Kürdün yıllardır süren kaderine benzer kadınların kaderi. Ya da kadının varoluşla beraber süren kaderine benziyor Kürdün kaderi.
Bütün bir toplum olarak kirletildikçe kirletildik, iyi bir şeyi bulunca onu yaşamak yerine çocuklarımıza bırakmak için sandıklarda saklar hale getirildik.
Hepsi bir ağızdan konuşuyor, hepsi ölü bir dili canlandırarak aynı yöne adım atıp yürüyorlar. Sağcısı da, solcusu da, AKP’lisi de, MHP’lisi de, Kürt’ü de, Türk’ü de var onların arasında.
Geceleri hayallerini örtünüp uzanıyorlarmış yataklarına. Anneleri, babaları, kardeşleri, sevdikleri, çocukları rüyalarına girerken onların kendileri bir türlü çıkamıyorlar dışarı.
'İnsan içinden de tutuşur, ağlamak dumandır.'
Verilmiş bir selam olsaydı eğer Hıdır, herkes o selamı alıp evinin en güzel yerine asardı.
İnsan sevdiklerinin yarasını da taşır bedeninde. Her yazdığı şiirle o yarayı bıkmadan sarar. Her öyküde o yaranın kabuklarını kaldırır iyileşsin diye.
Yaşamak ve yaşatmak elimizi uzattığımızda tutacağımız kadar yakınken neden namludan fırlayan bir merminin hiç tanımadığınız bir gencin bedeninde açacağı yaraya güç veriyorsunuz?
Hak etmedikleri halde yıllarca içeride tutulanlar mahkeme kürsülerinde tek bir adım bile geri atmayarak iktidarın zor yolu ile ayakta durduğunun delili olmuşlardır.
Annelerimiz doğurduğu her çocuğuyla beraber bilmeden bir acıyı da doğurduklarını anladılar.
Sesimiz dudaklarımızdan çıkar çıkmaz karşımızdakine erişmeden önümüze dökülüyor. Kâğıt var, kalem var ama hakkında yazılacak hayat yok...
Gövdelerinden suçları sarkmış bir biçimde iktidarda oturuyorlar. Gülseler bütün dişleri dökülecekmiş gibi asık suratla geziniyorlar hayatımızda.
Yedi iklim dört mevsime göre kendini yenilerken toprak; İçeride toplu dayaktan sonra yakılan sigaranın dumanı bir başka çıkarken dudaktan, hayatı sadece ölüme hapsetmenin ne manası var?
Derdim devlet kapısında vatandaşın aradığı ile devletin vatandaşın kapısında aradığını irdelemek.
Hiçbir bayrak örtemez yoksulluğun üstünü. Bir savaş için ya da vatan savunması adı altında askere alınanlar, onlara giydirilen üniformalarla birbirleriyle eşitlenmezler.
İnsan yüzü ki en eski alfabedir. Yüzümüze bakanların harabeye çevrilmiş geçmişimizle değil, hayal ve umutla beslediğimiz geleceği okusunlar yüzümüzde.
ODTÜ’den on bin öğrencinin ‘Halklara Özgürlük’ sloganıyla Tandoğan meydanına akışını ve Ecevit’in çileden çıkışını daha dün gibi hatırlıyorum...
1894 - 1896 arasında sınırlı bir katliam uygulanmışsa da kıyım / katliam; 1915’te soykırıma dönüşmüştür.
Birbirimize tutunamazsak kayıp elden düşerek paramparça olacak haliyiz hayatın. Birbirimizin varlığıyla sınanmış, yokluğuyla inkâr edilmiş haliyiz.
Taşı taş üstünde bırakmayan şiddetinizin içinizden doğrulup gelenler ahlarını bir gün mutlaka kapınıza bırakacaklar.
Bu haksızlık sadece savaşı başlatanları değil ona destek verenleri de aynı kadere sürükleyecek. İktidarından muhalefetine çoklu organ yetmezliği yaşanacak.
Zaten ilk öldürmeyle beraber alıştırdılar bizi o çoğul ölümlere. O ilk öldürülmeden sonra gelen her ölümle duygumuz da isyanımız da o oranda azalıyor.
12 Eylül’ün üstünden 39 yıl geçmesine rağmen halen darbe mantığıyla yönetiliyoruz, halen insanlar gündüz gözüyle kaybediliyor, Ahmet Türk o gün de ‘teröristti’ bugün de ‘terörist’.
Devletin sol ve komünist dahil, her şeye bir oranda tahammülü var, ama içinde Kürt kelimesi geçen her şeyin üstüne şiddetle gittiğine tanık olarak geldik bugünlere.
Bir şehirden diğerine gitmekle kalmayıp, bir hayalden yola çıkarak gerçeğin kapısına varmalıyız.
Kürtlerden uzak durup, laikliğin kuyruğuna tutunanlar, her durumu anti emperyalizmle açıklayanlar, Kürt olmanın ne olduğunu istemeye istemeye da olsa tadacaklar.
Açıkçası yatılı okullara benzeyen Her Şey Dahil otellerin sunduğu tatiller bizi hiç cezbetmiyor. Ayağımız toprağa değmeli, günümüzü de gecemizi de kendimiz başlatmalıydık.
Barajları yapmayın! Toprağın bin hakkı, Munzur’un akmak gibi bir hakkı var...
Her yıl vergisini vererek içinde oturduğumuz ev, tapusu üstümüze kayıtlı olan mülk bizim mülkümüzdür. O mülkün üstünde istediğimiz gibi konuşur, istediğimiz gibi yaşarız, kime ne...
Kötülüğün haber değeri kalmadığı için o gün bütün gazeteler aynı başlıkla yayınlanmadı. Başını alıp gitti iyilik ve güzellik.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır. Bu siteye giriş yaparak çerez kullanımını kabul etmiş sayılıyorsunuz.