeni bir dünya kuruluyordur ve modern Türkçe şiir de bundan; o dünyadan, o gelişmelerden payına düşeni alacaktır, almıştır da. Yirmili yıllarda cumhuriyetle başlayan tasfiye ve inşanın bir benzeri restorasyon, rekonstrüksiyon ve benzeri gelişmeler, bu defa İkinci Dünya Savaşı’nın yaralarının sarıldığı coğrafyalarda gerçekleştiriliyordur. Dahası o coğrafyalar modern Türkçe şiirin kapsama alanının çok da uzağında değildir. Dolayısıyla etkileşim de olacaktır; öyle de olur. Bu yıllardan itibaren modern Türkçe şiir evrensel ve tarihsel ölçekte yıkımın olduğu kadar onarımın, yeniden yapımın izlerini de içerir. Sürece egemen olan gelişmelerin çoğu İkinciyeni dalgasının oluşmasında önemli rol oynar.

Ellili yıllardan itibaren gençlerin, yeni kuşak şairlerin ufku biraz daha genişler. Şiir kaynakları daha da zenginleşir. Fransızcadan yapılan çevirilerin yanına İngilizceden çeviriler de eklenir. Anglosakson yazarlardan çeviriler artar. Bununla birlikte Avrupa’da, Amerika’da olup bitenlere karşı da ilgi bir hayli yoğunlaşır. Bunda zamanın Menderes hükümetinin ülkeyi “Küçük Amerikalaştırma” hayalinin de önemli etkisi, payı vardır elbette.

Etkileşim yalnızca şiirde değil, yaşamın birçok alanında gözlenmektedir. Neticede, ellili yıllardan itibaren her alanda görünür olan kozmopolit bir yapı oluşmaya başlar. Bu toplumsal, kültürel değişmeye yine o tarihlerde başlayan kırsal kesimlerden kentlere doğru göçün etkilerini de eklemek gerekir.

MANİFESTOSU YENİLİK ARAYIŞI OLMUŞ BİR ŞİİR DALGASI

Koşullarına kısaca değindiğimiz ortamda, daha sonra İkinciyeni olarak adlandırılacak şiir dalgasının tek tük örnekleri dönemin yayınlarında görülmeye başladığında, modern Türkçe şiirin de artık aşağı yukarı otuz yıllık bir geçmişi oluşmuştur. İkinciyeni dalgasına kadarki modern Türkçe şiirin deneyim ve birikim sağladığı, ister uzun deyin isterseniz kısa, otuz yıllık bir süre.

Şunu da belirtmek gerekir: Arkalarında otuz yıllık deneyim ve birikim bulan İkinciyeni şairlerine ilişkin gerçeklerden biri de hemen hemen tümünün, kendilerinden önceki yenilikçi şairlerin birikiminden, deneyiminden istifade etmeleri, bilhassa Garip dalgasının içinden geçmeleridir.

Biz buradan şu sonucu çıkarıyoruz: İkinciyeni dalgası aslında gelişigüzel bir çıkış değil, aksine geçmişi aşmayı amaçlamış bir devrimci girişimdir. Bunu dile getirmemizin nedenlerinden biri de İkinciyeninin manifestosuz bir şiir dalgası olduğu iddiasıdır.

İkinciyeni için pekâlâ, manifestosu “yenilik arayışı olan devrimci bir şiir dalgası” tanımlaması yapılabilir. Dalganın öncülerinden İlhan Berk, Turgut Uyar ve Edip Cansever İkinciyeniye, daha önce kitapları okurla buluşmuş isimler olarak katılır. Ancak örneğin dalganın en uçtaki şairi olarak değerlendirilen Ece Ayhan’ın da Cemal Süreya gibi İkinciyeniyle doğduğu kabul edilir.

Ece Ayhan’ın 1959’da yayımlanan ilk kitabı “Kınar Hanımın Denizleri”, İkinciyeni olarak adlandırılan şiirin tüm özelliklerini ziyadesiyle içerir. İkinciyeni nedir sorusunu, hâlâ bir Ece Ayhan şiiriyle yanıtlamak mümkündür. Sonuna kadar saf İkinciyenici kalan şair yok. Ama yine de denebilir ki İkinciyenici şairler arasında, zaman içinde İkinciyeninin başlangıçtaki çizgisinden en az uzaklaşan şair Ece Ayhan olmuştur.

Şairin “Açık Atlas” başlıklı şiirini okuyarak devam edelim:

Hayattan ders veriyor diye öğretmenleri kızdıran

Tuzu bir bulmuş çocukları saklamadan güldüren dünyaya

Su kaçırmaz bir eşeğin sesine açıktır penceresi

Bir sınıfın, batı son dersinde, kuşluk vakti

Meşeler yapraklanınca bir tuhaf olurlar işte

Koparılmış kürt çiçekleri, hatırlayarak amcalarını

Azınlıkta oldukları bir okulda bile, sorarlar soru

Neden feriklerin ve eşeklerin memeleri vardır?

En arka sırada çift dikişliler, sınavda en öne

İntihara ve denizde nasıl boğulmaya çalışırlar

Yalnız Orta Doğu'da el altında satılan bir atlas

Kim demiş on sekiz yaşından küçükler okuyamaz

Bakıldı ki kum saati, ters çevrilmiş, çıt, usul isa asi olmuş

İkinci karnede babası yarısını silahıyla dışarda bırakıp

Öyle öğretildiği için saygılı, sınıfa giren parmak çocuğun

Boş yerine, girilmeyen bir dersin denizi, gelip oturmuş

Açık kalmış atlası, deniz taşmıştır, darılmasın Fırat ama

Hayatın orta öğretmeni sustu, dondu gülmeleri çocukların

Bir cenaze töreninde daha ölümü karşılamaya götürüleceğiz

Efendiler! Eşekler susabilirler

Ne yani çocuklar hiç gülmeyecekler mi?

HAZIRLIK VE ARAYIŞ SÜRECİ

Tüm şairler için geçerli şu kanaatimizi paylaşalım: Şairin, ilkgençlik ya da gençlik döneminde geniş okur kesimleriyle temasa geçmeden önceki çalışma süreci önemlidir. Bunun Ece Ayhan için de öyledir. Öyle olduğunu anlamamızı sağlayan birçok işaret bulunuyor.

Şairle ilgili yayınlar, çalışmalar göstermiştir ki Ece Ayhan, İkinciyenici olarak çıkış yapmadan önce önemli bir çalışma ve hazırlık evresi geçirmiştir. Hatta denilebilir ki şiire Garipçi olarak başlamıştır.

Şu betiği “Atonalizm” başlıklı şiirden alıntıladık:


Kendimi portmantoya astım pardösü yerine

İki duvar, bir pencereli, bir kapılı duvar içinde

Bir adam yalnız adam

İki adam işleri hallediyor

Ben saatimi takvim yerine kullanıyorum

Melek yüzlü bir buldok köpeğiyle

Meksika’da kurşuna dizdiler beni

Ancak şairin hazırlık döneminin ürünü onlarca şiiri çekmecesinde tuttuğunu da kaydedelim. Diyebiliriz ki şair hazırlanmıştır, üstelik az bir süre de almamıştır bu hazırlık evresi. Ama aradığı şiiri bulduğuna ikna oluncaya kadar yazdıklarını çekmecesinden çıkarmamıştır.

Şairin ilk kitabından bir şiir “Uzak Hala”:


Kalkıp pencereyi açıyorsun operet

denizlere çıkan uzak hala

arsenik şişesine eylül doluyar

tramvay paraları atlı kırmızı


Leblebici horhor’a alkış tutan

dikran çuhacıyan’a çiçek atan

sen uzak hala neyyire hanım yoksa

cumhuriyette de uyuyamıyor musun?

Aktardığımız şiirin tarihi 1958, yani İstanbul’daki 6-7 eylül pogromundan üç yıl sonrası. Bu kadarını söyleyelim ve geçelim.

Şairin hazırlığı belli bir aşamaya vardığında çalışmasının temposu da, tarzı da değişebilir. Ama değişmeyen bir şey vardır. Arayış, şairin arayışı devam ettiği sürece şiir de devam eder. Ya da şair arayışını sürdürdüğü sürece şiiri de sürdürür.

ETİKÇİ ŞAİR

Ece Ayhan’ın şairliği gibi, şair düşünürlüğü de hem poetikasından hem de yapıtlarının arayışa, deneyselciliğe, avangarda ilgisi, sınırlarla ve sinirlerle oynamanın, hatta sınır hatlarını aşmanın şiir için hayati önemine dikkat çekmesinden kaynaklanır.

Şairden bir şiir daha; bu defa “Bakışsız Kedi Kara”yı okuyalım:

Gelir dalgın bir cambaz. Geç saatlerin denizinden.

Üfler lambayı. Uzanır

ağladığım yanıma. Danyal yalvaç için.

Aşağıda bir kör kadın. Hısım. Sayıklar bir dilde

bilmediğim. Göğsünde ağır bir kelebek.

İçinde kırık çekmeceler. İçer içki Üzünç Teyze

tavanarasında. İşler gergef. İnsancıl okullardan kovgun.

Geçer sokaktan bakışsız bir

Kedi Kara. Çuvalında yeni ölmüş bir çocuk.

Kanatları sığmamış. Bağırır Eskici Dede.

Bir korsan gemisi! girmiş körfeze.

Ece Ayhan’ın şair düşünürlüğünün yansımalarının izini hem şiirlerinde hem de değişik zamanlarda yayımlanan yazılarında, söyleşilerinde paylaştığı poetik görüşlerinde sürmek mümkün.

Ayhan, şiirin “hele İkinciyeni şiirinin her zaman ve her anlamda muhalefet”te olduğunu savunur. Ona göre şiir, “yalnızca dünyaya, kente, babaya, okula değil; aynı zamanda öğrencilere de, oğullara da, hemşerilere de, insanlara da, hatta şiire de” bozuk çalmalıdır. “Etik” sözcüğünün Türkçeye “ahlak” karşılığında yanlış çevrildiğini düşünen Ece Ayhan, şairin temelde de, ayrıntıda da etikçi olması gerektiğini savunur. Onun bir başka önemli iddiası daha vardır. Şair “İkinciyeni”nin aslında “sivil şiir” olarak adlandırılmasının daha uygun olacağını savunur. Elbette onun sivillik anlayışı çarşı iznine üniformasız çıkmak anlamında değildir.

Belki daha kapsamlı bir yazıda değinmek, irdelemek yerinde olacaktır. Yeri gelmişken şu kadarını söyleyelim. Ece Ayhan’ın “sivil şiir” iddiasında ne yazık ki ısrar edilmemiştir. Oysa modern Türkçe şiir için çok önemli bir mesele olarak kabul edilmesi gerekirdi, gerekir. Sivilleşme ve şiirin sivilliği son derece önemli bir konu. Hâlâ irdelenmeye, enine boyuna konuşulmaya, tartışılmaya açık bir iddia olarak üzerinde düşünülmeli ve durulmalıdır. Hele de birçok şair devletin, statükonun zincirinde halka olmaya her zamankinden daha çok meylettiği böylesi bir dönemde “sivillik” gibi, “sivil itaatsizlik” gibi, “sivil şiir” de önemli bir mesele olarak gündeme taşınmalı diye düşünüyoruz.

Ece Ayhan İkinciyeni'nin tek şair düşünürü değildir. Hatta İkinciyeninin, daha önce belirttiğimiz gibi çoklu yapısını, birden çok şair düşünürü olmasına bağlamak da mümkün. O da o çokluk içinde şair düşünürlüğüyle, zaten uç bir dalga olan İkinciyeni içinde öncü ve etkili bir farklılık yaratabilmiş şairlerden biridir.

Konu, okurunun, şiirin anlamından önce diline çarptığı şair olunca söz dönüp dolaşıp onun, “ben etikçi bir şairim” demiş olmasına geliyor. Şöyle söyleyelim; modern Türkçe şiirde soru soran ilk şair Ece Ayhan’dır. Bu bile onun bu sözünü, yani etikçi olduğunu kanıtlamaya yeter diye düşünüyoruz. Yani onun etikçi şair olarak niteleniyor olması kendisini böyle tanımlaması nedeniyle değildir. Bizzat şiirleri, yapıtlarıdır onun etikçi yönünü açığa çıkaran. Bu defa örneğimiz “Anka” başlıklı şiir:

1. İmzasız bir yazı yayınlanır bir gün Babıâli’de.

Boğazlar üzerine bir ankabakışı Çamlıca’dan.

2. Pembe Konağı bir yağmur alır, tüm iktidar ayaktadır.

Kim yazmıştır?

3. Öğrenilir; ve herkes üç oh! çekerek oturur devlet koltuklarına.

4. “Ha, şu bizim şair Yahya mıymış? Yerdeki” demiştir Talât Paşa.

“Anka”, Yahya’nın, “kraldan çok kralcı” bir kahya gibi haklı ve öfkeli ırgat tarafından hem de Babıâli’nin “pembe konağı”nın bahçesinde yere serildiğini de okuduğumuz bir şiir değil midir… Konunun daha fazlasını ayrıntıyla ilgilenen şiir okuruna bırakıyoruz…

Ece Ayhan’ın modern Türkçe şiirde soru soran ilk şair olmasıyla pek ilgilenilmemiştir. Oysa tek başına “Meçhul Öğrenci Anıtı”nın o meşhur “Maveraünnehir nereye dökülür” dizesi bile şairin bu yönü üzerinde de düşünmeye değer.

Toparlayalım; İkinciyeninin “devletle tabiat arasındaki uzlaşmaz çatışmayı” temel alan, dikkatleri oraya çeken ilk ve tek şairini; “sivil şiir” iddiası ve çağrısı, etikçi görüşleri, düşünceleri, şiirde soruyu, sorgulamayı yapısal bir birime, temel bir öğeye dönüştürmesi, şair düşünür olarak işaretleyen belli başlı özellikler olarak kaydedilebilir.

Devam edeceğiz…


Enver Topaloğlu Kimdir?

Türk dili ve edebiyatı öğrenimi gördü. Birçok sanat edebiyat dergisinde şiirleri yayımlandı. Altı şiir kitabı bulunuyor. Cumhuriyet gazetesinde 1993 – 2015 yılları arasında düzeltmen olarak çalıştı. Emekli oldu. Gazete Duvar’da yazarlığa başladı. Beş yıl süreyle cumartesi günleri modern Türkçe şiiri odak alan yazılar yazdı. 10 Eylül 2022 tarihinde Artı Gerçek’te başladığı köşe yazarlığını sürdürüyor. Topaloğlu 2017’den bu yana İzmir’de yaşıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Enver Topaloğlu Arşivi