3 ocak günü saat 14.00’te ısparta yalvaç’ta nevin’ın tekrar yargılanması başlayacak. adalet duygusu, kadın düşmanlarına karşı hayatlarını savunan kadınların yanında olmayı gerektiriyor.
müslümanlar yılbaşı kutluyor sevgili okurlar, niye kutlamasın, komşusunun noel’ini de kutlar, isterse ayinine de gider. müslüman yılbaşı kutlar, yeter ki kutlayacak hal bıraksınlar...
en basit insanlık özelliklerinden sadakat ve dayanışma, üzerimde kahramanlık menkıbelerinden daha etkili oldu
para harcanacak sosyalliklere hiç ulaşamamak, en ucuz kahvede ikinci çayı sipariş ederken bile iki kere düşünmek. tavlanın, biranın, saçını boyamanın, gazetenin lüks olduğu bir hayat.
yirmi birinci yüzyıl entelektüelinin şaşırtıcılığı fikirlerinde değil, belki ancak üslubunda. cesareti, okurunun, takipçisinin sevmediği kişilere hakaret edebilme maharetinde.
cem küçük, israil’in katil bir devlet olduğunu söyledi. katil bir devletin katliam yöntemlerini benimsemekte, bunları büyük bir iştahla savunmakta bir sorun görmüyor tabii.
filistin’le dayanışmanın bile ancak sağcıların hakkı olduğunu gördük, çok filistin yanlısı olan türkiye cumhuriyeti’nin güvenlik güçleri kadıköy’de filistin’le dayanışma eylemine saldırdı.
seher’i okuyanlar ihtimal ki başlıktaki cümleyi tanımıştır. bence edebiyata yoğunlaşsaydı, siyasetteki kadar başarılı olurdu. kadınlardan öğrendiğinin altını ısrarla çizmesi de dikkate değer
anti-emperyalizm, ruhani’yi, esad’ı hatta nasrallah’ı överek yapılacak bir şey değil, büyük laflara da gerek yok, vietnam işgalinde hippilerin askerlik celplerini yaktıklarını hatırlayalım!
erdoğan, bir programda, “biz iktidara gelirken üç y’yi ortadan kaldıracağımızı söyledik: yoksulluk, yasaklar… yoksulluk.” kaldırmayı vaat ettiği üçüncü y, yani yolsuzluk dilinden dökülemedi.
herhangi bir savaşta işlenen bütün suçlar cezalandırılsa, bir daha savaş yürütmek bu kadar kolay olabilir mi?
tutuklu ve hükümlülerin yaşadıkları koşullar, hak arama mücadelesinin ötesinde, muhalif siyasetin de parçası olmak zorunda.
ankara dendiğinde insanın aklına birbirine bayağı zıt iki şey geliyor; devlet kurumsallığı ve sözlerin genelde çift anlamlı olduğu angara havaları. gökçek sanki hep ikincisine yakın oldu.
helin’in erkek egemenliğinin son kurbanı olması bir teselli olurdu ama o ağları dağıtmadan bu o kadar zor ki.
musawah’nın çok çeşitli çalışmaları var. insan hakları yüksek komiserliği’ne gönderdikleri bir raporda türkiye’deki bazı güncel tartışmalar açısından ilginç olabilecek noktalar var.
aşk ve arzu kaza gibidir, kimin çarpacağı belli olmaz. ama bir insanın ömrünü birlikte geçirdiği kişi onun hakkında da epeyce fikir verir bize.
hayatında eline deterjan değmemiş insanların ürettiği sosyal bilimle, bütün bir evi çekip çevirdikten sonra makalesinin başına oturanınki bir olabilir mi?
siyaset akıl işi tabii fakat bunu akıl verme olarak yorumlayınca insan erdoğanistan sınırları içinden barzanistan’a dudak bükecek hale gelebiliyor.
kürdistan israil olmayacak çünkü filistin’i yok. hem illâ bir başka israil arayanların o kadar uzağa gitmelerine gerek var mı?
toplumun aile dışında ayakta kalabilecek, geçinebilecek araçlardan yoksun bıraktığı, evliliğe mahkum ettiği kadınların bir erkekten kurtulmaları çok zor!
şu soru daha önemli: 5 haziran ve 16 nisan’dan sonra, chp için hâlâ oy peşinde koşmak mı yoksa türkiye çapında en geniş demokrasi ittifakını kurmak mı daha gerçekçi bir çaba olur?
suriyedekiler emperyalizmin işbirlikçisi, buradakiler terörist, kürt siyaseti hep yanlış, hdp her an akp ile anlaşabilir, kürt halkı dediğin aşiretler...
hayvanlar, hayatımızın ve siyasetin her alanında ve ânında aklımızda ve yanımızda olmalı; o zaman tabağımızda da git gide daha az yer alacaklarına şüphe yok.
gerek adalet yürüyüşü gerekse maltepe mitingi, demokratik araçları bir bir halkın elinden alan akp rejimine karşı birer uyarıydı ve bu anlamda kalabalık olmaları çok önemliydi.
istanbul türkiye’dir deniyor, doğru değil, istiklâl de istanbul değil tabii. ama ümraniye ile beylikdüzü’nün, çarşamba ile osmanbey’in buluşabildiği günlerini siz de özlemiyor musunuz?
biz, kendi aramızda zaman zaman atışsak, kavga etsek bile, birbirini koruyan, kollayan, zor gününde yanında olan ve her ne olursa olsun birbirine siper olacak bir aile miyiz?
tribün nuriye ve semih’in sesini duydu, onları eylemi bırakmaya ikna etmek isteyenler başta olmak üzere, hepimizin bu sesi duymamız, duyurmamız gerekiyor.
şunu hatırlatmakta ya da göstermekte yarar var. tesettürlü kadınların kıyafetleriyle ilgili kararları kendilerinin verebilmeleri fikri sadece liberallere mahsus değil.
geçmişte çok-hukukluluktan söz eden islamcılar, bunu islami hukukun dayatılmasına yönelik bir geçiş süreci yani toplumu, islamileştirme sürecinin bir aşaması olarak öngörmüşler.
barış süreci dediğimiz dönem, türkiye cumhuriyeti’nin tarihinde bir gün ve 12 eylül’le açılan yakın tarihinde bir andır ancak. ve o an dışında kürtlerle ilgili politika hiç değişmedi.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır. Bu siteye giriş yaparak çerez kullanımını kabul etmiş sayılıyorsunuz.