Hasan Erkul hem kendini anlatıyor, hem İstanbul’u anlatıyor. Hem hayattan, hayatından kesitler sunuyor, hem çocukluğuna dönüyor, hem tarihe. Döne döne anlatıyor. Yana yana anlatıyor da diyebiliriz…
Figen Şakacı yeni romanı "HınçAhınç"ı anlattı: "Gündelik hayatımızın normalliği hatta sıradanlığı haline gelmiş, ilişkilerin yekten “kazan-kazan” esasına dayandığı ve bunun olağanlaştığı bir halin, eskilerin deyimiyle hal-i pür melalimizin resmi."
Seethaler, “İsimsiz Kafe"de, yeni başlangıçlar, sıradan hayatlar, orada yer alan büyük umutlar ve hayal kırıklıkları üzerine bir metin kaleme alıyor.
Şengül Can, "Devamsız" adlı öykü kitabında yerel dili kullanma maharetini çocukluğuna bağlıyor ama yine de kulak tırmalamadan, göze batmadan öykü içine yerleştirmesi önemli. Bu haftanın üç sorusu da ona.
“Sınırda Tahterevalli” Eylül 2024'te yayımlandı. İşten’in ikinci kitabının, “ethos”la “pathos”un “sınır”da “tahterevalli” oyunu olarak da yorumlanabilme imkânı sunan, çok yönlü düşünmeye kışkırtan şiirlerinin ilgiyi hak ettiğini belirtelim.
Londra Queen Mary Üniversitesi’nde dünya ve Türkiye edebiyatı üzerine bir panel düzenlendi. Türkiye'den yazarların konuşmacı olarak katıldığı panelin kolaylaştırıcılığını Uluslararası Pen Yazarlar Kulübü Başkanı Burhan Sönmez yaptı.
“Meyve Hırsızı” yalnız olmak, yalnız yürümek üzerinden yükselen, yol mefhumunu, yolun insan duyarlılığı üzerinde etkilerini mercek altına alan, Handke’nin “son destan” olarak diye nitelendirdiği bir romandır.
Bekleyiş için tahammül gerekir; tahammül içinse şiirden evla ilaç mı olur. Şiir sihirli değnek olmayabilir, ama onun kendine has sihirli dokunuşlar içerdiğini de kabul etmek gerekir.
'Ben Feride Bu Benim Sesim' romanının temposu, merakı ve dikkati diri tutan kurgusuyla gazeteci M. Ender Öndeş’in de yazarken mesleğinden yararlandığı belli. Yolu şiire de düşen Öndeş bu haftanın konuğu.
'Barbarları Beklerken'in kasım sayısı okurlarla buluştu. Derginin bu sayısına Zafer Aracagök, Dolunay Aker, Önder Karataş gibi isimler metinleriyle katkıda bulunuyor.
Dikeçligil'in 'Hayalet Bakıcısı'nda kaleme aldığı öyküleri kadın gözü olmadan yazmak zor... Sormadan edemediği soru başlı başına bir yazı konusu: "Anne varsa lanetlenecek ve kutsallaştırılacak bir baba da olmalı. Bu babayı niyeyse kimse arayıp sormuyor?"
Usta yazar Witold Gombrowicz, dilimize yeni çevrilen bu eserinde, otuzlarındaki bir adamın varoluşsal bunalımı içindeki hayatından kopararak onu on yedi yaşının gerçeküstü dünyasına götürüyor.
Diyarbakır'da bu yıl 5’incisi düzenlenen Amed Karşılaştırılmalı Edebiyat Günleri, “Kent, felsefe ve göçebe düşünce” başlıklı panel ile devam etti.
"Cennette Gibiyim", sadece bir kurgu eser değil, toplumun gerçeklerini ortaya koyan bir başkaldırı olarak da okunabilir. Korkuyu anlatırken bile gözünü budaktan esirgemeyen sert ama sade bir anlatımla Gülnaz’ın hikayesini zamana adeta kazıyor.
Genç şiir bize gelecekten geliyor. Olasılıkları zenginleştiriyor, ruhun atomlarına ulaşıyor. Böylece biz bütünü görüyor, yeniden şekilleniyoruz.
'Şu An Saat Kaç' kitabındaki ‘Huzurevi’ ve ‘Garage Sale’i okuduktan sonra anlatımındaki sadeliğe aldanıp, sayfaları çevirmekte hiç acele etmedim... İlk kitabından sonra sadece öykü dünyasını değil yaşadığı yeri de değiştiren Halil Yörükoğlu'nda şimdi söz.
Sally Rooney, İntermezzo’da yarattığı derinlikli karakterler eşliğinde, bir aile hikayesinin yanı sıra marazi ilişkiler ağını da, zaman zaman bilinç akışı tekniği kullanarak anlatıyor ve sürükleyici bir metin ortaya koyuyor.
Diyarbakır'da 'Dönüşen kent, değişen edebiyat' başlıklı 5’inci 'Amed Karşılaştırmalı Edebiyat Günleri’nin açılışı yapıldı.
Dünyanın en prestijli edebiyat ödüllerinden biri olan Booker Ödülü'nün bu yılki kazananı İngiliz yazar Samantha Harvey oldu. Son beş yılda Booker'ı kazanan ilk kadın olan Harvey ödülünü "Barış için konuşan, çağrı yapan ve çalışan tüm insanlara" adadı.
İnsan dediğin hayal kuracak, hayaline doğru inadına koşacak, hayal kurmayı bir an bile bırakmayacaktı. Bize bu mücadele alanını açtıkları ve korudukları için ne kadar teşekkür etsek az. Nice 15 yıllara madem Kumbaracı50!
İçinde bulunduğumuz koşullar, bırakın şiir yayımlamayı şiir bile yazdırmayacak kadar ağır. Modern Türkçe şiirin son dönemi için “şiirde inat çağı” diyebiliriz herhalde.
Bu hafta yazdıklarıyla geç tanıştığıma hayıflandığım ama verdiği yanıtlara bakınca da çok umutlandığım, Eşya, Efkar ve Çiçekler (SRC Yayınları) kitabını okurken kalemini daha pek çok türde oynatacağından emin olduğum Melisa Yılmaz var karşınızda...
Kıstırılmış, içine doğduğu normlar, alışkanlıklar, olgusal bilinç tarafından ihata edilmiş insanın resmi tarih, egemen ideoloji karşısındaki sorgulamasıdır "Karşı Roman". Bu sorgulamayı, zaman içinde kabaran an’lardan doğan yüzleşmeler sağlamaktadır...
Serkan Öngel’in şiirlerinde kendisi var... Kişisel deneyimini, duygu durumlarını şiirle, yani dilin o “yıldızlı argosu”yla paylaşırken okur olarak bizi de alttan alta kişiselliğimizle, kişisel yaşantımızın zulasındaki sırlarımızla yüz yüze getiriyor.
Mevcut etimoloji sevdası, “zamansız” (!) bir hevesin tezahürü olmasının ötesinde, tarihin şu ânında bu ülkede yaşayıp şu dilde yazanların bir kısmının bilgiyle nasıl ilişki kurduğuna, makbul olan söylemin nasıl üretildiğine dair de bir şeyler söylüyor.
Yılmaz Güney'in daha önce ona ait olduğu bilinmeyen bir öyküsü ortaya çıktı. Güney'in kitaplarında hiç yer almamış olan Hiltan isimli öykünün, 1956 yılında Yılmaz Pütün takma ismiyle yayımlandığı ortaya çıktı.
2024 Attilâ İlhan Edebiyat Ödülleri'nin sahiplerini buldu. Atilla İlhan Roman Ödülü'nün bu yılki sahibi "Kimsenin Ölmediği Bir Cinayet Öyküsü" romanıyla Ali İpek oldu. Ödüller 7 Kasım'da gerçekleştirilecek törende sahiplerine takdim edilecek.
Marai, “Mumlar Sonuna Kadar Yanar” eserinde, iki dostun arasında geçen bir ihanetin izinden kırk yıllık bir hesaplaşmayı konu alıyor ve sanat, hayat, insanlar ve siyaset hakkında metinde yer verdiği belagatli yorumlarıyla okurları düşünmeye davet ediyor.
Deleuze ve Sanat, sadece Deleuze’ün felsefesine ilgi duyanlar için değil, sanatın düşünsel ve toplumsal boyutlarını sorgulayan herkes için değerli bir kaynak niteliğindedir.
“Hasret Dersleri”, ilk kitabı 1987’de yayımlanan Engin Turgut'un okurla buluşan on beşinci yapıtı... Anlamı çağrışımlarla taşırarak “hayal dersleri” gibi de okunabilecek “Hasret Dersleri” yüz betikten, her betikse beş dize, bizce “dizecikten” oluşuyor.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır. Bu siteye giriş yaparak çerez kullanımını kabul etmiş sayılıyorsunuz.